Örneğin;
22 Temmuz seçimlerinin Anayasanın 77. maddesine göre seçimleri erkene alan TBMM kararına dayanarak mı, yoksa TBMMde cumhurbaşkanı seçilemediği için Anayasanın 102. maddesindeki zorunluluk nedeniyle mi yapılacağını seçmen olarak bilmiyoruz. Bilsek ne olur, bilmesek ne olur, halk olarak sürece ne kadar dâhiliz ki, değil mi?
353 milletvekili olmasına karşın kendi adayını cumhurbaşkanı seçemeyen iktidar partisi, iki ay sonra yenilenecek olan bugünkü TBMMyi madem öyle, işte böyle anlayışıyla çalıştırıyor ve giderayak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yönetsel örgütlenmesini derinden etkileyecek yasaları çıkarıyor. Demokrasinin kara lekesi yüzde 10 seçim barajını aşmak için seçime bağımsız adaylarla katılanların da önünü kesmek amacıyla yeni engeller üretiyor. Her zaman siyasal iktidarla kavga eder görünen muhalefet bu konuda iktidarla bütünleşiveriyor.
Ne istemedikleri konusunda görüş birliği olan ama bu birlik bozulur korkusuyla ülkenin geleceğine yönelik düşüncelerini birbirleriyle paylaşmayan insanların sokaklara, meydanlara dökülmesi siyasal partilerde köklü dönüşümlere yol açıyor. Belki de onların bu özelliği nedeniyle siyasal örgütlülüğün omurgasını oluşturan ideoloji bir yana atılıyor; canlılar dünyasının omurgasızlar kesimine dâhil edilebilecek siyasal oluşumlar ortaya çıkıyor. Kalabalıklara şirin görünme arzusu, siyasal yazında kitle kuyrukçuluğu adı verilen yaklaşımları partilerin temel felsefesi haline getiriyor.
Geleneksel olarak örgütlenmenin ustası olduğu bilinen sosyalistler, halkın önceliklerinden kopuk politika ve söylemlerini sorgulamak yerine, örgütlülüğe boş verip seçime çeyrek kala TBMMye sokabilecek bağımsız aday arayışına giriyorlar. Kendini sosyalist olarak tanımlayan kimi partilerin genel başkanları seçime bağımsız aday olarak giriyorlar. Kendilerini, savundukları ideolojiyi inkâr; örgütlenme anlayışlarının uğradığı mutlak yenilgiyi ilan anlamına gelen bu yöntem kimseyi rahatsız etmiyor.
Tamamen unutulmuş olduğu görünen, Anayasanın 80. maddesindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün milleti temsil ederler hükmünü kimse anımsamıyor ve anımsatmıyor. Tüm dünyada çoktan iflas ettiği görülen temsili demokrasinin içine düştüğü bunalımı kimse umursamıyor ve herkes kendisini temsil edeceğini varsaydığı aday arayışı içinde uğraş veriyor.
Iraktaki savaş bataklığına bulaşma olasılığımız her geçen gün artıyor ve Türkiyeye yönelik tehditler geleceğe ilişkin endişelerimizi yoğunlaştırıyor ama konuyu tartışanların olaylara yaklaşımını ABD ve ABnin bize bakışı ile borsa endeksinin düşüp düşmediği belirliyor. Bu tür yaşamsal bir konu bile seçime yönelik hesaplar bağlamında konuşuluyor.
Halkımız bu tuhaflıklar zincirini tribündeki seyirci gibi izliyor; neredeyse hiçbir tepki vermiyor; sükûnetle 22 Temmuzu bekliyor. Bu denli çok tuhaflığın olduğu seçim sürecinin sonunda sandıktan tuhaf bir sonuç çıkma olasılığı ve tuhaf bir meclis bileşimiyle karşı karşıya kalacağımızı düşünmek bizi fena halde rahatsız ediyor.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.