Güzel günler göreceğiz, güneşli güzel günler

Bugün bütün okullarda müdürler eline mikrofonu alır ve şöyle seslenir: “Sevgili öğrenciler, yeni eğitim ve öğretim yılı, hepinize hayırlı olsun.”
Ardından da başarılı olmak için çok çalışmak gerektiği belirtilir, içinde öğüt ve iyi dileklerin bulunduğu konuşmalar yapılır.
Oysa çocukken bu tür konuşmaları dinlerken ne kadar sıkılırdık ve zamanın daha hızlı geçmesini isterdik…
Okul yılları bitiversin, hemen büyüyelim, hayata atılalım derdik. Ve dediğimiz oldu, yıllar akıp geçti.

***
Anılar göz önünden geçerken, insan ister istemez çocukluk günlerini anımsıyor.
Örneğin; ben ilkokul sırasıyla 1968 yılında Nevşehir’in turistik kasabası Göreme’de tanıştım. Okulumuz kasabanın girişindeydi. Önünde yeni dikilmiş kavak ağaçları vardı.
Hademenin elinde sallayarak çaldığı teneffüs zilini duyar duymaz sınıftan adeta zincirden boşalmışçasına çıkardık. Okulun yanındaki toprak sahada plastik topla futbol oynardık.
Siyah önlüklerimiz toz, toprak içinde kalırdı. O zaman şimdiki gibi sırt çantası yoktu. Okula, tahta ya da muşambadan yapılmış el çantaları ile giderdik. Kimimiz ise naylon poşete koyardı, defterini, kitabını…
O zaman öyle çeşit çeşit kalemler, kokulu silgiler, oyuncak gibi kalem tıraşlar, cetveller, pergeller, rangarenk defterler, cicili bicili kitap kaplıkları yoktu. Sadece kurşun kalem ve kırmızı kuru boyalı kalemler vardı.
Sayı saymayı fasulyelerle, nohut taneleriyle öğrendik. Öyle şimdiki gibi dev abaküsler, renkli çubuklar yoktu.
Okuma yazmayı öğrendikten sonra çöpten çocuk ‘Cin Ali’ serisiyle tanıştık.

***
O zamanlar ansiklopediler yeni yeni çıkmıştı. Bizim evde Cumhuriyet Ansiklopedisi vardı. Ödevleri kütüphaneye gitmeden evde yapma şansına sahiptim. Şimdiki çocuklar daha şanslı… Çünkü istedikleri her bilgiye bir tuşa basarak internet denilen harika bir icat sayesinde anında ulaşabiliyor.
Biz çocukken, çelik çomak, yakar top, misket oynardık.
Öyle evde bir başına değil.
Şimdiki çocuklar play station ve bilgisayar oynadığı için evden çıkmıyorlar. Çocukluğumuzda televizyon bile yoktu. Radyo ile büyüdük. Televizyonla lise yıllarında tanıştık. Bu nedenle hayatımızda radyo yayınlarının da ayrı bir yeri var.
“Çocuk Saati” ve “Arkası yarın” programlarıyla büyüdük. Haberleri öğleyin 13.00 ya da akşam 19.00’da radyodan dinlerdik. Aslında çocukluğumuz güçlüklerle dolu, sıkıntılı veya mutsuz geçmedi.
Biz, dede ve ninelerimizin anlattığı kadar zorluklar görmedik büyürken. Nitekim anne ve babalarımızdan daha şanslı, daha renkli ve rahatlık içinde bir çocukluk geçirdik.

***
Herkes bir önceki kuşağa göre daha şanslı oluyor. Tıpkı bizim çocuklarımız gibi…
Pek çok şeyi daha kolay elde etme imkanını buluyorlar.
Zira yaşam kalitesi arttıkça beklentiler de aynı oranda çoğalıyor. Çocukluğumuzda bizi mutlu eden küçücük şeyler, şimdiki çocukları mutlu etmiyor. O günler, ağır geçtiğini düşündüğümüz zaman, artık hızla akıp gidiyor.
Mutluluklar, sevinçler, hüzünler çok hızlı yaşanıyor.
Her şey kısa zaman dilimlerine sıkıştırılıyor. Şimdiki çocuklar da bu hızlı yaşamdan nasibini alıyor.
Bu koşuşturma içinde çocuklara yeteri kadar zaman ayırabiliyor muyuz?
Belki de bu yüzden çocuklara birtakım değerleri, küçük şeylerden mutlu olabilmeyi öğretemiyoruz.
Ama…
Umutsuzluğa hiç gerek yok. Çünkü… Bugün benim doğum günüm.
Ve büyük ozanın dediği gibi “Güzel günler göreceğiz, güneşli güzel günler.”
Haydi çocuklar, koşun okullara.
Koşun, geleceğinize…
Sevgiyle ve umutla…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın