Yıkın İzmir’i!

Malûmunuz olduğu üzere, haber şu: Limancılar, “Yerim dar” diyesiymiş! Gemilerin bağlama yeri zarar göresiymiş. Yargı da ona hak vermiş; güneşi kucağımızda batırdığımız deniz üstü balkonlarımızı suçlu bulmuş. “Yıkın!” buyurmuş.
Yani İzmir yıllardır kıyılarına doldurulan taş-moloz yığınlarından çekmedi, şu fakir seyir teraslarından çektiği kadar, sayın okur!

Güzelbahçe’den Bostanlı’ya kadar kıyı boyunca doldurdular denizi, liman daralmadı da; üç tane ahşap çıkma, gemilerin yolunu kesiverdi! Hem de yapıldıktan iki yıl sonra…
Başbakanlık Denizcilik Müsteşarlığı İzmir Liman Başkanlığı, merhum Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın 2002’de yaptığı seyir terasları için 2004 yılında mahkemeye gitmiş. Karar da 2007 başında çıkmış.
Liman Başkanlığı’nın dava gerekçesi, “seyir teraslarının limanı daralttığı, gemilerin bağlama yerlerine zarar verdiği…” 8. Asliye Hukuk Mahkemesi de davacıyı haklı bularak yıkım kararını vermiş. Şimdi Büyükşehir Belediyesi karara itiraz edecek.

Kıyılara kıyanlar…

Benim başka parlak (!) fikirlerim var. Anayasanın eşitlik ilkesine de uyar hem!
Madem ki limanın yeri daralıyormuş, denizin “daralması” bâbında daha geniş düşünelim öyleyse!
Seyir teraslarını yıkacaksanız Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nı da yıkın o zaman Ama deniz, Karataş Lisesi’nin duvarı dibine gelecek, ona göre! Konak Meydanı’nı da yıkın, Saat Kulesi’ne kadar.
Madem öyle, inci gerdanlık Kordon’u katleden o molozları çıkarın, gömdüğünüz yerden. Madem ki deniz işgaline bu kadar duyarlısınız, eski haline döndürün Kordon’u, haydi!
Karşıyaka-Bostanlı sahil şeridini de ortadan kaldırın sonra. Gücünüz yetiyorsa Gediz Deltası’na inşa edilen Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’ni ve Mavişehir’i yıkın bakalım! Külliyen hem de… Flamingolar, gümüşmartılar, pelikanlar, karabataklar, akçacılıbıtlar geri gelsin, yine orada üremeye, beslenmeye devam etsin isterim ben.
Türkiye’de yalnızca burada üreyen karagagalı sumrunun, Türkiye’de ürediği iki yerden birisi Gediz Deltası olan ve bacaklarındaki kırmızı rengi buradaki besininden alan flamingoların hatırına mesela… Tatlı su çevreciliğini bırakıp acı sular içmeye davet ediyorum sizi, sayın karar mercileri!

Geçmişin referanslarını yeniden yakalarken…

Kentsel alanda denizin işgal edilmesinden mi söz ediyorsunuz? En büyük işgal Kordon’da yapılmıştır baylar, bayanlar! Hafızanızı yoklayın. Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün ve Türk ordusunun 9 Eylül’de İzmir’e girdiği yol oluşuyla tarihi; İzmir’e kimliğini veren, şehrin siluetinin ayrılmaz bir parçası oluşuyla kentsel sit değeri taşıyan Birinci Kordon, bazılarının gözünde dönüp duran US Dolarlara yenik düşmüştü. Hukuka o zaman uyulsaydı ya! İllegal bir iş yaptılar; bir gece yarısı operasyonuyla molozlarını indiriverdiler denize. İşte deniz ve kentin kimliği, asıl o zaman işgal edildi arkadaşlar.
Sonra şehre kimlik kazandırmak için hukukun gösterdiği yoldan şaşmayan, İzmir’i eski güzel sefahat zamanlarına döndürmek için çalışan bir başka başkan geldi. O başkana kültürel birikimi diyordu ki; İzmir denizdir, İzmir Kordon’dur, imbattır, günbatımında denize nazır efkâr dağıtmak, nargile fokurdatmaktır.
Yüzümüzü denize döndüren, denizi hem ulaşımda hem keyifte baş köşeye oturtan adam, mezbelelik Pasaport şeridinde seyir teraslarını armağan etmişti bize. Çiçekler dikmişti sonra, direklere. (Ki bir adam çiçek dikiyorsa, ondan korkmayacaksın.) Bizi de denizin baş köşesine oturtmuştu.

O köşe ki; 1876 yılında limanın Konak’tan buraya taşınmasıyla adını ve kimliğini alan “Pasaport”tu. İzmir’in en batısı, batı ile doğunun birbiriyle kaynaşmadan bütünleştiği, çekiciliğini de bu çelişkiden alan masal diyarıydı.
Son yıllarda Pasaport; kahveleri, kafeleri, otelleriyle eskinin referansını yeniden yakalama yolunda. Her büyüme sancılı olur ya; Pasaport’un da korsan kahveleri, pis ve denetimsiz mekanları var. Olsun… Su akar, yolunu bulur; kötüler elemine olur zaman içinde… Geriye seyir terasları ve kalitesini koruyan kahveler kalır…
diye düşünüyorduk ki, işbu karar çıkageldi!

Şimdi; yalnızca belirli günler ve haftalarda ya da mesaj vermek için boy gösteren sivil toplumu göreve davet ediyorum arkadaşlar!
Ve siz, gözleri insan ruhunun güzelliği ve kent estetiğiyle eğitilmemiş olanlar: Evinizin balkonu nereye baksın isterdiniz? En makbul balkonlar, denizi görenler değil midir? “Manzarası güzel”, nedir?
Uzun lafın kısası: Seyir terasları bizimdir, İzmir’indir. Belki davacı limancılar bilmiyor ama; Pasaport’un kimliğine bu seyirli çentik, limanın buraya taşınmasıyla atılmıştır. Ta o zamandan beri, İzmir’in önü denizdir.
Arz ederim.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın