Geçen yazımda “CHPde YA SAV YA TERK ET Dönemi” yazmıştım.
Bu yazdığımın hiç de boş olmadığını ortaya koyan gelişme Cuma günü yaşandı.
1999 seçimlerinde CHPyi baraj altında bırakıp istifa etmek zorunda kalan CHP Genel Başkanı Deniz Baykalı, “yeniden başkan olmaya ikna eden isim” Eşref Erdem, partideki görevlerinden istifa etti.
Partinin delege seçimlerinde işletilen hukukun, baştan SAVma olduğunu söyleyebiliriz.
Partide şu anda “galip” görünenlerin, aslında “mağlup” olup olmadıklarını ise tarih gösterecek.
Çünkü bu ülkenin “Asla şeyhler, şıhlar, tarikatlar yuvası olamayacağı”nı söyleyen liderler gören bu partinin tabanı, “cemaat bakışıyla tıpatıp bir anlayışla genel başkan seçmeyi” içine sindirebilecek mi, belirsiz.
Geçen haftaya bir de, komisyon seçimi toplantısında, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile İl Başkanı Kemal Karataşın “düzeysiz” diyalogu damga vurdu.
Kimse “Ben bunları demedim” ya da “Bunları duymadım” demedi.
Yerel seçimde, diğer partiler bu atışmayı bir malzeme olarak kullanabilir.
“Sizin İl Başkanınız, Aziz Başkanın dediğinden” derlerse ne yapacaksınız?
Bunları geçelim.
***
Gazetelerde gördük.
Geçen hafta “Medya ve Siyaset” tartışılmış bir üniversitemizde.
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesinin bir sempozyumunda.
İyi güzel, ağızlarına sağlık.
Etki Yayınlarının bastığı bir kitap okumuştum iki ay önce.
“ÇİÇEĞİN GÖZÜ YILDIZLARDAYDI…”
Yazarının adı “ALİ SERKAN EROĞLU”
23 Mayıs 1978de doğmuş Ali Serkan Eroğlu.
Tirede.
Karadut lezzetinde yazılar yazmış.
19 Mayıs 1996da Başbakanlık Gençlik Spor Genel Müdürlüğü Gençlik Hizmetleri Başkanlığından “Gençler Arası Makale Yarışması Ödülü” almış.
60. Yıl Anadolu Lisesindeki son üç yılında tiyatrolar oynamış.
Gitara tutkunmuş bir de.
Kitapta el yazısıyla verilen bir kompozisyonunda şunları yazmış:
“Sanatla ve sanat kaygısı taşıyan dostlarımla birlikte olarak, insanı aramaya devam edeceğim…”
Ege Üniversitesinin İletişim Fakültesini kazanmış.
O yazıda Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi ile ilgili görüşleri şöyle:
“Ege Gazetecilikin bana aradığım bazı nitelikleri veremeyeceğini fark ettim. Gelecek yıl İstanbula yatay geçiş yapmayı ya da dramatik yazarlık sınavlarına girmeyi düşünüyorum…”
Evet Serkan, fakültenin Türkiye sorunlarına kafa patlatan, bol okuyan, özgür ve parasız üniversite talebini açıkça dile getiren aktif bir öğrencisiyken…
24 Aralık 1997 günü, yani yaklaşık bundan 10 yıl önce…
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi tuvaletinde ölü bulunmuş.
İlginç olan, Serkan Eroğlunun 27 Kasım 1997de yaşadıkları.
Bununla ilgili 1 Ocak 1997de İnsan Hakları Derneğine başvurusunda şunları yazmış:
“27 Kasım 1997 Perşembe günü saat 16.00 civarı, sivil polislerce zorla bir arabaya bindirildim. Gözlerim bağlandı ve bilmediğim bir yere götürülerek sekiz saat boyunca sorgulandım, tehdit edildim, işkenceye uğradım. Bu durumdan dolayı İHDye başvuruyorum.”
Ben sorarım bu fakültenin “medya ve siyaseti” tartıştıranlarına,
Bunları yazan, denemeleri ve öyküleriyle okuyanı derinden etkileyen bir gencin yok edilen hayatının hesabını neden soramadınız?
Çünkü susmak biraz da cinayete ortak olmaktır!
O dönemde, Eroğlunun yaşam hakkını savunan öğrencilerinizin de mimlenmesine ses çıkardınız mı?
Aptal suçlamalar içeren uyduruk soruşturmalarla boğuşmasına neden dur demediniz?
O zaman…
Size SİYASET değil CİNAYET Sempozyumu yakışır mı desek, iyi?
Serkanın babasının ön sözüyle bitirelim:
“Köşe yazarı olmaktı hayalin. İnsanlara yardım etmek bir de. Bir yazında (yazdıklarımla aileme, özellikle babama Haklıymışsın) dedirteceğim diyecek kadar idealisttin.
-HAKLIYMIŞSIN SERKAN,
demeyi çok isterdim, ama BİRİLERİ bunu söylememi hiç istemedi hem de hiç
Yine de HAKLIYMIŞSIN SERKANIM diyorum…”
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.