“İzmir” soyadını alan kahraman ve kayıp kılıç

Birikimlerini Kent – Yaşam Haber – Bilgi Sitesi okuyucularıyla paylaşan, APİKAM arşivine kazandırdığı eski İzmir fotoğraflarını Kent – Yaşam’da yayımlama fırsatı veren Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Müdürü Tarihçi Doç. Dr. Oktay Gökdemir’e bu uzun söyleşi için teşekkür ediyorum. Orhan Beşikçi : Söyleşiye 9 Eylül 1922 tarihinde Hükümet Konağı’na Türk Bayrağı’nı çeken Yüzbaşı, Şerafettin’in (İzmir) kayıp kılıcıyla başlamak istiyorum. Manevi değerine paha biçilemeyecek bu kılıç nasıl oldu da kayıp oldu. Eski Arkeoloji müzesinde bulunan” İnkılâp tarihi” köşesindeki eserlerin akıbeti de bilinmiyor? Okuyuculara Yüzbaşı Şerafettin’i ve kayıp kılıcı anlatır mısınız? Oktay Gökdemir :9 Eylül 1922’de İzmir’de Hükümet Konağı’na Türk Bayrağı’nı çeken Yüzbaşı Şerafettin (İzmir) 1889’da İstanbul’da Dünya’ya gelir. Kırımlı Yüzbaşı İbrahim Bey ile Maçkalı Zülüfoğulları’ndan Bahriye Hanım’ın oğludur. Türk ordusu İzmir’e girdikten sonra Buhara Cumhuriyeti tarafından İzmir fatihine verilmek üzere Batı Cephesi Komutanlığı emrine verilen Kılıç; İzmir’e ilk giren ve Hükümet Konağı’na Türk bayrağı’nı çekme onuruna ulaşan İkinci Süvari Tümeninin 4. Alayında Bölük Komutanı olan Yüzbaşı Şerafettin’e Gazi Mustafa Kemal tarafından 15 Eylül 1922’de verildi. Bu onun için büyük bir onurdu. 1942 yılında sağlık sorunları nedeniyle emekliye ayrılan Şerafettin İzmir, 9 Eylül 1922’de yaptıklarını anımsatanlara mütevazı bir şekilde şu karşılığı veriyordu ” Benim yaptığım nedir ki… Bir vatan ve askerlik vazifesinden ibaret değil mi?” Emekliye ayrıldıktan sonra İstanbul’da yaşayan Şerafettin İzmir, 1952 yılında vefat etti. Eşi Siret İzmir, kendisine armağan olarak verilen kılıcı o sıralar İzmir’de açılması düşünülen İzmir İnkılâp Müzesi’ne verilmek üzere İstanbul Valiliği’ne teslim etmiştir. Kılcın akıbeti o günden bu yana maalesef bilinmiyor. İzmir Yangını Orhan Beşikçi : Son yıllarda 1922 İzmir Yangını ile ilgili hayali senaryolar üretenler, “İzmir’i Yunanlılar yakmadı, Türkler de söndürmedi” savını ortaya atıyorlar. 9 Eylül zaferine gölge düşürmek için konuyu iftira boyutuna getirenler bir hayli çoğaldı.. Bu hayali senaryolara cevap verecek en yetkili kişi olarak sizi görüyorum. Aradan geçen bunca yıl sonra bu tuzak dolu suçlamalarla ne amaçlanıyor? Oktay Gökdemir :15 Mayıs 1919’dan Türk ordularının kurtuluş mücadelesini kazanarak 9 Eylül 1922’de tekrar kenti ele geçirinceye kadar Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Türk ordusunun 9 Eylül’de kente girişinden 4 gün sonra kentte yangın başlamış ve o dönem İzmir’in yaklaşık olarak 4/3’ünü yok etmiştir. Meydana gelen bu yangının kimler tarafından çıkarıldığı konusunda günümüzde de tartışmalar sürmektedir. Bazı çevreler yangının kente giren Türk ordusu tarafından çıkarılmış olduğu yolunda pek de dayanağı olmayan iddialar ortaya atmaktadırlar. Ancak elde edilen bilgi ve belgeler yangının Ermeniler veya Rumlar tarafından çıkarılarak provoke edilmiş olduğu yolunda önemli kanıtlar ortaya koymaktadır. Bu konuda ilk ve en önemli kanıtlardan biri dönemin İzmir İtfaiye şefi Grescovich’in raporudur. Yunan askerlerinin ağzından “İzmir’i Türklere bırakmaya mecbur kalırsak yakacağız…” şeklinde sözler duyduğunu ifade eden İtfaiye Şefi, buna rağmen İzmir’i Ermenilerin yaktığını ifade etmiştir. İtfaiyecilerin yangını söndürmeye giderken Rum hastanesindeki yaralıların “Ermeniler bizi yaktı… Şeklindeki yakarışlarını duyduklarını, bu insanların; Ermeni evlerine bitişik oturduklarını ve Ermenilerin duvardan delikler açıp buradan gaz dökerek evlerini ateşe verdiklerini söylediklerini belirtmektedir. Grescovich, yangını söndürmeye çalışırken Ermeniler tarafından kendisine ateş edildiğini, atılan mermilerin yangın tulumbalarına da isabet ederek zarar verdiğini ifade etmekteydi. Ayrıca raporda kadın kılığına girmiş Ermenilerin yangın çıkarırken yakalandıkları bildirilmiştir. Grescovich’in yazdıklarını destekleyen bir başka belge Fransız İllustration Gazetesi muhabiri G. Ercole’ün 13 Eylül 1922 tarihli haberidir. Ercole yazısında şunları ifade etmiştir: “…Ermeni mahallesinde iki yeni duman yığını gözüktü. Durum daha ciddi bir hale geliyor, çünkü rüzgâr hızını arttırıyor ve alevleri Avrupa ( Frenk) mahallesine doğru savuruyor. Orada da alevler gözükmeye başladı. Alevler çatırdıyor ve fişekler patlıyor. Türk işgali altında yaşamaktansa ölmeyi tercih eden Ermeniler, evlerini ateşlemişler ve Türk askerleriyle mücadeleye girişmişlerdi…” Mehmet Sırrı ve Michelle Camberes’in sahibi olup, İzmir’de Fransızca olarak yayınlanan “Le Levant” Gazetesi’nin, 21 Eylül 1922 tarihli haberinde de yangının Ermeniler tarafından çıkarıldığı vurgulanmaktadır. Haber, “İzmir yangınının Ermeniler tarafından provoke edildiğini daha önce bildirmiştik, şimdi resmi açıklamalar, bu haberimizi doğruluyor”, sözleriyle başlıyordu. Haberin devamındaki şu ifadeler dikkat çekicidir: “Ermeni Kilisesi’ne yaklaşık 100 metre uzaklıkta bir Ermeni evinde ilk yangın görüldü. Bu ilk girişim, itfaiyecilerin çabalarıyla engellendi. Birkaç saat sonra kilise çevresinde patlayıcı maddeler ateş almıştı. Yangın, eş zamanlı olarak Basmane’deki ve Soğukçeşme’deki Ermeni evlerinde başladı ve art arda Ayavukla’da, Ayaparaskeri’de ve Kireçağırı Mahallesi’ndeki Ermeni evlerinde yangın çıktı. Yangından önce bütün Ermeni evleri kapalıydı ve herhangi bir hayat belirtisi yoktu. Yangınla birlikte Ermeniler silahlı olarak evlerinden çıktılar. Hatta Ayavukla Mahallesi’nde bir Ermeni’nin kendi evini ateşe vererek çıktığı görüldü. Birçok evde yangını körükleyen paçavra parçalarına rastlandı. Bu mahallelerde yaşayan Ermeniler, aynı zamanda yangını söndürmek isteyen itfaiye erlerine ateş etmeye başladı. Ermeni mahallelerinde ve çarşıda bomba atan Ermeniler görüldü ve tutuklandılar. Darağaç’ta Yordani Aleksiyati adlı bir Rum, evini yakarken yakalandı. Kendisine bunu yapması için bir Rum görevli tarafından para verildiğini itiraf etti. Anadolu’daki Ermeni alaylarını örgütleyen meşhur Trukom, Yunanlılara İzmir’i terk etmeden önce şöyle seslenmişti. ‘Siz İzmir’i Türklere bırakarak kaçın. Biz ancak öldükten sonra İzmir’i onlara teslim edeceğiz. ‘ Gerçekten de İzmir’i yakmak için burada bir Ermeni komitesi kurulduğu anlaşılıyor.” ”Yakın Doğu’ya Yardım” örgütü temsilcisi olarak 8 Eylül’de Amerikan savaş gemisi ”Lawrence” ile İzmir Limanı’na gelen Mark O. Prentiss, Amiral Bristol’un belgeleri arasında bulunan yazılarında İzmir yangınını Ermeniler ve Yunanlıların provoke ettiğini belirtmekteydi. Prentiss, Amerika’da herkesin İzmir’i Türklerin yaktığını zannettiğini ancak kendisinin böyle bir bulguya rastlamadığını yazmaktaydı. Bunun tersine, Türkler kenti aldığı takdirde burayı yakacaklarına yemin etmiş genç bir Ermeni örgütünün bulunduğundan ve yangını bunların planlayarak uygulamaya koyduğundan söz etmektedir. Prentiss bununla birlikte kenti ele geçiren Türk ordusunun iddia edildiği gibi Rum ve Ermeni unsurlara yönelik kitlesel bir katliama girişmediklerini anlatmaktaydı. Türk orduları önünden geri çekilmek zorunda kalan Yunanlıların geçtikleri yerlerde katliam yapıp kentleri ateşe vermeleri, benzer şeyleri İzmir’de de yapabilecekleri konusunda Amerikalı yetkilileri endişeye sevk etmişti. Prentiss ve yanındakiler; Türk askerlerinin kıyım yapıp ırza geçtikleri yolundaki iddialar üzerine bahsedilen olay yerlerine ulaşmış, ancak burada tek bir kişinin dahi zarar görmediğini belirtmişlerdir. 1939’da Türkiye hakkında bir kitap yayınlamış olan Donalt Everett Webster, yangının müsebbipleri konusunda söylentilerin bulunduğunu, ancak tarafsız gözlemcilerin bu konudaki başrolü Ermenilere verdiklerini anlatmaktadır. Bütün bu kaynaklar doğru okunduğunda ve analiz edildiğinde 1922 İzmir Yangını’na ilişkin olarak Diaspora Ermenileri’nin ve Yunanlıların ortaya attığı “İzmir’i Türkler yaktı “söylemi kendiliğinden anlamsızlaşır. Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi İtfaiye Binası’ndan Kentin Belleği’ne Doğru Orhan Beşikçi : Ahmet Piriştina Kent Arivi ve Müzesi’ni (APİKAM) okuyuculara tanıtır mısınız? Kuruluşundan bu güne hangi aşamalardan geçtiniz. Gelecekle ilgili düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum? Oktay Gökdemir :İzmir Kent Arşivi ve Müzesi, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Ahmet Piriştina’nın 1999 yılındaki seçimlere girerken hazırladığı bildirgede, yapmayı taahhüt ettiği projeler arasında bulunmaktaydı. Bildirgede bu proje, “Tarihsel ve geleneksel değerleri titizlikle korumak ve değerlendirmek; şehir arşivini bir belgelikte çağdaş yöntemlerle derlemek” sözleriyle dile getirilmiştir. Bu vaadin gereği olarak arşiv ve müzenin bilimsel kriterlere göre yapılandırılması projesi 2000 yılında başlatılmıştır. Mekân olarak da 1932 yılında inşa edilen İzmir İtfaiyesi Merkez Binası seçilmiştir. İzmir tarihinin bir anlamda yangınlar ve doğal afetler tarihi olduğu bilinmektedir. Her ne kadar 19. yüzyılın sonlarına doğru önemli can ve mal kayıplarına neden olan yangınların önüne geçebilmek için sistemli çalışılsa da 1922 Eylülü’nde yaşanan büyük yangından İzmir’i kurtarmak mümkün olamamıştır. 13 Eylül 1922’de çıkan yangın, İzmir’in büyük bir bölümünü, Rum ve Ermeni mahalleleri yani bugünkü Fevzi Paşa Bulvarı’ndan Alsancak’a kadar büyük bir sahil şeridini yok etmiştir. Yangının kontrol altına alınması 15 Eylül’ü bulmuş, tamamen söndürülebilmesi ise ancak 18 Eylül günü mümkün olabilmiştir. Yapılan incelemelerde, İzmir’in 2 milyon 600 bin metrekarelik yerleşim parçasının yok olduğu tespit edilmiştir. 20 Mart 1924 tarihinde çıkartılan bir kanunla, itfaiye hizmetlerinin belediyelerce yürütüleceğinin kararlaştırılmasıyla böylesine büyük bir yangın felaketi yaşayan İzmir’deki sigorta kumpanyaları itfaiyelerinin yönetimi de İzmir Belediyesi’ne geçmiştir. Şu an Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi olarak hizmet veren ve 1930–32 yılları arasında inşa edilen eski itfaiye binası, erken cumhuriyet dönemi mimarisinin etkilerini taşımaktadır. Binanın mimarı Mesut Özok’tur. Eski itfaiye binası, 1932’den 2001 yılı sonuna kadar inşa ediliş amacını fazlasıyla yerine getirmiş olsa da şimdi kentin hafızası anlamına gelen kent arşivi ve müzesi olarak yeniden işlevlendirilerek kentle bütünleşmesinin sağlanması ve varlığının bu şekilde devam ettirilmesi oldukça önemli bir girişim olmuştur. Binanın restorasyon çalışmaları 8 Şubat 2002 tarihinde yapılan bir törenle başlatılmış ve 2004 yılı Nisan ayı başına kadar sürmüştür. Önceki adıyla İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Arşivi ve Müzesi, 10 Ocak 2004 günü yapılan bir törenle açılmıştır. Kurumun oluşturulmasında büyük emeği geçen merhum Ahmet Piriştina’nın anısına, İzmir Büyükşehir Belediye meclisinin 06. 07. 2004 tarihli ve 05. 59 kararı ile kurumun adı Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM) olarak değiştirilmiştir. İzmir’in Hafızasına Sahip Çıkmak İzmir’in hafızasına sahip çıkmak adına kurumsallaşan Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi, Ankara Milli Kütüphane’de bulunan İzmir ve Ege Bölgesi’ne ait 1834 adet Osmanlı mahkeme defterini mikrofilmler halinde almış ve bu mikrofilmleri dijital ortama aktarmıştır. Şeriyye sicilleri adı verilen bu tarihi kaynak, İzmir’in ve Ege Bölgesi’nin sosyo-ekonomik tarihinin yazılmasında oldukça büyük bir öneme sahiptir. İzmir Milli Kütüphane ile İzmir Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan protokol sonucunda, 1440 cilt Osmanlıca ve yaklaşık 8000 cilt Latin alfabesiyle basılmış gazete ve toplamı 5000 cilde ulaşan el yazması eser APİKAM’a kazandırılmıştır. Böylece APİKAM, İzmir ve Ege Bölgesi’nin tarihini araştırmak ve öğrenmek isteyenlere tarihsel birikimin “tek bir merkezde” toplanması hedefini gerçekleştirebilen bir kültür merkezi olarak önemli katkı sağlamıştır. 2007 yılı içinde İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi ile yapılacak olan protokolle, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki İzmir’in tarihine ait tüm belgelerin kopyalarının APİKAM’a aktarılması planlanmaktadır. İzmir kentinin tarihini şüphesiz o kentte yaşayanlar oluşturmuştur. Sayıları her geçen gün artan bağışçılarımız, APİKAM’ın ve dolayısıyla İzmir’in belleğinin zenginleşmesine katkılarını sürdürmektedir. Şu an APİKAM’a bağışçıları ile destek veren 153 bağışçımız bulunmaktadır. Bağışçılarımız, yıllarca sakladıkları aile albümlerinden kartpostallara yazı takımlarından otobüs biletlerine kadar ellerinde İzmir’e ilişkin ne varsa APİKAM’a gerek dijital kopya olarak gerekse doğrudan bağış yöntemiyle bağışlamaktadırlar. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi´ni değerli bağışlarıyla zenginleştiren ve İzmir´in kültür mirasına sahip çıkan bağışçılarımıza, 8 Eylül 2006 tarihinde düzenlenen törenle teşekkür plaketi takdim etmişlerdir. Kurulduğu günden bu yana gerek İzmir’den gerekse yurtiçi ve yurtdışından birçok araştırmacıya hizmet veren APİKAM, teknolojinin geldiği noktayı kurulan arşiv veritabanı ve arşiv programı ile yakından izlemektedir. APİKAM’ın dijital görüntü arşivine cüz’i bir miktar ücret karşılığında internet üzerinden ulaşmak mümkündür. APİKAM’da yer alan Araştırma ve Toplantı Salonu’nda 24 kişilik bilgisayar ağı üzerinden de araştırma yapmak mümkündür. 100 kişilik kapasitesiyle bu salon aynı zamanda çeşitli sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının ve akademisyenlerin toplantı yaptıkları bir birimdir. Bu birimde, APİKAM’ın kütüphanesi de yer almaktadır. İzmir’e ait kitapların yer aldığı kütüphanenin oluşumu, merhum belediye başkanı Ahmet Piriştina’nın, tarihçi-yazar Orhan Koloğlu’nun, tarihçi Salih Özbaran’ın kitaplarıyla zenginleşmiştir. Tüm bunların yanı sıra İzmir’in kültürüne, tarihine ait eserlerin “Kent Kitaplığı” serisi içinde yayınlanmasına devam edilmektedir. Türkiye’nin hızla ve plansız bir biçimde, kentleşmekte olan ülkelerden biri olduğu bilinmektedir. Bu kentleşme hareketinden şüphesiz İzmir önemli ölçüde payını almıştır. Kente yönelik göç hareketleri sonucu, o kentte yaşayanlara’kentsel aidiyet’in kazandırılması önem kazanmıştır. Bu kentsel aidiyetin kazandırılmasında şüphesiz kent müzesi ve arşivlerinin önemli bir misyonu bulunmaktadır. Kent arşivi ve müzeleri, düzenledikleri sergilerle, yaptıkları etkinliklerle ve yayınlarla o kentte yaşayanların birer yabancı gibi şehrin sokaklarından geçip gitmesinin önüne geçmeye çalışmaktadır. 1980’lerden başlayarak günümüze dek gelen Yeni Müzecilik akımı, müzelerin içinde bulundukları kentlerin demokratikleşmesine ve kitle eğitimine önemli katkı sağladığı görülmektedir. Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi, çağdaş müzecilik anlayışına uygun bir şekilde tasarlanmış sergiler düzenlemektedir. Bu sergilerin ilki, “Kent ve Ticaret” temasını taşımaktadır. 2004’ten yılından bu yana, Kent Arşivi ve Müzesi’ni ziyaret eden kişi sayısı toplam, 60899 kişi; günlük ziyaretçi sayısı da 51 kişidir. Bu rakamlardan da anlaşılıyor ki, kentin tarihi eğer iyi bir şekilde İzmir’in, EXPO’daki adaylığı bir sonraki serginin temasının belirlenmesinde etkili olmuştur. Aday kentler içerisinde’sağlık kenti’ seçilen İzmir için APİKAM’da, Antik Çağ’dan günümüze dek İzmir’de sağlığı ele alan bir sağlık sergisi düzenlenecektir. Kent Kitaplığı’ndan Aralık 2007’ye kadar İzmir’le ilgili 4 kitap yayınlanacaktır. Ayrıca Kent Kültürü Dergisi’nde yeni dönemde İzmirli okuyucularla buluşacaktır.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın