Üretme hakkı

Canlılar dünyasının en üst basamağındaki memeliler içinde insanı ötekilerden ayıran en önemli özellik onun bilerek ve tasarlayarak üretim yapma becerisidir. İnsanın yüz binlerce yıllık evriminin de temelini oluşturan bu özelliğini kullanamaması günümüzde kısaca “işsizlik sorunu” olarak adlandırılmaktadır. İnsanlar toplu olarak yaşamaya başladıkları tarih öncesi çağlardan beri bir yandan hemen her alanda olağanüstü değişimler gerçekleştirmiş ve keşiflerde bulunmuş, öte yandan ise kendilerini öteki memelilerden ayıran başlıca becerilerini özgürce kullanabilmelerinin önüne engeller koymuşlardır. Bu durum, kanımızca insanlık tarihinin en dramatik olgusudur.

20. yüzyılın başında 1 milyar dolayında olan dünya nüfusu yalnızca bir yüz yıl içinde altı kat artarken, aynı dönemde gerçekleştirilen keşifler ve buluşlar daha çok insanın üretim sürecinin dışına itilmesine yol açmıştır. Bu olgu insanlığın kendi eliyle yarattığı ama mutlaka çözülmesi gereken başlıca paradokslardan birisidir. Buna karşılık, konuyla ilgilenen insanların çözüm önerileri akademik kuruluşların bilimsel toplantılarında konu başlığı olmanın ötesinde çok fazla anlam taşımamaktadır. Oysa üretim süreci dışında kalmak, insanları topluma yabancılaştırmakta, zorluklar içinde yaşamaya mahkûm etmekte ve üstelik onları öteki memelilerden ayıran başlıca becerilerini kullanmaktan alıkoymaktadır. Nüfusunun önemli bir bölümü üretme hakkından yoksun bırakılan insanlardan oluşan günümüz dünyasındaki gelişmeler sorunun daha da yoğunlaşacağını göstermektedir.

20. yüzyılın sonundan beri kapitalizmin mutlak egemenliği altında olduğumuz günümüz dünyasında tüm insanların üretim sürecine dâhil edilmeleri olanaksızdır, çünkü doğası gereği kimi insanların üretim sürecinin dışına itilmeleri kapitalist sistem için sorun değildir. Dolayısıyla, bir sistemden, sorun olarak görmediği konuda çözüm üretmesi beklenemez.

İlkesel olarak “her sorunun bir çözümü vardır ve eğer bir sorunun çözümü yoksa gerçekte öyle bir sorun da yoktur”. Demek ki, herhangi bir sorunun çözümü için öncelikle varlığı saptanmış olmalıdır. Oysa tarih boyunca toplumlara yön verenler, insanların “üretimden” mahrum bırakılmasını sorun olarak görmemişlerdir. Egemenler her zaman ve yalnızca kendileri için ve kendileri istediği kadar üretim yapılmasını önemsemişlerdir. İlk sınıflı toplumlardan bu yana süregelen tek gerçeklik olan bu durum günümüzde insanlığın sonunu hazırlayacak kadar önemli bir sorun olarak ele alınmayı beklemektedir.

Sorun yalnızca “işsizlik ve işsizlere iş bulunması” değildir. Üretmek, ne ürettiğinin farkında olmak, üretilenle gururlanmak, ürün elde etme sürecinin gönüllü parçası olmak demektir. Bu bağlamda, bir yerde çalışmakta ve geçimini sağlamakta olan milyonlarca insan da aslında üretim sürecinin dışındadır ve tanımladığımız sorunun parçasıdır.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın