Makro ekonomiye yönelik sevindirici bir gelişmenin bilgisini aldığımda zor günler geçirmiş işi bozulmuş, kendisini yeni yeni toparlamaya çalışan bir ailenin üyesi gibi hissediyorum kendimi. Acaba diyorum; dışarıdan yüksek faizle borçlanarak eve alınan pırlantaya sevinen bireylere mi dönüyoruz.. Sevinç kursakta kalıyor.
İlk altı ayda büyüme ve hatta Mayıs’ta eksi enflasyon elbette sevindirici ama serde 408,5 milyar dolarlık iç ve dış borcu olan bir ülke olmanın bilinci bizi evin mutsuz bireyi yapıyor. “Nasıl sağladın, tüketimi mi kıstın, yatırımları mı daralttın, ithalatı mı artırdın”
Anlamak lazım çünkü bizde istiyoruz ki artık; “yeni üretim alanları kazandırıyoruz, şu stratejiyi uygulayacağız ülkeye şöyle kazandıracak” denilsin.
Peki var mı ?
Partilerin programlarına bakıyoruz. Cümleler güzel, büyük bölümü AKP’nin bugünkü politikalarını eleştirmek üzerine kurulu. AKP’nin ise daha çok yurtdışı kaynakla türeyen ekonomi yaklaşımı kendini hissettiriyor.
Parti programlarında ise göze çarpmayan birşey var; üretimi artıracak yeni stratejiler neler olacak? Vaadler, stratejilerle bütünleşmiyor.
Deniliyor ki; doğrudan yabancı sermaye girişini artıracağız. Güzel, hemen hemen iktidara aday her partinin programında bu vaad yer alıyor. Peki nasıl ? Özelleştirilecek kuruluşlar azalıyor. Ekonominin rayına girip yabancı sermaye artışı bekleniyorsa zaten yabancı sermaye girişi arttıkça ekonominin rayına girmesi mümkün. Düşük kur politikasını da dengeleyeceğiz diyorsunuz, peki ivmeyi nasıl sağlayacaksınız ? Yeni formülünüz ne olacak ? Endüstri bölgeleri yasası çıkmıştı, beş yıldır uygulanmıyor, işlerlik mi kazandıracak sınız ? Ya da farklı teşvikleriniz mi olacak? Belki de Türk şirketleriyle evlilik yapan, ortaklık kuran modelleri teşvik edebilir siniz ? Böylece global rekabete özellikle uzakdoğu rekabetine dayanabilecek yeterli sermaye gücü olmayan Türk şirketlerini hem sermaye hem know – how yönünden güçlü kılabilirsiniz, bu mu ?
***
Teşvik yasası değişecek deniliyor, sektörel olmalı diye belirtiliyor. İyi güzel, herkes söylüyor ben de söylüyorum. Peki neden bırakın daha öncesini son 3 – 4 yıl boyunca partiler bu hedefe yönelik bir bilimsel bir çalışma yapmadı ? Şu kentlerde, bu sektörlere artı avantajlar getireceğim, şu bölgeler bu konularda üretim üsleri haline getirilecek, ön bir sanayi envanteri çıkarttık, ihracatta şu ürünlerin şansı var, bu ürünlerin bu bölgelerde üretilmesi için şu kolaylıkları sağlayacağız demek neden imkansız ?
***
“İşveren ve asgari ücretli üzerindeki yükü azaltacağız”… Güzel peki yüzde kaç? Ya da formülünüz ne olacak? Meslek yüksek okullarında okuyan gençlerin 3. yılları fabrikalarda geçecek ve ben 1 yıl boyunca onlardan vergi kesintisi yapmayacağım. Finansmanını da 21 katrilyona varan işsizlik fonundan karşılayacağım, hem gençler pratik kazanmış olacak hem firmalar ara ve yetişmiş elemana kavuşacak gibi formüller neden hiç yok ? Ya da başka bir şey…
***
En moda olan mazot. Her partinin az çok bir vaadi var. Bedava mazot, ucuz mazot söyleminin altında bir proje, bir strateji de var mı diye baktım. Mesala denilebilirdi ki;Türkiye’de şu kadar bitkisel yağlık tohum üretimi yapılabilecek potansiyel alan var. Kanola, aspir ekilebilecek alanlar için harekete geçilebilir, şu kadar biyodizel üretip, çiftçiye verilecek. Şu bölgelerde üretilebilir. Enerji tarımı için döngüyü şöyle bir stratejiyle sağlayabiliriz.
Elbette denilebilir ki bunlar detay. İktidara gelinsin, projeler netleşir. Oysa trilyonluk bütçeleri olan partilerden sözediyoruz. Açıkladıkları politikaların partinin 3 – 5 önde gelen iktisatçısı tarafından son anda toparlandığı çoğunda bariz. Elbette bunun da istisnaları var, bazı somut önerilere rastlamak mümkün ama az.
Diyeceğimiz şu ki; özünde hata yapma lüksü olmayan bir ülkeyiz. Doğru vizyonlara, yeni stratejilere ihtiyacımız var. Sadece yabancı sermayenin yaratacağı ivmeye dayanan eleştirdiğimiz ekonomi – sanayi politikalarının ötesine geçmek istiyorsak, bilimsel temelli detayları hazırlanmış stratejiler üretmek zorundayız.
7 kez kriz geçirmiş bir evin bireyi olarak olsun artık bu kadar kaprisimiz…
***
Dışarıya bağımlılığı kırmalıyız
Şu anda uygulanan yüksek faiz, düşük kur, ithalata dayalı bir büyüme modeliyle dışarısıyla rekabet edebilme şansımız azalıyor.
2003 il çeyrek, 2006 son çeyrek dört yıl içinde tekstl ve hazırgiyimde üretim maliyetleri yüzde 60 – 70’lerde artmış.
Ben bu sektöre girdim gireli 19 yıldır hep bir makas var, 3 – 5 puan bu sefer 60 – 70 puan. Dünyayla bu kadar zor rekabet edilir bir ortamda bizim devam etme şansımız çok çok az.
*
Ben hiç siyasetle ilgilenmedim. Ama siyasetin içinde oldum. Bu dönemde siyasetle ilgilenmesi gerektiğine inandım. Başka yerlerden gelen teklifleri kapatabilmek istedim. Alanımın ne olacağını bilmeden teşkilata başvurmayı doğru bulmuyorum.
2 yıldır yoğun olarak istihdam, kalkınma politikaları görüştük.
Mevcut duruma bakarsak, hükümetin en büyük sorunu herşeye çok iyi gidiyor demesi. Sorun aynaya iyi bakılamaması. Doğru teşhis edemezseniz, tedaviyi de uygulayamazsınız. Yüksek faiz veriyor, para topluyor, para toplama problemi yok. Dövize baskı uygulayarak enflasyonu düşürüyor. Bu da işine yarıyor. Enflasyon düşmüş, ihracat artıyor sürekli ama hala cari açık problemi var.
*
Bunlar tüccar, büfeci, bayici, pazarcı gibi insanlar. AKP hükümetinin paketli oy oranı düşmesi lazım. Ya da halkımızın bu partiye 4 senedir yaptığı işlerin hesabını sorması lazım. Muhalefet bu konuda çok hata yaptı. AKP’nin halk kanalıyla oyu düşerse, CHP ve MHP’de koalisyona girerse eğer; çünkü şu anda sistemle ilgili kriz var ülkemizde. Rejimle, güvenlikle ilgili kriz var şu anda. Şu anda bu olaylara göz yuman, bu olaylara teşvik eden tarafı bertaraf etmiş oluruz. Muhalefete atarız AKP’yi.
CHP ve MHP’nin başarılı olup olmayacaklar soru işareti, ama ülkenin en azından bazı sorunları ortadan kalkar. (Türban, rejim, güvenlik vs.) Bu hükümetin içinde istikrarsızlık var.
*
Türkiye’nin şu anda üretimle ilgili sorunu var. Türkiye’nin şu noktaya gelmesi lazım. Herkes sanal bir mutluluk içinde gibi görünüyor ve devamlı dışarıya bağımlı duruma geliyoruz. Borcumuz artıyor, sosyal patlama artıyor, güvenlik sorunumuz artıyor, tarım, sanayi yerle bir oluyor. Türkiye’nin yeni bir ekonomik bağımsızlık tarafa girmesi lazım. Türkiye’de birisinin insanlara bana göre herkesin dikkatini çekebilmesi lazım.
Türkiye’ye baktığımız zaman, bugüne kadar, hangi il hangi sektörlerde (?) Bunun üzerine her il valilikleri başkanlığında hangi sektörlerde geçmişe dayanarak yol alabilir. Birisinin bu verimliliği değerlendirerek, o bölgelerde o sektörlerde vergi muafiyeti sağlayarak, yatırımları oralara kanalize edip orada rekabet yaptırabilir. Kürelenme dediğimiz bir odaklanma. Bugün Muğla’ya turizm verebilir. Teşvik edici hale gelmesi lazım+ ücretlerden vergi almaması lazım+ ilk 6 ay ya da ilk sene ilk işe gireceklere bölgesel uygulamalı… Radikal kararlara ihtiyaç var.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.