Siz öyle sanın
Bakın şimdi, fıkra gibi ya! Önce Çankaya’da elektrik malzemeleri satan bir dükkana gittim. Bir sayaca ihtiyacım olduğunu söyledim. Raftan bir sayaç uzattı ve bedelini ödedim faturasını aldım. Ertesi gün doğru Tedaş’a gittim. Nasıl da sıcak var dayanılır gibi değil. Saçlarımdan buharlar fışkırıyor. Dışarıda yürüyen insanların da gözleri de buhar saçıyor.
Herkes bomba gibi dokunsan patlayacak. Bir yandan insanlar işlerine koşuşturup duruyor, diğer yandan da seçim otobüslerinin biri geliyor, biri gidiyor. Yaydıkları sesler ise korkunç. Seçtikleri müzikler dayanılır gibi değil. Kötü bir ses yayını ile vatandaşlardan oy istiyorlar.
Oy vereceği partinin yaptığı bu gürültü karşısında vatandaş oy vermekten kesinlikle vazgeçer bu sıcaklarda.
Neyse Tedaş’ın kapısından içeri girdim. Elimde sayacın kutusu. İyi ki, artık halkla ilişkileri kabul etmişler de öyle bir birim kurmuşlar. Halkla ilişkiler biriminde sizi öyle iyi giyimli kibar,güzel mini etekli kızların karşılayacağını sanıyorsanız aldanırsınız. Kapının tam karşısında iri kıyım koca bıyıklı bir memur buyur ediyor. Ama memur kibar adam,hakkını yememek lazım.
Önündeki koltuklarda boş yer bulursan oturursun. Yoksa ayakta beklersin. Şansım yaver gitti de boş bir koltuğa attım kendimi o sıcaktan sonra. İçerisi serin keyifli mi keyifli. Memur ne istediğimi sorduktan sonra bana sorunu anlatmak düştü ve önüme bir form uzattı. Duvarın önüne kurulan bir masada formu dikkatlice doldurdum. Ne olur ne olmaz bir aksilik olur bizim sayaç komşu teyzeye takılır falan.
Olur mu? olur. Burası Türkiye
Formu doldurduktan sonra tekrar halkla ilişkiler birimine yöneldim beni hemen formu doldurduğum masanın yandaki küçük pencereye gönderdi. Memur formu elimden aldı. Abone numarasını girdi. İmzaladı ve hemen karşıdaki masaya gönderdi. Masadaki memur. Memur falan değil. Güvenlik görevlisi. Herhalde görevli memur sigara içmeye falan gitti ki o ilgilendi. Yine abone numarasını yazdı. Onayladı ve kaşeledi.
Tahsilat servisine gitmemi söyledi.
Bir kat aşağıya tahsilat servisindeki genç kıza gittim. Memurluğa yeni başlamış bayağı ilgilendi; güler yüzlü davranıyor. Abone numaramı bilgisayara yükledi ve borcu yoktur diye kaşeyi bastı. Ardından karşısında oturan bir bayana sanıyorum şefi oluyor, imza attırdı. Daha sonra belgeleri, Fatma Hanım’a imzalatmamı söyledi. Fatma Hanım da müdür yardımcısı.
Fatma Hanım’ı makamında bulamadım. Yerinde bulamayınca nasıl ulaşacağımı sorduğum memurlar bir üst kata çıkmamı söyledi. Neyse ki Fatma Hanım’ı müdürün odasında buldum ve formu imzalattım. Derin bir nefes aldım. İşlem tamam diye sevinerek tekrar halkla ilişkiler masasına gittim. Beni tekrar abone servisine yönlendirdi.
Abone servisi elimdeki sayacı aldı. İçindeki numaraların kaydını yaptı. Birkaç dakikalık işlemin ardından teslim etti.
Tamam şimdi işlem bitti derken. Halkla ilişkiler masasındaki arkadaş kimlik istedi. Yanımda nüfus kağıdım yoktu. Şimdi yandım derken. Nasıl olduysa sarı basın kartımı kabul etti. Çünkü kimse hiçbir yerde resmi bir belge olarak kabul etmiyor. Başbakanlığın vermesine karşın. Garip bir durum ve garip bir ülkeyiz dedim ya!
Binanın içinde fotokopi makinası yok. O sıcakta tekrar dışarı çıktım. Elektrik aletleri satan bir dükkandan fotokopi çektirdim ve 25 Yeni Kuruş verdim. Elimdeki evraklar gittikçe çoğalmaya başladı zaten. Halka ilişkiler birimi işlemlerin tamam olduğunu söyledi. Ben de sayacı kendisine uzatıp gitmeye hazırlanırken, sayacı buraya değil arızalar servisine götürmem gerektiğini söyledi.
Haydi o sıcakta tekrar yola koyul elektrik arızayı bul. Üfleye püfleye arıza servisine ulaştım. Şimdi burada da tekrar bir dolaşma olur mu? diye düşünürken bir memur elimdeki sayacı ve belgeleri aldı ve iki gün içinde gelip takılacağını söyledi. Hangi gün olur diye soramadım. Korktum yine bir iş gelir başıma diye. Yine dolaştırırlar diye. Kendimi sokağa attım. Cep telefonumdan annemi aradım. İşlemini tamam olduğun ve iki gün süreyle evden çıkmamasını söyledim.
Sonra aklıma ne geldi biliyor musunuz? Bizim gençliğimizde 12 eylül 1980 darbesinden önce. Sosyalistleri ve komünistleri kötülemek için o ülkelerde bir işi on kişiye yaptırdıklarını söylerler ve bir de örnek verirlerdi:
– Gittiğin bir yerde çay istersin. Önce çayın tabağını bir garson getirir. Ardından bir başka garson bardağı tabağın içine koyar. Bir başka garson çayın demini, daha başka bir garson sıcak suyunu, bir başkası şekerini ve son olarak da bir başka garson da kaşığı getirirdi. İyi ki, çay karıştırma işine falan bulaşmazlardı.
Yani insanlara iş olanağı yaratırlardı. Bilmiyorum. İş ortamı yaratmak tabii ki çok güzel ama verimli üretimli iş ortamları olmalı diye düşünüyorum. Yani benim o kurumda masadan masaya dolaşmam üzüntü verici ama bir de o insanları düşündüm. Gerçekten bu kadar işsizin bulunduğu ülkede az masa bile dolaştım.
Daha nice masalara
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.