Merkez Bankası’nın da yüksek faiz politikasından taviz vermeye niyeti olmadığına göre yalnızca tek koşula kadar seçimlere değin, sarsıcı etkiler beklenmiyordu.
Birçok defalar dile getirdiğim gibi o tek koşul; Türk ordusunun Kuzey Irak’a girmesidir. Böyle bir durumda Amerika ve Irak’tan gelecek tepkilerin boyutu piyasaların satın aldığı olasılıkların önüne geçer.
Peki ekonomide oluşacak olası bir yarayı, içimizdeki ateşe taraf mı tutacağız?
Terör dağda askerlerimize pusu kurar, gencecik canları alırken, şehirlere de ateşini bulaştırmışken, elbette böyle bir tercihi hiçbir terazi taşıyamaz.
Ancak süreç çok hassastır. Önemli olan Türkiye’nin haklılığını dünyaya iletebilmektir. Ama unutulmamalı ki; liderlik zor zamanların işidir…
Önümüzdeki seçimlere kadar yaklaşık birbuçuk aylık süre kaldı.
Eğer Başbakan Erdoğan bu birbuçuk ayda partisel dalaşmalardan uzak kalır, Cumhurbaşkanı ile küsmekten vazgeçip devletin zirvesinde birlik sağlar, Genelkurmay Başkanı ile temaslarını artırır, ülkenin birlik ve beraberliğine egemen olarak askerle birlikte terörle mücadele dirayeti sunabilirse ve dünyaya Türkiye’nin haklılığı adına sert mesajlar iletebilirse işte o zaman seçimlere bir parti başkanından öte, pekişmiş bir lider karizmasıyla girebilir.
Eski bir söz vardır; altın ateşle, kadın altınla, lider zor zamanlarla imtihan edilir…
***
Hocam sıkı durun, bu kez arkanızdayız
Yaşlandık mı, başka bir jenerasyonun insanları olarak mı kalmaya başladık kestirmek güç ama artık bazı an’lardan genç meslektaşlarımızdan farklı etkilenir olduk.
Geçen hafta yine yollardaydık, siyasetin toz dumanının ardında, ekonomiye kan pompalayan asıl güç olan reel sektörün, önemli merkezi Denizli’deydik.
***
Günümüzde sanayi ve ticaret odaları birçok organizasyon düzenler, toplantılara evsahipliği yaparlar. Ancak bu aktivitelerin büyük bölümü heyetlerarası diyalog ziyaretlerinden veya bir tür “icraat mesaisi” anlayışıyla gerçekleştirilmiş panellerden oluşur.
Ya da odaların gücü kullanılarak, sınırlı sayıdaki işadamlarına özel işler kurdurulduğu da olur.
Bazen ‘Kente yeni bir güç katıyoruz’un türkçesi; belli sayıdaki işadamlarıyla yeni para kazanma yolları yaratmak, yakınlarını da şirketlere yüksek maaşlarla yerleştirmek, kendi komisyon paylarını da şirket ortağı olarak almak anlamına gelir. Bunları da gördük, görüyoruz.
***
Doğru modeller üzerine yürüyen, gerçekten amacı sanayinin tümüne, tüm ticaret erbabına vizyon ve yeni olanaklar kazandırmak olan odalarımız çoğunlukta elbette. Bu örnek Denizli’de de karşımıza çıktı. Denizli Sanayi Odası Biçok faaliyetiyle, rahatlıkla bu örnek içerisinde kendisine yer edinebiliyor.
Oda son olarak yine oldukça önemli bir etkinlik gerçekleştirdi. Kentin dinamosu sayılan tekstil sektörüyle ilgili kapsamlı bir zirve düzenledi,zirvede tekstilin önde gelen isimlerine “keskin bir dönüşüm şart mesajı” yurtdışından da uzmanlar getirilirek aktarıldı.
***
Mesaj netti: Ya marka yaratmanın üzerine gidin ya da teknik teksitile dönüşüme hazırlanın. Başka çare yok, geleneksel tekstil eriyor. Teknik tekstil detaylarıyla anlatıldı. Hele Çin ve Hindistan’ın gittikçe artan ezici ağırlı altında Türkiye basic mallarda üretime daha fazla dayanamaz. Üstelik 2008 sonundan itibaren, WTO ‘nun (Dünya Ticaret Örgütü) aldığı kararla, kotolarda uygulanan son esneklik de kalkacak ve Türkiye şimdi koyduğu, bazı Çin mallarının yurtiçine girişindeki engellemeleri de yapamaz hale gelecek.
Tekstil ve hazırgiyim Türkiye için sadece bir sektör değil. Çünkü tekstil üretimde de, ihracatta da açık ara ilk sektör, üstelik en çok katmadeğeri onunla yaratıyor, en çok istihdamı onunla sağlıyoruz.
Dünyada tekstilin kullanımı ise almış başını gidiyor. Güç tutuşur perde ve halılar, serinleten kumaşlar, tıptan inşaata her alanda kullanılan ürünler teknik tekstil şemsiyesi altına giriyor. Amerika, Avrupa’da birçok ülke, Hindistan ve hatta Çin bile yaptığı Ar-ge, ür-ge çalışmalarıyla büyük yol almaya başlamış. Hızımı alamadığıma göre ben de etkilenmişim. Peki böylesine önem taşıyan bir konuda Türkiye ne yapıyor?
Türkiye tek araştırma merkezini kapattı.
Söylediğimiz gibi birçok ülke, teknik tekstile yönelik araştırma merkezlerinin sayısını artırmaya çalışırken, Türkiye ne yaptı hemen hatırlayalım. Türkiye, bu konuda elindeki tek araştırma merkezi olan TÜBİTAK Tekstil Araştırma Merkezi’ni 2006 sonu itibarıyla kapattı. Üstelik bir iki cılız sesin dışında doğru düzgün tepki bile oluşmamıştı. Yalnızca hayatını tekstil araştırmalarına adayan ve sektör için tartışmasız duayen olarak kabul edilen Prof. Işık Tarakçıoğlu’nın feryatları kalmıştı ortada. Gerekçe de şahaneydi; araştırma merkezinin hukuksal statüsü yetersizmiş.
Hoca Denizli’de açıkça ortaya koydu, kırılmış bu duruma… Kırılmış ama yılmamış, kapatılmanın ardından emekler boşa gitmesin diye kurduğu Tekstil Araştırma Derneği ile sektöre de kendine de son şans tanıyor şimdi. Uzmanları, kişileri, firmaları tek çatı altında ya buluşturacak ya da bir dostunun ifadesiyle “aptallığını son kez sınayacak”. Öyle demiş dostu. “Hocam ömrünü tekstilde ar-ge diye çürüttün. Değişim istemeyen bir sektöre ‘illa değişin’ demek aptallık değil mi”
***
Yine de Hoca, fiziki olarak yaşlansa da heyecanını eksiltmeye yılların gücü yetmiyor. Bir süre sonra kırgınlığını unutup konuşmasına yeniden başlıyor; “Tekstilden yapılan güneş enerjisi kollektörleri daha ucuz, maliyeti hayli düşürüyor. Evlerin çatılarına bunları koyabiliriz. Güneş enerjisiyle soğutma yapabilecek konuma da geldik. Primer tekstil ürünleri birçok maddenin yerini alacak. Bir otomobilin 30 ayrı yerinde tekstil var. Çelik yelekler tamamen tekstil üretimi artık. İleride betonarme binalarda demirin yerini 3 boyutlu tekstil ürünleri alacak. Nano teknoloji işlemi görmüş tekstiller geliyor” diye anlatıyor.
Hoca iyi ki kırgın, ya bir de kırgın olmasa…
Neyse ki bu sefer Denizli’de onu dinleyenlerin arasında Hoca’nın eski öğrencileri var ve bir çoğu ya sanayici ya da Oda Başkanı. “Hocam söz bu kez sizi yanlız bırakmayacağız” diye bir ses yükseliyor salondan. Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Taşkın… Hoca’nın EÜ’ndeki öğrencilerinden… Ardından bir başka ses duyuluyor; “lütfen sayın sanayiciler bu derneğe üye olalım, geleceğimiz burada” Seslenen Türkiye’nin Denizli’li tekstil duayenlerinden Esat Sivri…
***
Bu kez hoca’ya verilen umutların bir kanıtı da var; Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci, Ege Bölgesi Sanayi Odası Başkanı Tamer Taşkın, Uşak Ticaret Odası Başkanı, Adana Sanayi Odası Başkanı Ümit Özgümüş hepsi birlikte Hoca’ya sözverdiler. Üstelik bu sözlerin havada kalmaması için muhabir arkadaşım Umut Hoşafçı da fotoğrafla desteği belgeledi.
***
Umarım sözler tutulur ama sorun Türkiye’deki mantaliteyi nasıl değiştireceğimizde.. Herşeyin kolayına o kadar alışılmış ki, kolay kolay sanayi de geleceğe yatırım yapmak istemiyor. Sonuçta, sanayici kesimi tek araştırma merkezinin kapatılmasına sessiz kalabiliyor. Peki, araştırma merkezini ‘hukuksal statüsü uygun değil’ diye kapatabilmek nasıl bir güçtür? Işık Hoca açıksözlü, sözünü sakınmaz. “hukuk bahane, laik, Atatürkçü üniversitelerle TÜBİTAK arasındaki kan uyuşmazlığı asıl gerekçe” diyor. Devletin organları siyaseti, en değerli iki bilim yuvasına kadar taşımış, YÖK hıncı, YÖK’e yakın duran tüm kuruluşlardan alınmış.
Konuyu bilmeyenler diyebilir ki; araştırma merkezinin, Işık Hoca’nın hiç mi suçu yok? Bırakın beni, tekstil sektörünün tüm önde gelenlerinin de bildiği kadarıyla Işık Hoca’nın da merkezin de suçu yok. Ama diyelim ki var; çözüm, kapatmak yok etmek mi?
***
Şimdi dönüyorum siyasetin toz dumanına. AKP listelerindeki değişim değişim, yeni bir merkezcil zihniyete işaret ediyor.
Umarız bu değişim ihtiyacı “türban” egzantiriğinde kalan kolaycı bir yaklaşım değildir. Çünkü siyaseti; devleti kendi üniversitelerinden hınç alacak boyuta getiren anlayışı değiştirmeye küçük manipülasyonların, değil, ancak ciddi bir transformasyonun gücü yeter…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.