“Kime” her gün bayram?

Bugün, yarın ve öbürgün “bayram”. Ne güzel! Hiç olmazsa üç gün herkes birbirine “bayramlık” davranacak. Bayramlaşmalar, bayram tatlıları, bayram hediyeleri, bayram yemekleri, bayram buluşmaları, bayram harçlıkları, bayram ziyaretleri, el öpmeler, ihtiyarlar ve illaki bayram çocukları.
Kim ne derse desin, “gerçekten” güldüremediğimiz, geleceklerini “gerçekten” hazırlayamadığımız çocuklarımızın olsun bu bayram da, başka bayramlar da. Çocuklarımıza bayramı nasıl yaşatırsak, onlar da “ileride” bizlere öylesine “bayram mutluluğu” yaşatırlar. Yani aileyseniz, çocuğunuz da varsa sakın bu bayram “ayrı gayrı” düşmeyin. Bir arada olun ki mutlu olun. Huzurevlerine de karşıyım. Hangi anne baba, çocuğunu bebekken yetimhaneye bırakır ki, çocuklar büyüyünce anne ve babalarını huzurevlerine bıraksınlar? Bu da ters geliyor bana. Sonra bayramda “çekip gitmek”? Olmaz ki, bir düşünün neden bugün bayram? Nereden çıkmış? Bu soruların yanıtını bilen, bayramda da “tatile” gitmez. Biliyor musunuz, bu bayram çok yalnızım ben! Çünkü 5 yıldır ilk kez bir bayram, canım izleyicilerimin bayramını kutlayamadım. Barış Manço’nun “Bugün bayram erken kalkın çocuklar” şarksıyla çıkamadım ekrana!
Neyse millet, yuvanızdan mutluluk, yüreğinizden sevgi, sofranızdan da bereket eksik olmasın.
Ailenizle, çocuklarınızla ve de büyükanne ile büyükbabalarınızla birlikte bayram tadında mutlu bayramlar dilerim!

İnadına Atatürk Cumhuriyeti!

Dedim ya, bu köşede her gün Atatürk Cumhuriyeti okuyacaksınız. Biricik Cumhuriyetimizin doğum gününe sadece 6 gün kaldı. Öfkem büyüyor, elimden başka şey gelmiyor. Yapılacak etkinlikleri küçümsemiyorum ama sorumun yanıtını hala alamadım. Cumhuriyetimiz sadece “bir günlük mü” önemli? Lütfen yanıtlayın. Ebedi Şef ve dava arkadaşları olmasaydı ne olurdu düşünüyor musunuz? Ya Atatürk ile “şimdikileri” kıyasladığınızda ne çıkıyor karşınıza? Kıyaslayamıyorsanız, buyurun okuyun şimdi bu satırları:

“Günlerden bir gün İtalyan büyükelçisi Ata ile görüşmek ister ve kabul edilir. O zamanın muhtelif ekonomik-siyasi konuları hakkında konuşulduktan sonra, Büyükelçi : “Ekselans” der Atatürk’e; “Dün Roma ile yapmış olduğum görüşmede hükümetimizin Hatay’ı almak istediği kararını size iletmem söylendi” der. Odada bir an sessizlik olur. Atatürk büyükelçiye bir şeyler daha ikram eder ve iki dakika odadakiler ile baş başa bırakır.
Döndüğünde ayağında çizmeleri, üzerinde mareşal üniforması, belinde tabancası vardır. Doğru masasına gider, manyetolu telefondan Mareşal Fevzi Çakmak’ın bağlanmasını ister ve Çakmak’a :
“Paşa, İtalyan dostlarımız Hatay’a gelmek istiyorlar, hazır mıyız?” diye sorar. Fevzi Çakmak Paşa durumu anlar ve “Biz hazırız paşam” diye yanıtlar. Atatürk büyükelçiye döner: “Biz hazırız, hükümetinize söyleyin isterlerse gelip Hatay’ı alabilirler” der.”

Umarım Atatürk, semadan bizi izlemiyordur millet! Bayraklarınızı asın şimdiden. Hem de çocuklarınıza astırın. “Beklemeyin” siz de altı gün!

Bu anıt Karşıyaka’ya yakışır!

Karşıyaka Belediye Meclisi’nin tüm üyelerini alkışlıyorum. Ulusal Birlik nasıl olur cümle âleme gösterdiler. Ama “aslan yürekli” medya, “köşeli jeton” kullandığından pek fark edemedik. Fransa Parlamentosu’nun o küstah ve iftiracı kararından sonra, içi boş ve ayağa yere basmayan ne kadar sanal tepki varsa yaptık. Yaptık ve “Fransız marketlerden bayram alışverişine de” devam ettik. Ermenilerin 1915’de katlettiği binlerce masum Türk ile ASALA’nın şehit ettiği diplomatlarımızın kemiklerini “itinayla” sızlattık. Üstelik bu sanal tepkilerimiz Le Figaro’da bile inceden alay konusu yapılmış. Aferin hepimize! Ama Karşıyaka Belediyesi Meclisi, şehit diplomatlarımızı ve binlerce şehit yurttaşımızın ruhunu şâd etti. Ermenilerin katlettiği canlarımız için kocaman bir anıt kararı aldı. Başkan Cevat Durak’a da hızlandırması için yetki verdi. Şimdi merakla bekliyorum Karşıyaka’yı, yerel yöneticilerine vefa anıtından sonra şimdi de bu anıt. Ama sanırım Karşıyaka’nın farkı da burada. Futbol ile beyinlerin uyuşturulması oyununu “Atam rahat uyu! Cumhuriyetimizin ve laik İzmir’imizin bekçisiyiz!” pankartı ile ne anlamlı bozmuşlardı. Helal olsun Karşıyakalılara helal!

Kemeraltı’ndan gariplikler!

Geçtiğimiz hafta “dam üstünde saksağan” misali bir haber düştü basına. Kim ne kadar ciddiye aldı bilmiyorum ama ben hem okudum hem güldüm. Hem güldüm hem şaşırdım. Yanlış okuma olasılığına karşın, perşembeden bugüne tekrar tekrar okudum. Hani derler ya “ben diyorum bayram haftası, o anlıyor mangal tahtası”. İşte tam “bayramlık” bir konu oldu bana. Kendisini çok iyi tanımam ama özellikle Kemeraltı Esnaf Derneği kurulup, Necati Ortabaş kardeşim de başkan olduğu süreçte, adı sıkça “zikredilirdi”. İzmir Kuyumcular Odası Başkanı Mevlüt Özer’den söz ediyorum. Bu muhterem başkan, odasının yayın organında bir yazı almış kaleme. Haber de zaten o yazı. Mevlüt Özer, Konak Belediye Başkanı Tunçağ’ı yerden yere vurmuş. Vurur, memlekette demokrasi var. İsteyen istediğini düşünür ve yazar.

Lakin hani bir söz daha vardır “her sözü yerinde ve zamanında söylemek” diye. Zamansız söylenen sözler de her zaman “kuşku” yaratır. Ben de yarattı. “Bu tarihi çarşının ortasında Anafartalar Caddesi diye bir caddemiz var, ama yok! Neden mi? Çünkü Konak’ta belediye başkanı yok” demiş. Saygı duyarım düşüncesini açıkça yazdığı için. Ama Kemeraltı’nda silahlar patlarken, soygunlar olurken, kapkaç artarken, alışveriş merkezlerinin vahşi kapitalist rüzgârları eserken ortalarda görmedim hiç Sayın Özer’i. Eleştirdiği Başkanı ise, ne zaman Kemeraltı’na girsem ya gördüm ya da gezdiğini duydum. Yazdığı konuların büyük bir kısmı ise Tunçağ ile ilgisi olmayan konular. Acaba Mevlüt Özer uzun zamandır İzmir’de yoktu da, yeni mi geldi? Vallahi olur mu olur!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın