Yeni bir gökdelen mi?

Bir süre önce basında bir haber yayınlandı. Açıkçası işadamlarının yatırım hırsları ilgim dışında olduğundan, çok da dikkat etmedim. Habere göre Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nazif Zorlu, İzmir’de Küçükbay Ailesi’nden aldıkları Orkide Alışveriş Merkezi ile tütün depolarının olduğu yerde EXPO’ya yakışır bir alışveriş merkezi ve rezidans kurmayı planladıklarını açıklamıştı. Cumartesi günü oğlumla Orkide’deki sinemaya gittiğimde aklıma bu geldi bir anda.
Bu konuyu tartışmamız gerekmiyor mu efendiler?
Yoksa bu konuyu “en iyi” bilen AKP’li Büyükşehir Meclis Üyesi Selim Gökdemir muhtereme mi sormam lazım? Yoksa Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na mı? Yoksa Hasan Topal muhtereme mi?
Zorlu’nun Türkiye, Ege veya İzmir için “önemi” beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Ancak Orkide’nin yanındaki metruk binaların yerine gökdelen falan olmaz.
Hatırlayın bakalım Küçükbay’ın ne istediğini, Rahmetli Piriştina’nın ne yanıt verdiğini? Gökdelen gibi şeyler oraya olmazdı hani? Hani liman arkası edebiyatı? Hani yapılan “uluslar arası proje yarışması”?
Başkanı birileri yine “tufaya mı” getirdi anlamadım ki? Zorlu ne yapacakmış “EXPO’ya yakışır”?
Bu konuyu “birileri” itinayla unutturmaya çalışıyor bize haberiniz olsun.
Haydi, ben “tescilli” Piriştina muhalifiyim. Nerede rahmetlinin her adımında “şak şak” edenler, yazanlar, çizenler? Nerede “miras”?
Bu “Zorlu” meselesi çok “zorlu” galiba ama Selim Gökdemir muhterem bu “zorlu” meseleyi de halleder her halde öyle mi?
Neredesin Ey Hasan Topal! Yine “susacaksın” bilmem ki?
Yoksa ben mi yanılıyorum?

Biz korkağız, o kadar!

Türk Tarih Kurumu Başkanı Profesör Doktor Yusuf Halaçoğlu İzmir’den geçti “haberiniz” var mı ey ahali? Üstelik öyle bir öneride bulundu ki, bu önerinin İzmir’deki tüm oda, borsa, belediye, meclis, dernek, cemiyet, üniversite, okul, fabrika, sendika, platform, garnizon, cami, muhtarlıktan, televizyon, gazete, internet sitesi, siyasi parti ve “her taştan” ses çıkarması gerekirdi.
Olmadı!
Çünkü biz, hepimiz korkağız! Gölgesinden, cüzdanından, gerçeklerden korkan egoistleriz. Ermeni iftiralarından, Yunan yaygaralarından, Amerikan kovboyluklarından, İngiliz küstahlıklarından kor-ku-yo-ruz! Ya böyle “sessiz” kalıyoruz ya da insanca tartışmak, gerçekleri konuşmak yerine “mağara adamları” gibi böğürüyoruz! Ama elin oğlu, teknolojinin tüm olanaklarıyla ve de tüm dünyada yalanlarını pazarlıyor.
Korkmasaydık, TTK Başkanı Halaçoğlu’nun önerisini “tartışmaya” başlardık. Çünkü Yusuf Hoca’nın “söylemeye” çalıştığı, hepimizi kendine getirecek bir öneri. Olur ya da olmaz ama konuşurduk, düşünürdük, beynimiz girerdi konu. Konak’ta “İlk Kurşun” anıtının hemen yanına bir “Soykırım Anıtı” dikilmesini önerdi Yusuf Hoca.
İzmir’e yakışır bu İzmir’e! 4 yıl, beş ay ve 7 gün boyunca “bunu anlatmaya” çalıştım. 1919 yılının 15 Mayıs tarihinden, 1922 yılının 10 Eylül tarihine kadar geçen sürede, sadece keyif için İzmir’in merkezinde işgalci Yunan ve işbirlikçisi yerli Rumlarla Ermeniler tarafından hunharca katledilen binlerce Türk var. Hatta Türklerle birlikte, Yunan ile işbirliği yapmadığı için öldürülen “bir kısım” Museviler de var!
Ama bilmiyoruz, bilmek ve “adam gibi” anmak işimize gelmiyor. Biz, Yunanistan “alınmasın” diye bir aralar 9 Eylül törenlerinde bile “düzeltme” yapmaya kalkacak kadar şaşırmıştık!
Bu kadar öfkeli yazdığıma bakmayın. En çok “hassas” olan ben değilim tabiî ki. Ama artık “sinirime” dokunuyor. Düyun-u Umumiye yıllarına özlem duyanların, Levantenlere methiyeler düzenlerin, kültür mozaiğinden bahsedip, Homeros’u göklere çıkarıp, Emir Sultan’ı, Çakabey’i unutanların tüm TV ve gazetelerde sergiledikleri “sahtecilik” ve “oyunculuk” midemi bulandırıyor artık. Atilla Yayla’ya sözüm ona tepki gösterenlerin, Yusuf Halaçoğlu’nu görmezden gelmeleri nasıl bir şaşırmışlık Allahaşkına?
Lakin ne yazık ki artık “onlar” güç ben ise “çaresizliğin” göstergesi.
Cumhuriyet’in en sadık, biricik Atatürk’ün sevgili İzmir’indeki bu duyarsızlığı yaratanlara bin kere yazıklar olsun.
Bu yazı yine “kokoşların” tepkisine neden olacak. Ama bir de yarını bekleyin. Hele öfkem biraz dinsin de…
Gel de arama Hurşit Tolon Paşa’yı, Vahit Kubilay Paşa’yı şimdi!

Şu “takım” konusu

Başkan Kocaoğlu’nu izledim İzmir TV’de. Bir kez daha söylemeliyim ki, bu televizyon, üzerinde biraz daha çalışırlar, ekran vizyonunu da ciddiye alırlarsa çok yakında İzmir’in “bir numaralı” televizyonu olur, çıkar. İzmir’deki diğer televizyonlara “benden” söylemesi… Neyse konu bu değil tabii. Programın sonuna doğru ise Meltem Seyis’in sorduğu “takım, ekip” sorusu da tam bir “gazeteci” sorusuydu. İzmir Belediyesi’ndeki “aristokrat” kılıklı “danışmanlar” ister kabul etsinler, ister etmesinler; sokakta Başkan Kocaoğlu ile ilgili en çok merak edilen konulardan biriydi Meltem Seyis’in sorusu.
Başkan hakkında yakında size, hiç tahmin etmeyeceğiniz bir yazı yazacağım. Hem de “bürokrat” ve “danışmanlarına” yönelik. Ondan sonra İzmir’den mi kaçarım, mesleği mi bırakırım bilmem. Ancak İzmir tarihinin en “özgün” başkanına benim verdiğim bir “söz” vardı. O “sözü” yerine getireceğim. Yoksa ne “basılacak” bir kitabım var ne de “iş” arayan bir eşim!
Rahmetli Piriştina kim ne derse desin, “kravatı” bürokrata “kaptıran” bir başkan olmadı. Kendi vizyonunu kendi dinamizm ve yaşam deneyimi üzerine oluşturdu. Medyayla “ilişkiler” stratejini öyle “ustalıkla” kurdu ki, icadı kanaletler bile, ölümünden bir yıl sonra “tartışılmaya” başlandı. Benim gibi “uzaylı” birkaç gazeteci dışında herkes, rahmetli başkanla hep “iyi” oldu, “hoş” oldu! Piriştina iki seçim üst üste kazanmış ilk Büyükşehir Belediye Başkanıydı İzmir’de.. Son seçimlerde de oy oranı yüzde 50’ye yakındı. Bu başarının nedenlerini bugün Büyükşehir Belediyesi’nde bulunan çok az insan biliyor. Genel Sekreter Ersu Hızır, Genel Sekreter Yardımcısı Serpil Güngör, İZSU’nun “boşta” bırakılan Genel Müdür Yardımcısı Erdem Kolağası ve bugün bir türlü kıymeti bilinmeyen ÜNİBEL’in Genel Müdürü Şeyda Çetin. Elbette başkaları da var ama makam olarak bu kadar üst değiller. Ancak bugünlerde belediye içinde kendilerini “Piriştina’ya yüzde 50 oy kazandıran takım” diye, “caka” satanlar varmış dedim ya? Başkan Kocaoğlu umarım “bunlara” aldanmaz. Zira özellikle “Başkanlık tanıtımının” iyice cıvıklaştığı, kıblesizleştirildiğini, başkanın çıktığı TV programlarından, belediyenin sözüm ona “gazetesinden” ve medyaya yollanan e-postalardan anlıyorum. Büyükşehir’de “gazete” çıkaranlar, bir kez de Konak Belediyesi’nin “İmbatı’na” bakmalılar mesela. Piriştina’nın “tanıtım” ekibinden bir kişi bile bugün Belediye’de “faal” değil. Başkan Kocaoğlu’nun “tanıtımına” yarayacak işler anlatılmazken, “çene suyu çorba” edebiyatı ile sanki “başkalarının” önünü açacak faaliyetler “tanıtım dehalığı” gibi sunuluyor. Şimdi biliyorum ki “bazıları” bu satırlarla “başkana” zarar verdiğimi düşünüp, yine ortalara “koku” yayacaklar. Umurumda değil. Ancak zaman öyle bir akıyor ki, önümüzdeki günlerde hangi “umulmayan” taşın hangi “kafayı” yaracağını en “sinerjik” danışman bile bilemez!

Başkan’ı kimler anladı acaba?

İZSU’nun iş makineleri töreninde Büyükşehir Belediye Başkanı Kocaoğlu’nun sözleri, örneğin “bugün” nasıl bir “değişimi” tetikleyecek merak ediyorum. İzmir’de yerel seçime 3 yıl daha olduğu halde, tarihte eşine rastlanmayan bir saçmalıkla yapılan “2009 adayı” tartışmalarının yavaş yavaş Başkanı öfkelendirdiğini düşünebiliriz: “Vatandaş sen metro yapmışsın, körfezi temizlemişsin, Aliağa-Menderes Projesi, büyük hayvanat bahçesi daha birçoğu ile ilgilenmez. Vatandaş günlük ihtiyaçlarının çabuk görülmesini ister. Asfaltı yapıldı mı? Su patlağı düzeltildi mi? Evin önündeki çukur ne zaman kapanacak? Bunlar ilgilendirir. Kendisi çöp kovası olarak kullansa da, derenin ıslah edilmesini, temizlenmesini ister. Biz de derelerin çöp kovası olarak doldurulma anlayışı değişene kadar dere yataklarını temizlemeye devam edeceğiz. Başka çaremiz yok.”
Peki, bu sözler örneğin İZSU Genel Müdürü üzerinde nasıl etki yaptı? Araç ve personel gereksinimi olmadığı halde, özellikle Karşıyaka ve Buca’dan gelen “arızalara zamanında müdahale edilmiyor” şikâyetlerinin giderilmemesinin “özel “bir nedeni var mı? İZSU gibi “halkla ilişkileri” yoğun olan bir kuruluşun başındaki insanın “sosyalliğinin” başarıyla orantısı yok mu? İsmet Halim Gürsoy’un saygınlığını ve deneyimini göz ardı etmiyorum ama İZSU’nun becerikli bir genel müdürü olduğunu da söyleyemem!
Başkan yukarıdaki sözleriyle belki de “halkla ilişkilerin” önemine işaret ediyor. Ancak Büyükşehir Belediyesi’nin “başkan odaklı tanıtım faaliyetlerinin” bütünleyici olduğuna da inanmıyorum. Kimse kusura bakmasın ama tanıtım birimi diyebileceğimiz kolektif bir birim olmadığı gibi, sanırım tanıtımdan anlaşılan da ne yazık ki, etkisi sadece “efendiler” üzerindeki bir takım “masabaşı köşe yazarları, gazete ve TV yöneticileriyle” ilişkiler!
İnanmayan varsa, Başkanın bir haftalık “protokol ve imza” programını iptal edip, “sabah 08.00 akşam 22.00 İzmir şehir içi halkla doğrudan ilişki programı” yapsınlar. Ama bu programa eşlik edecek “bürokrat” olmasın. Başkan ilçe ilçe, kahve kahve dolaşsın ve tüm bunlar kayıt altına alınsın. Eğer bu yapılırsa Başkanın şu sözleri “temel” bulur, “gerçeklerle” yüzleşme gerekçesi olur: “İş yapmayıp, gidip ağaç altında yatacak diye bir şey yok! Personel fazlalığı olmaya başladı, mazeret kabul etmiyorum. Kimse devlet memuru gibi çalışmayacak! Bundan böyle bostan tarlasında yatmak isteyen gitsin!”
Tabii bunlara hemen “ya saçmalama koskoca Büyükşehir Başkanı, işini gücünü bırakıp böyle bir şey yapar mı?” diyecek birileri. Ben de peşinen ve tüm bürokratlara yanıtı vereyim: “Kutlarım hanımlar beyler, İzmir’i elbirliğiyle teslim ediyorsunuz!”
Kime mi? Söylemem. Siz onu “anladınız”!

Taksi Dergisi

İzmir Şoförler Odası muhteşem bir yayın organı yarattı. Adı “İzmir Taksi”. Övünmek gibi olmasın, Başkan Anık’a “hava basmak” gibi olmasın ama o derginin böyle profesyonel olacağını biliyordum. Çünkü “Sorumlu Yazı İşleri Müdür” benim can kardeşim Hakan Kocahal. Allah nazardan saklasın, çünkü İzmir’in havası “nazara” çok yatkın maazallah. Lakin Celil Anık’ı da kutlamam lazım. Çünkü Başkan Anık İzmir’de “danışman değerlendirmeyi” bilen ender başkanlardan. Ekibine duyduğu güven işte böyle “profesyonel” işlere neden oluyor. Şoförler Odası, yaklaşımlarına örnek bir “uygarlık” ekledi. İzmir’in taksilerine bu yakışırdı, oldu. Bazı eksikler var ama onlar da giderilecek. Hem Celil Anık’ın hem Oda yönetiminin hem de canım kardeşim Hakan’ın beynine, eline sağlık.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın