Bir kare fotoğraf için…

Erdal İnönü’nün ölümünün ardından çok şey yazıldı, çizildi ve söylendi. Ben şimdiye kadar hiçbir yerde anlatılmamış, hiçbir yerde dile getirilmemiş bir konuyu burada ilk kez aktaracağım. Çünkü ne zaman aklıma gelse Erdal İnönü’nün bu konuda sessiz kalışını ve bunu bir protesto olarak sunuşunu unutamıyorum.

1988 yılıydı sanıyorum. Milliyet Gazetesi’nde çalışıyorum. Uzun bir bayram tatili mevsimlerden yaz ve çok sıcak. Parti liderleri uzun tatili seçim bölgelerine giderek değerlendiriyor. SHP Genel Başkanı Erdal İnönü de biliyorsunuz İzmir Milletvekili.

İnönü bu tatilde İzmir, Muğla ve çevresine birkaç günlük tatil programı yapmış. Hem dinlenecek hem de vatandaşlar ile buluşup bir taşla iki kuş vuracak. İzmirli gazeteciler, İnönü’yü Adnan Menderes Hava Limanı’nda karşıladık.

Hemen her gazeteden birkaç arkadaş var. İnönü’nün aracı önde, biz peşinde, başladık izlemeye. Önce İzmir programı, ardından ise Muğla-Marmaris ve Bozburun’da tatil. Her şey güzel gidiyor. Erdal İnönü çok güzel malzeme veriyor gazetecilere. Marmaris’te kahvaltıya oturuyoruz.

Hep birlikte kahvaltı ediyoruz. Kahvaltı sırasında masamıza bir kedi geliyor ve Erdal İnönü’nün yumurtasına ortak oluyor. İnönü kahvaltıyı bırakıyor ve kedinin yumurtasını yemesini izliyor, çok güzel fotoğraflar çıkıyor. Herkes ardından fotoğrafları yetiştirmek için koşuşturuyor. Neyse program buraya kadar çok güzel. Bozburun’a doğru yola koyulduk.

Şimdiki gibi yollar çok güzel değil aşırı virajlı ve çok dar. Araçlar da birbirleriyle yarışıyor bir şey kaçırmamak ve Erdal İnönü’ye uzak kalmamak için. Öğlen saatlerinde Bozburun’a ulaştık. İnönü ve Sevinç Hanım Bozburun’da bir otele yerleşti. Bizler ise kendimizi yöre halkına ait taş evlerden oluşmuş pansiyonlara attık ve mayolarımızı üzerimize geçirdik, dinlenmeye çekildik.

Öğleden sonra ise hepimiz bir kahvehanede buluştuk. Bir kısım arkadaşlar tavla oynuyor, diğerleri okeyde taş çeviriyor ben de izliyorum onları. Biraz sonra üzerinde mayosu ve havlusuyla Erdal İnönü kahveye tek başına geldi ve bize seslendi: “Arkadaşlar siz keyfinize bakın biz Sevinç Hanım ile birlikte yüzmek serinlemek istiyoruz, biraz yalnız kalalım. Akşama yemekte buluşuruz” diyerek kahvehaneden ayrıldı.

Buraya kadar her şey normal. Akşam yemekte buluştuk. Çok güzel bir masa hazırlanmış. Erdal ve Sevinç İnönü çifti tüm gazetecileri mükellef bir sofrada konuk etti. Hoş sohbet güzel bir akşam yemeği geçirdik. Ertesi sabah otel lobisinde buluşacağız ve İnönü’yü izlemeye devam edeceğiz.

Bu arada lobide günlük gazeteleri karıştırıyoruz ve haberlerimizin girip girmediğini kontrol ediyoruz. Gözümüz bir İstanbul gazetesindeki habere ve fotoğrafa gitti. Bir anda hepimizin başından aşağıya kaynar sular döküldü. Neye uğradığımızı şaşırdık. İçimizden bir arkadaş -adını burada belirtmek istemiyorum. Şu anda yine bir İstanbul gazetesinde editör olarak çalışıyor- bize fark ettirmeden gitmiş, Erdal İnönü’nün tüm ricalarına karşın Sevinç Hanım’ı mayo ile denize girerken fotoğraflarını çekmiş. Burada Sevinç Hanım’ın mayolu fotoğraflarının çekilmesi problem değil. Erdal İnönü bağnaz bir insan değil, ama özel olmasını istemişti.

Hepimiz çok üzüldük ve arkadaşa neden böyle bir şey yaptığını sorduk. Karşılığında “gazetecilik yaptım” cevabını aldık. Belki kendince gazetecilik yapmıştı ama böyle onurlu, böyle beyefendi bir insanın ricasını, isteğini bir fotoğraf karesine feda etmişti bu arkadaşımız.

Ve ilginç olan Erdal İnönü gezi boyunca bu olayı hiç gündeme getirmedi, hiç konuşmadı, ima bile etmedi, ama arkadaşımıza kırıldığını, üzüldüğünü ve kendisine haksızlık yapıldığını hissettik, üzüldük. Arkadaşımız adına başımızı deve kuşu gibi içimize çektik, gezi boyunca. Bu olayı her anımsadığımda Erdal İnönü gibi özel bir insanı kırdığımız, üzdüğümüz ve bir ricasını yok saydığımız için üzülüyorum, çok üzülüyorum. Işıklar içinde yatsın…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın