Bu isimler başbakanlık veya başbakan yardımcılığı yapmış Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının isimleri. Ama bu isimler arasında Recep Tayip Erdoğan gibi bir üsluba sahip olana rastlamadım.
Başbakan Erdoğan’ın TV’lerde “erken seçim” tartışmalarıyla ilgili yaptığı konuşmayı içime bir türlü sindiremiyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına, Cumhurbaşkanı’nı, erken seçimi dile getirenleri “hedef alarak” sarf ettiği lafları yakıştıramadım yine! Başbakan üslubunun kalitesini düşürdükçe düşürüyor ve ulusa nasıl bir örnek olduğunu da fark etmiyor. Cumhurbaşkanı ile en son yapılan “tartışmanın” faturasını da unutmuş sanki. Aynı gün içinde Başbakanın, Cumhurbaşkanına güya yüklenmesi ve Merkez Bankası Başkanının “döviz” uyarısı acaba “kimlere” mesajdı?
Erdoğan ve hükümetinin, onlar gibi düşünmeyenlere “ağızlarına her geleni” söyleme hakları yoktur! Bakar mısınız şu sözlere? “Hani siz yasalara sadıkdınız. Hani siz anayasaya sadıktınız. Şimdi niye sadakatinizi ayaklar altına alıyorsunuz. Hani siz parlamenter demokrasiye sadıktınız. Hani TBMM’ye, parlamenter sisteme sadıktınız. Ne oldu size? Sorarlar adama. Bunlar kapının arkasında farklı kapının önünde farklı konuşurlar”
Yetmiyor ve diyor ki “hayatında iki koyun gütmeyenler erken seçim istiyor!”
Başbakan bu üslubu bırakıp, herkese uygarca yaklaşımda bulunsa, “erken seçimin” belki halk gündemi olmadığı çıkacak ortaya. Ama Başbakan sürekli “umur-u devlet” anlayışına ters yaklaşım sergilediğinden, bir türlü siyasal huzur bulamıyoruz.
Cumhurbaşkanı da, Genelkurmay Başkanı da ülkeyle ilgili her “kritik” konuda konuşur ve konuşmalı da! Hele “Tüsiadgiller” familyasının, AB’li İbişlerin ve her cins ve cibilliyetteki ecnebinin konuştuğu, zaman zaman da “küstahlık yaptığı” ulusal konularımızda Cumhurbaşkanı düşünce belirtmezse garip olur.
“İki koyun gütmeyenler” sözüne gelince merak ediyorum doğrusu, acaba “il başkanı”, “belediye başkanı”, “şiir okuma mağduru” ve “başbakan” olan Recep Tayip Erdoğan hayatında kaç “koyun” güttü? Ama unutulmasın koyunları “güden” çobandır. Demek ki Başbakan hayatı boyunca “iki ve ikiden fazla” koyun gütmüş, “çobanlık” yapmış. Çobanlık yapmak asla ayıp değil fakat “Başbakanlık” çobanlık değildir. Biri bunu Başbakana hatırlatmalıdır! Yoksa kendi hesabıma “yurttaşlık” haklarımı korumasını bilirim! Bilmem anlatabiliyor muyum?
Başkanı destekliyorum!
Geçen gün bir İzmir gazetesinde Aziz Kocaoğlu?nun ?rest?ini okudum. 7 yıldır hiçbir işe yaramayan ?Gediz Havzası Koruma Birliği? denen ?şeyin? toplantısında Başkan Kocaoğlu, o kendine has nazik üslubuyla hem ?rest? çekmiş hem de ?yol? göstermiş. 7 yıl boyunca Gediz çevresindeki kent yönetimleri parmaklarını kıpırdattı mı bilmem ama koskoca Gediz bu 7 yılda kirlendikçe kirlendi. EBSO Başkanı Taşkın kızsa da kızmasa da bir daha yazacağım. Gediz?i de, denizi de, çevreyi de en çok sanayiciler kirletiyor. Ene basitinden gariban yurttaşlar belki körfeze eski yataklarını, eşyalarını, çöplerini atıyorlar ama yerin dibine zehirli atık varillerini koymuyorlar. Bu varilleri ?Bakkal amca? koyamayacağına göre, kimin gömebileceğini varın siz söyleyin!
Neyse bu 7 yıldır bir işe yaramayan ?birlik? toplantısında Başkan Kocaoğlu, açık ve net olarak ?ben bu birliğin yükünü çekeceğime, buraya vereceğim parayla kendi kentimin işini görürüm? demiş. Gördüğümde, elini daha bir içten sıkacağım Kocaoğlu?nun. İsterse ?elini sıkarken? fotoğraf bile çektiririm!
Örneğin bir sorayım şimdi. Hani aylar önce Bornova?da ?şüpheli variller? bulunmuştu? Ne oldu sonuç? Kim atmış o varilleri? Yoksa onu da mı ?gariban yurttaş? atmış?
Ya Naldöken?deki ?çimento fabrikası? isyanı ne oldu?
Peki, Harmandalı halkının çöp kokusu ve suyu isyanı?
Elimi sallasam mutlaka bir ?başkana? veya ?yönetim kurulu üyesine? çarpacağım. Ortalıktaki ?başkanlar? yetmiyormuş gibi bir de galiba ?başkanlar kurulu başkanı mı? ne var? Şimdi bunların hepsi ?bir yerin? başkanı değil mi? Yani örgütlerin, derneklerin falan. Peki, bunca ?başkanlığa? rağmen neden hala ortalıkta ?çevre? sorunu yaşanıyor mesela?
Anavatan gençleri alkışı hakediyor
AKP Gençlik Kolu?nun yaptığı panelde konuşturduğu ?Yayla efendinin? incileri, itinayla ?unutturuldu?. Hele Yayla?nın ?incilerinden? AKP?nin sıyrılması ibret ve dehşetle izlediğim bir olaydı. Ama Yayla efendinin Kemalizm?e okuduğu meydan da ?duyulmazdan? geldi sanki. Oysa Yayla?nın söylediklerini çürütecek o kadar çok aydın var ki İzmir?de. Öyle İstanbul?dan falan da getirmeye gerek yok. AKP?li Gençlik Kolu?nun dolaylı da olsa ?Kemalizm?e meydan okunmasına? sahne olduğu İzmir?de, bir başka siyasal partinin Gençlik Kolu da Kemalizm?e hayatını adamış bir aydını dinleyecek cumartesi günü
Anavatan Partisi Konak İlçe Gençlik Kolu, 16 Aralık cumartesi günü Pasaport?ta DEÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılâp tarihi Enstitüsü Müdürü sevgili Ergun Aybars hocayı ağırlayacak. ?Milli Mücadeleden bu yana Atatürkçülüğün gelişim süreci ve geleceğin Türkiye?sindeki konumlanışı? konusunda Prof. Dr. Ergun Aybars?ın düşüncelerini öğrenecek, bilgilenecek. Çokbilmiş medyamız Yayla efendiye gösterdiği ilgiyi Aybars?a da gösterecek mi bilemem ama keşke bir olanak olsa da Aybars hoca şu Yayla efendiye de dersini verse!
Anavatan Partisi?nin gençlerini, başkanları Berkan Yalçın?ı ve sempatik ilçe başkanı Hikmet Tekcan?ı kutluyorum. Umarım işiniz yoktur da, siz de gidip Ergun Aybars?ı dinlersiniz.
Bence haklı değil Selçuk Baba…
Selçuk Yaşar öyle “zırt pırt” demeç veren biri değildir. Ama konuştuğunda mutlaka “önemli” laflar eder. İnce mesajlar, net göndermeler yapar. Katılırız, katılmayız ama Selçuk Yaşar “boş” konuşmaz. Öyle bir açıklama yapmış. Kemal Zorlu’nun “İzmir’den gitme” isteğini Selçuk Yaşar “haklı” bulmuş ve İzmir’de yerel yönetimlerin yatırımlara engel olduğunu söylemiş. Bu arada şu balık çiftlikleri konusunda da düşüne belirterek balık çiftliklerinin “hedef tahtası” haline getirildiğini iddia etmiş.
Olabilir. Selçuk Baba’ya katılmasam da saygı duyuyorum. İzmir’e bu kadar yatırım yapan, istihdam yaratan ve işletmelerini hala İzmir’de tutan bir işadamına da ancak saygı duyulmalıdır zaten. Ancak “İzmir’den pişmanım” diyenlerin kazandıklarını borçlu oldukları kente saygı borçları da vardır. Giden gider. Gidenleri ya da gitmek isteyenleri konuşacağımıza, ısrarla İzmir’de kalanları konuşsak daha iyi olmaz mı? Selçuk Yaşar’ın işletmeleri neden gitmiyor? İzeltaş İzmir’de değil mi? Ya geçirdiği yangın felaketine rağmen Bakioğlu grubu nerede? Çiğli’de üretimde değil mi?
Aslında kaç yıldır düşünüyorum, İzmirli işadamlarına da çok kızıyorum. “Sadece” gazeteci dobralığıyla bazı işadamlarını dolaşıp “hayrola ne oluyor?” dizisi mi yazsam?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.