Beyaz ceketli, bıyıklı, gözlüklü ama güler yüzlü bir adam. O “adamın” etrafında başka adamlar. Masanın diğer yanında beyaz önlüklü bir genç bayan bir şeyler anlatıyor. Masanın öte yanında bir iki çocuk.
Bu fotoğraf o kadar güzel ki. Şimdi sizi o güzel fotoğraftaki “güzel” insanlarla tanıştırayım.
Beyaz ceketli, gözlüklü, bıyıklı, güler yüzlü adam Ege Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Ülkü Bayındır. Hemen ardındaki kırmızı kravatlı genç adam Çakabey Koleji’nin sahibi Zafer Eraslan. Masanın ardındaki genç bayan bir bilim insanı. Bu genç bilim insanı, masanın önündeki çocuklara “molekül yapılarını” anlatıyor ve maket bile olsa, deneme yaptırıyor. Masanın etrafındaki diğer insanlar da aydınlık yüzlü yurttaşlarımız.

Bu fotoğraf, her türlü sıkıntıyla boğuşan bizlerin yaşamlarında bir umut olabilir. Buna inanıyorum. Bilimle buluşan yurttaşların aydınlığını simgeliyor bence.
Koskoca bir rektörün, nasıl da halkla bütünleşebildiğinin resmi bu. Ülkü Bayındır, o gece neredeyse sonuna kadar dolaştı durdu. Tüm deneyleri inceledi, “akademisyenler orkestrasını” dinledi ve alkışladı. Kendisiyle konuşmak isteyen yurttaşlara hep güler yüzüyle karşılıklar verdi.
Hele çocuklar. Öylesine meraklılardı ki. Soru sordular, öğrendiler, uyguladılar, güldüler, koştular, eğlendiler, arkadaşlık kurdular.
Bir vazgeçebilsek kötü alışkanlıklarımızdan. Birbirimizi dinlemeyi, paranın sadece “araç” olduğuna inanmayı, “insanlıktan” büyük erdem olmadığını bir hatırlayabilsek.
Eğer doğru yönlendirebilirsek Türkiye’yi “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” yarınlara bırakabiliriz. Bilimsel düşünmeyi, insanca yaşamayı gerçekten tercih edebilsek işte o zaman “kerameti kendinden menkul şarlatanların” şerrinden de kurtulacağız. Ama bunun için Ülkü Hoca gibi “adamların” çocuklarla daha çok “poz” vermesi gerekiyor objektiflere.
Al AP’yi vur Talabani’ye!
Düpedüz Türkiye Cumhuriyeti’ne üst üste kirli tezgâhlar kuruluyor. Hem de hem batıdan hem de doğudan. Daha düne kadar tatlı canını Türkiye’ye emanet etmiş, elinden TC pasaportunu düşürmeyen Talabani nasıl da “adam” olmuş da Türkiye’ye şarlıyor öyle!
“Kızdırmayın kafamı ben de Türkiye’nin içişlerine karışırım” diyebilecek kadar küstahlaşabiliyor. Saddam’ın zulmüne karşı “sebeb-i hayatı” Türkiye’yi nasıl da “küçümsemeye” kalkıyor!
Hani görebilsem “aşk olsun Celal Bey, bir zamanlar kâbus görseniz Ankara’ya kaçardınız, hayırdır şimdi rüyalarınızı “Superman ile Spiderman mı” süslüyor artık?” diye sorardım. Ama öfkesini sadece yurttaşına gösteren Kasımpaşalı Başbakanımız, Kuzey Irak’ın “naylon” efendisi Talabani’ye sadece “çok çirkin açıklama, sürçü lisan etmiştir” gibi gayet yumuşak bir tepkiyle yetindi.
Ya AP’li “haçlı” oyununa ne demeli?
Herifler Ermeni yalanlarının borazanlığını yaparken bir de Pontus ve Süryani katliamlarını uydurdular. Öte yandan millete ve değerlerine küfür etmeyi de “demokrasiden” saydılar ya, helal olsun yani. Bir “301” tantanası çıktı gidiyor. Bu konuda da “ulusal birliği” oluşturamadığımıza mı yanalım yoksa İzmir’de de “Soros’un paraları dolaşıyor mu?” sorusunu soralım mı artık acaba?
Bir soru daha var yıllardır yanıtını bulamadığım. Bu AP’li muhteremlerin her küstahlığına “sert” tepkiler mi vermek daha doğru yoksa o muhteremlerin ülkelerinin ürünlerini, marketlerini boykot edecek uygar yöntemler mi geliştirmek daha doğru olacak?
Tabii bir de yaklaşan 29 Ekim’in “nasıl” değerlendirileceği sorusu var ama onun için de 1 Ekim’i beklemek lazım sanırım.
“Bizim” vekillerimiz mi?
Çarşamba akşamı Kanal D ana haber bültenini izledim. Nedense hep Mehmet Ali Birand’ı izlemek “zorunda” hissediyorum kendimi. Ankara’dan yarı Ramazan yarı siyaset konulu bir haber vardı. Başbakan ve üç otobüs dolusu milletin “vekili” bir iftar çadırına oruç açmaya gitmişler. Tabii izlediğim haberi temel alıyorum. Başbakan Erdoğan’ın geleceğini öğrenen biri kadın diğeri erkek iki yoksul yurttaşın dramı da vardı haberde. Adamcağız da kadıncağız da Başbakana “hallerini arz etmek için” çok uğraştılar ama başarısız oldular. Kadıncağız da bayıldı kaldı kalabalık içinde. O erkek ve kadın yurttaş şimdi nerededirler bilmiyorum ama gördüğüm “milletin” kendisinin açlıktan bayıldığı “vekillerinse” koskoca trafik levhasına rağmen “yol ihlalinde” bulunduklarıydı.
Allah Başbakanın da o üç otobüs vekilin de oruçlarını kabul etsin!
Serkan Şavk ve İEÜ
Ben bu ödüle çok sevindim çok. Hatta İEÜ genel Sekreteri Levent Gökçeer’i de arayacaktım, vazgeçtim. Altın Portakal’da İzmir’li bir genç iletişimcinin hem de “belgesel” ödülü almasını acaba gözünü İstanbul’a dikmiş bazı muhteremleri nasıl etkiledi? Baktım da neredeyse tüm gazetelerde Serkan Şavk kardeşim “haber” olmuş. Umarım İzmir’de de “belgesel” yapılabileceği, hatta Altın Portakal’da da ödül alabileceği “fark edilmiştir”. Ödülün İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden bir genç iletişimciye verilmesi de, bu üniversitenin artık ne kadar “gerekli” olduğunu sanırım kanıtlamıştır. Her ne kadar açılış coşkusunu “yerinde” yaşayamasam da, İEÜ öğrencilerine başarılı bir eğitim öğretim dönemi diliyorum. Her ne kadar bizim gibi “varoş gazetecileri”nin söyleyip yazdıkları dikkate alınmasa da, İEÜ’ nin İzmir’e her geçen gün daha çok ışık olacağına inanıyorum. Çünkü orada benim genç dostlarım var!
Tunçağ’dan “iyi şeyler” yapıyor
Bu dönem özellikle ilçe belediye başkanları, kendi ilçelerinde “daha anlamlı” çalışmalar yapıyor. Balçova, Narlıdere, Karşıyaka, Çiğli ve Konak. Özellikle kültür ve eğitim alanında yaptıkları, medyada tıpkı “Avrupa Bilim Gecesi” gibi “yeterince” ilgi görmese de, çalışmaların yapıldığı bölgelerde “siyaset üstü” ilgi gördüğünü, “plaza kokoşlarına” inat biliyorum. Tabii “bilmek” için belediye otobüsüyle, “duyulan” ama “görülmeyen” mahallelere gidip, kahvehanelerde çay içmek gerekiyor. Ancak “kokoşlar kulübü” soluğu hep “kıyı kazık” otellerin bilmem kaçıncı katında ve “babadan zengin” naylon efendilerin kokteyllerinde aldıkları için “varoş gazetecisi” unvanı da bana kalıyor, şerefle de taşıyorum. 2007 yılında o “kokoşlara” ve “kokoş goygoycusu vekil aday adaylarına” acayip sürprizlerim olacak, Hamdi Türkmen’i ikna edebilirsem.
Neyse konumuz bu değil. Konumuz Muzaffer Tunçağ. Ona “Kültür Müdürü” diyenler ya kültürün ne olduğunu bilmiyor ya da kendileri çok kültürsüz, kültürü de “gazlı içecek” sanıyor. Tunçağ Başkan ile geçtiğimiz gün Eskiizmir’deydim. 120 kişilik bir konferans salonu yaptırmış. O gün Zeki Arıkan hocadan İzmir’in işgal günlerini dinledik ilköğretim ve liseli öğrencilerle. Aslında konu da, konuşmacı da iyi seçilmişti ama konuşmanın ilerleyen dakikalarında sevgili çocuklarda dikkat biraz dağıldı. Oysa çağdaş anlatım tarzları çok değişti artık. Bir ara fırsat olursa, Tunçağ’a anlatacağım bunu.
Tarihi, Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk ve dava arkadaşlarını, Cumhuriyet’i, Ata’nın ölümünden sonra başımıza örülen çorapları anlatmalıyız çocuklara. Başkan Tunçağ bunun farkında aslında. Ama “yöntemi” gözden geçirmeli bence. Konak’tan Balçova’ya, Tunçağ’dan Çalkaya’ya, Batur’dan Durak’a tüm başkanlar 2007’nin farkında olmalı. Çünkü 2007’de Türkiye ikiye ayrılacak belki de “Bağımsız ve onurlu Cumhuriyet’ten yana olanlar” ile “onursuz ve küresel dünyanın piyonu Türkiye’den” yana olanlar. Ne sağ ne de sol. Önemli olan bu olacak sanıyorum. Ve mevcut belediye başkanlarının sorumluluğu çok artacak. Dikkat ettiyseniz Aziz Abi’den söz etmedim. Öyle şeyler duyuyorum ki bugünlerde. Şu an yazamam. Ama umarım Aziz Abi de, “sözde dost Bizans’ın tuzağına” düşmez. Büyükşehir bugünlerde halkla ilişkilere “yeni boyut” peşindeymiş. Allah selamet versin, ne diyelim!
Mehmet Özkan’dan mesaj var
İl Sağlık Müdürü Mehmet Özkan nezaket gösterip oturmuş ve bir yanıt yazmış. Gönderdiği yazılı yanıtın bir bölümünü Sayın Özkan’a teşekkürlerimle size aktarıyorum. Bakalım Tabip Odası Başkanı dostum Kaptaner’den de yanıt gelecek mi?
“Aile hekimliğine geçiş aşamasında vatandaşlarımızın mağdur olmaması, nüfusun belirlenen aile hekimliği pozisyonlarına dengeli dağılımının sağlanması amacıyla kayıtların güncellenmesine yönelik çalışmalar, İl Nüfus Müdürlüğü’nün teknik desteği ile önceki dönemlerde ev halkı tespit fişleri doldurulması konusunda deneyimli sağlık çalışanları tarafından gerçekleştirilmektedir. Halen yürürlükte olan ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin planlanmasını ve sunumunu düzenleyen 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun ve ilgili yönetmeliklerin hükümleri uyarınca Ev Halkı Tespit Fişlerinin her yıl güncellenmesi gerekmekte ve T.C. kimlik numaralarının kayıtlara alınması çalışmaları da bu kapsamda yürütülmektedir. Yardımcı sağlık personelinin iş yoğunluğu nedeniyle yetiştirmekte zorlandığı durumlarda, hekimlerin de bu ve benzeri çalışmalarda birincil sorumlu olmaları sıfatı ile çalışmaları desteklemeleri görevlerinin gereğidir.
Yürütülen çalışmalar teknik olarak özetlenecek olursa; her ilçenin Sağlık Grup Başkanlığı tarafından toplanan Ev Halkı Tespit Fişleri kayıtları İl Nüfus Müdürlüğü’nün katkıları ile incelenmekte, hatalı ya da eksik veri saptananlar düzeltilmek üzere Grup Başkanlığı’na iade edilmekte, bu veriler bölgelerine hakim sağlık çalışanları tarafından yerinde düzeltilerek tekrar kayıtlara girmektedir. Nüfus Müdürlüğü tarafından süzülen veriler doğruluğu onaylandıktan sonra nihai veritabanını oluşturmaktadır.
Yukarıda ana hatları ile değinilen çalışmalar, Müdürlüğümüzce belirlenen program ve takvime uygun olarak yürütülmektedir.
Bilgilerinize sunulur.”
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.