Yedi çocuğun ölümü

Önceki hafta Milliyet ve Yeni Asır gazetelerinde içimi yakan iki haberi okuduğumda aklımdaki birçok şey bir anda anlamını yitirdi.

Milliyet’in haberine göre, Kayseri’de iki yoksul ailenin çocukları olan Turgay (8), Ali (6) ve Serengül Zurnacı (5) kardeşler ile kuzenleri Berivan (5), Muharrem (6) ve Veysel Zurnacı (7) kardeşler bir aşevinin çöplüğünde buldukları marulları ayıklayıp yiyorlardı. Oturdukları refüje çıkan araç üzerlerinden geçti. Dördü oracıkta, birisi hastanede can verdi, Berivan hala yoğun bakımda yaşama savaşı veriyor.

Yeni Asır’ın haberine göre, İzmir Halil Rıfat Paşa semtinde yıkım kararı verilen ve 20 gün önce boşaltılan iki katlı binanın duvarı, yandaki tek katlı evin çatısına devrildi. Evin çatısının çökmesi sonucu odada uyuyan 4 yaşındaki ikizler Ceren ve Cemre Yılmaz enkazın altında kaldı. Önce Ceren, sonra Cemre hastanede yaşama veda etti.

Turgay, Ali, Serengül, Muharrem, Veysel, Ceren ve Cemre yaşadıklarından bile haberimiz olmayan çocuklarımız kısacık yaşamlarına veda ederken haber oldular; çünkü on yıllardır kurtulamadığımız bir rezaletin kurbanıydılar. Onlar trafik ve imar cinayetlerinin kurbanları gibi görünseler de hepsinin ortak bir özelliği vardı ve ölümlerinin asıl nedeni işte bu özellikleriydi: Hepsi de yoksul aile çocuklarıydı.

Evet, onlar çocuktular. Yaşama haklarını onların elinden alan bu düzenin farkında bile değildiler. Onlar, devletin varını yoğunu “babalar gibi satarak, Allah’ın izniyle yoksulluğu yok edeceğini” iddia eden amcaların ya da bu amcalar olmasa her şeyin çok güzel olacağını sanan teyzelerin neden söz ettiklerini anlayamazlardı. Ne onlar o amcaları ve teyzeleri tanıyorlardı ne de o amcalar ve teyzeler onları tanıyorlardı zaten. Herkes kendi dünyasında ayrı ayrı yaşıyordu. Turgay, Ali, Serengül, Muharrem, Veysel, Ceren ve Cemre’lerin dünyası o amcaların ve teyzelerin dünyalarından çok farklıydı ve burada yaşamak hiç kolay değildi. Yaşasalardı belki bunu öğreneceklerdi, belki öğrendikleri gerçeklerin değişmesi için mücadele de edeceklerdi ama yaşadıkları koşullar buna bile olanak tanımadı.

Yaşama hakları ellerinden alınmasaydı, bu çocuklarımız belki eğitim, çalışma, insanca yaşam ve sağlıklı çevre hakları olduğunu öğrenecekler; belki de, ülkemizdeki derin yoksulluğu, devletin anayasal taahhütlerini yerine getirmeyi on yıllardır savsaklamış ve savsaklamakta olan yönetenlerin yarattığını anlayacaklardı. Ülke yöneticilerini seçerken, yönetime talip olanların işgücü planlaması, yatırım/nüfus dengesi, sosyal devlet, gelir dağılımında adalet, planlı gelişme, ülke kaynaklarına sahip çıkma gibi çağdaş kavramlara nasıl yaklaştıklarına bakacaklardı.

O çocuklarımız bunların hiçbirisini artık yapamayacaklar ama geride onlar gibi, yoksul ailelerinin katlanılmaz yaşam koşullarına mahkûm milyonlarca çocuğumuz daha var. Yoksulluğun bu çocuklarımızı da daha çocuk yaşta aramızdan almaması için yapılması gerekenler çok mu zor?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın