İhracatçılar, ithalat gerçeğinden kaçıyor

Ne zaman Türkiye ekonomisinde durgunluktan söz edilse, artan ihracat rakamları önümüze sunuluyor.
Canımız başka ekonomik gelişmelere sıkılmaya mı başladı, Bakan Tüzmen ve TİM heyeti çeşitli şovlarla artan ihracat rakamlarını önümüze getiriyor.
Bu mutlu şov tablosunun parçası olan ihracatçılarla tek tek konuştuğunuzdaysa istisnasız hepsi kan ağlıyor.
İhracatçı haklı, döviz kuru son beş yıldaki seviyesine indi ama iç pazarda maliyetler aynı kalmadı.
Yine de canımız birşeye sıkılsa, Bakan Kürşat Tüzmen ve TİM ekibi karşımıza çıkıyor.
Seçim sonrası bütçe saptı… ihracat arttı 94 milyar dolar,
Doğrudan yabancı yatırımlar ülkeye çekilemiyor… ihracat 96 milyar dolar,
Anayasa tartışmaları ortalığı gerdi… haydi yine iyiyiz 100 milyar dolar barajını aştık.
Peki bu durum ihracatçıların suçu mu ? Kesinlikle hayır. Onlar gerçekten zor bir döngünün içinde başarılı çalışmalar ortaya koyuyorlar. Ancak bu başarı bugünkü Türk ekonomisinin tek başına kurtarıcısı olmaya yetmez.
Üstelik herkesin bildiği ama söylemeyi içine sindiremediği bir gerçek daha var. Dolar ve euro paritesi euro lehine artıyor. Ocak 2007’den bu yana euro yaklaşık yüzde 8 değer kazandı. Türkiye bugün ihracatının yüzde % 56.6’sını euro ülkelerine yapıyor. Küçük bir hesapla yılbaşından itibaren sadece bu etkiyi gözönüne alsak bile toplam ihracatımızın 96 milyar dolar civarında olduğundan söz etmek mümkün. 100 milyar dolarlık psikilojik sınırı aştık diye bayram yapmak kolay.
Yine de tekrar edelim, bu tabloda ihracatçıların günahını aramak boşuna. Sorun hükümetin bakışında ve ne zaman ekonomide bir tıkanma yaşandığına dair sinyaller gelse benzer sahneleri ortaya koymaya çalışmasında.
Tabii bu arada ihracatçıların çatı örgütü TİM’e de şöyle bir eleştirimiz olabilir. Her ay ihracat rakamlarını göğsünüzü gere gere açıklarken, ithalatın yakıcı etkisine neden üzerine basa basa değinmekten kaçınıyorsunuz? Son bir yılda 157 milyar dolara ulaşan ithalatın azaltılmasına yönelik MB’nin faiz indiriminden başka çareniz yok mu?
Ara malları ithalatı, toplam ithalatımızın %73’üne ulaştı. Katma değeri çok düşük işlemler de sonuçta ihracat sayılıyor. 100 milyar dolarlık ihracata karşın 114 milyar dolarlık ara malı ithalatı yapıyoruz. Neden üretimde ithal ara malı kullanımını azaltmak için Türk sanayisinin gelişimine yönelik detay politikalarınız yok. Dört- beş yıl önce Türk tarımının ihracat şansını artıracak şekilde yeniden yapılanmasına dair çalışmaların başlatılacağı söylenmişti, hani, nerede?
Yine de sorunun aslına dönelim belki çözüme rucu eder…
Hükümetin artık “üretim-teşvik-ihracat” döngüsünü nasıl çalıştırdığını masaya yatırmasının zamanı gelmiştir.
Hani yoksa alışkınız, izlemeyi sürdürürüz tabii; ihracat 110 milyar doları da aştı, bakın 120’ye vurduk, haydi beyler sahneye…

***

Çukur Zorlu Grubu’nu zorladı

Geçtiğimiz günlerde İzmir iş dünyasında önemli bir olay yaşandı. TMSF Egebank ve Toprakbank’a olan borçlarından dolayı İzmir’in büyük otellerinden Ege Palas nezdinde haciz işlemleri başlattı. Olay Mazhar Zorlu Grubu şirketlerine el koyma şeklinde yansıtılsa da gerçek bu değildi.
Yaşananlar Ege Sökteks şirketinin TMSF’ye olan borcuna Kemal Zorlu ve Nafiz Zorlu’nun imza koymuş olmaları nedeniyle onların gruptaki tüm şirketlerine alacağına karşılık teminat sağlaması açısından teminatların varlığının kontrollerinden ibaretdi.
TMSF bu alacağını garanti altına almak adına Mazhar Zorlu Holding, Ege Yıldız, Ege Plast, Ege Sökteks, Ege Basteks, Ege Pantur, Ege Sigorta, Alsancak Turizm, Ege Palas ve Güçbirliği’ne muhafaza işlemi başlatmıştı.
Zorlu Kardeşler ise TMSF’yle yaklaşık 4 milyon dolarlık borçlarının olduğunu belirterek hemen anlaşacaklarını söylediler. Nitekim ertesi gün, 6 Kasım’a kadar borçların kapatılması için yapılan ödeme planı TMSF tarafından kabul edildi.
Aslında holdingin teminatları söz konusu borcun çok üstünde. Tüm bunlar yaşanmadan da Zorlu Grubu ödeme planını sunabilirdi.
Ancak onları yakından tanıyanlar, geçen ay yeniden satışı gündeme gelen ve dokuz yıldır İzmir’in yılan hikayesine dönen kent merkezindeki çukurla uğraşmaktan, kendi işlerini sürüncemeye bıraktıklarına inanıyorlar.
TMSF’nin el koyduğu EGS Holdingden dolayı ortağı olduğu arazi İzmir’in merkezinde hala çirkinlik abidesi şeklinde açılmış bir çukur olarak duruyor.
Sözkonusu alanda gerçekleştiriliecek İş ve Ticaret Merkezi’nin yapımını kat karşılığı alan Güçbirliği Holding ve EGS Holdingin oluşturduğu ortaklık yıllarca belediyenin müdahil olduğu davalardan dolayı beklerken ardından EGS Holdinge TMSF’nin el koymasıyla gelişmeler daha karmaşık bir hal almıştı.
Geçtiğimiz ay TMSF bu araziyi satışa çıkarırken, Güçbirliği adına Kemal Zorlu da kendi hisseleri de dahil olarak arsanın hepsinin satışa çıkarılmasına tepki gösterdi. EGS’nin yüzde 50 hissesini Güçbirliği olarak satın almaya hazır olduklarını açıkladı.
Bu arada belediye TMSF’ye başvurarak tüm bu işlemlerin olamayacağı çünkü söz konusu arsanın hala kendisine ait olduğu uyarısında bulundu, satışlar yarım kaldı.
Etkisi var ya da yok sonuçta Mazhar Zorlu Holding, çok daha düşük rakamlardaki bir borç nedeniyle sıkıntılı anlar yaşadı. Belki belirtildiği gibi el konulmadan bir gün sonra yaptığı ödeme planını daha önce yapsaydı bunlar yaşanmayacaktı. Ancak sonuçta TMSF’nin de gösterdiği iyi niyetle hemen anlaşma sağlandı.
Tüm bu karışıklık içinde ‘el konuldu’ ibaresinin doğru olmadığını, şirketlerin ve Ege Palas’ın hala Mazhar Zorlu Holdinge ait olduğunu belirtmekte yarar var.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın