Tuhaf bir seçim süreci

22 Temmuz 2007 günü yapılmasına karar verilen genel seçimlere doğru yaşanmakta olan süreç, 1973 seçimlerinden bu yana izlediğimiz/ilgilendiğimiz son sekiz milletvekili seçimine hiç benzemiyor. Hiçbir seçimde bu seçim sürecinde yaşanan, yaşanmakta olan ve yaşanacağını düşündüğümüz tuhaflıklara tanık olmadık.

Örneğin;

22 Temmuz seçimlerinin Anayasa’nın 77. maddesine göre seçimleri erkene alan TBMM kararına dayanarak mı, yoksa TBMM’de cumhurbaşkanı seçilemediği için Anayasa’nın 102. maddesindeki zorunluluk nedeniyle mi yapılacağını seçmen olarak bilmiyoruz. Bilsek ne olur, bilmesek ne olur, halk olarak sürece ne kadar dâhiliz ki, değil mi?

353 milletvekili olmasına karşın kendi adayını cumhurbaşkanı seçemeyen iktidar partisi, iki ay sonra yenilenecek olan bugünkü TBMM’yi “madem öyle, işte böyle” anlayışıyla çalıştırıyor ve giderayak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yönetsel örgütlenmesini derinden etkileyecek yasaları çıkarıyor. Demokrasinin kara lekesi yüzde 10 seçim barajını aşmak için seçime bağımsız adaylarla katılanların da önünü kesmek amacıyla yeni engeller üretiyor. Her zaman siyasal iktidarla kavga eder görünen muhalefet bu konuda iktidarla bütünleşiveriyor.

Ne istemedikleri konusunda görüş birliği olan ama bu birlik bozulur korkusuyla ülkenin geleceğine yönelik düşüncelerini birbirleriyle paylaşmayan insanların sokaklara, meydanlara dökülmesi siyasal partilerde köklü dönüşümlere yol açıyor. Belki de onların bu özelliği nedeniyle siyasal örgütlülüğün omurgasını oluşturan ideoloji bir yana atılıyor; canlılar dünyasının omurgasızlar kesimine dâhil edilebilecek siyasal oluşumlar ortaya çıkıyor. Kalabalıklara şirin görünme arzusu, siyasal yazında “kitle kuyrukçuluğu” adı verilen yaklaşımları partilerin temel felsefesi haline getiriyor.

Geleneksel olarak örgütlenmenin ustası olduğu bilinen sosyalistler, halkın önceliklerinden kopuk politika ve söylemlerini sorgulamak yerine, örgütlülüğe boş verip seçime çeyrek kala TBMM’ye sokabilecek bağımsız aday arayışına giriyorlar. Kendini sosyalist olarak tanımlayan kimi partilerin genel başkanları seçime bağımsız aday olarak giriyorlar. Kendilerini, savundukları ideolojiyi inkâr; örgütlenme anlayışlarının uğradığı mutlak yenilgiyi ilan anlamına gelen bu yöntem kimseyi rahatsız etmiyor.

Tamamen unutulmuş olduğu görünen, Anayasa’nın 80. maddesindeki “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler” hükmünü kimse anımsamıyor ve anımsatmıyor. Tüm dünyada çoktan iflas ettiği görülen “temsili demokrasinin” içine düştüğü bunalımı kimse umursamıyor ve herkes “kendisini” temsil edeceğini varsaydığı aday arayışı içinde uğraş veriyor.

Irak’taki savaş bataklığına bulaşma olasılığımız her geçen gün artıyor ve Türkiye’ye yönelik tehditler geleceğe ilişkin endişelerimizi yoğunlaştırıyor ama konuyu tartışanların olaylara yaklaşımını ABD ve AB’nin bize bakışı ile borsa endeksinin düşüp düşmediği belirliyor. Bu tür yaşamsal bir konu bile seçime yönelik hesaplar bağlamında konuşuluyor.

Halkımız bu tuhaflıklar zincirini tribündeki seyirci gibi izliyor; neredeyse hiçbir tepki vermiyor; sükûnetle 22 Temmuz’u bekliyor. Bu denli çok tuhaflığın olduğu seçim sürecinin sonunda sandıktan tuhaf bir sonuç çıkma olasılığı ve tuhaf bir meclis bileşimiyle karşı karşıya kalacağımızı düşünmek bizi fena halde rahatsız ediyor.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın