Ürün lisanslarını bu konuda bir türlü çıkaramayan Hükümet’in sayesinde ise konu epey karışmış durumda. Hala ürün standartları belli değil, Türkiye yıllık 978 bin 436 ton kurulu biyodizel üretim
kapasitesine ulaştı, 90 firma kapasite raporu aldı ama Hükümet kime nasıl lisans vereceğini bir türlü bilemiyor.
***
Biyodizeli yeni ve karlı bir yatırım alanı olarak gören, konuyu bilen ve daha çok da bilmeyen bir çok girişimci de halen yaptığı üretimi kayıtdışı şekilde piyasaya veriyor.
Bu firmaların üretimlerinin yasal olduğu takdirde kar edebilmeleri için; ÖTV’den muaf tutulması ya da belli ölçüde ÖTV konulması gerekiyordu ancak Maliye Bakanlığı motorindeki bütçe gelirini tırpanlatmamak uğruna ayak diretiyor.
Sonuç Türkiye’nin 2005 yılındA 23,4 milyon tonlukham petrol ithalatı her geçen gün büyürken, biyodizelin hammaddesi “kanola, aspir, ayçiçek, mısır” gibi bitkisel yağ tohumları üretilebilecek tarım alanları boş kalıyor. Ancak var olan üretim Türkiye’ye yetmiyor her yıl 1 milyar dolara yakın bitkisel yağ ithalatı yapıyoruz.
***
Olması gereken yerli yağlı bitkisel tohumların biyodizel yapımında kullanılmak koşuluyla ÖTV’den muaf tutulması ve üreticinin de teşviği için bir kampanya oluşturulması. Çünkü biyodizel hem çevreye son derece yararlı hem de özellikle toprağa faydası büyük. Bu konuda tarım satış kooperatifleri özellikle kendi yakıtlarını üretebilmenin verdiği coşku ile işe hayli sarılmış durumdalar. Tariş pamuk ve yağlı tohumlar birliği bu konuda ciddi yol aldı.
***
Hükümet ise ÖTV’deki kararsızlığı ile karmaşık bir düzen yaratırken AKP içinde bu konuyu hızlı kavramasıyla Tarım Komisyonu Sözcüsü AKP milletvekili Ahmet Ertürk dikkatimizi çekti. Ertürk, özellikle kanolanın donkişotu gibi. Amaç özellikle pamuk ve arpa eken çiftçinin nadas yerine kanola ekerek kendisine ek gelir yaratmasını sağlayabilmek. Ertürk bu konu için büyük bir çaba harcıyor.
Ertürk’ün çabalarıyla kanolaya verilen prim bu yıl 200 bin liraya yükselmiş durumda. Kanolayı uygun her boş araziye ektirilmesinden yana olan Ertürk, onu mucize bitki olarak nitelendiriyor. Ancak özellikle erkenci tohumu konusunda araştırmalar yapılması gerektiğine işaret ediyor. Şu anda kanolada fiyat yaklaşık 500 bin lirayı buldu. 200 bin lira da primle birlikte 700 bin liraya ulaşan fiyat, çiftçiyi hareketlendirmeye müsait. Önceleri acemilik yaşayan, tohumları döken üreticiler hızla bilinçleniyor.
***
Biyodizelde 3 kilo tohumdan yaklaşık 1 litre yakıt alınıyor. Bunun da yasal olarak yüzde 2’si motorinle karıştırılabiliyor. İşte biyodizel üreticileri için tüm mesele bu yüzde 2’de ÖTV’nin ne olacağı. Bir de tarım satış kooperatiflerinin üretip üreticisine kullandıracağı B100’den bu koşulla sıfır ÖTV alınabilmesi. Siz bu kadar çaba harcıyorsunuz bunları partinize, Başbakan’a anlatmıyor musunuz diye soruyoruz Ertürk’e…
Tohumculuk kanunu içine yerli üründen üretilen biyodizelden vergi alınmamasını yazacağız zaten diyen Ertürk konunun şu anda Meclis’in gündeminde olduğnu vurguluyor. “Başbakanımız yerli tohumdan elde edilen biyodizele ÖTV muafiyeti verilecek diye açıklama yaptı” diyen Ertürk’ün bu konudaki tüm çabayı üreticinin desteklenmesi yönünde . Bunun için Maliye Bakanlığı’ndaki gelişmeleri de yakından takip ediyor.
***
İktidara geldiğinden beri tarım kesimine hep mesafeli duran AKP Hükümeti aslında bu konuda tek tük çabalar değil, geniş bir strateji kurduğu takdirde iyi bir şans yakalayabilir. Şimdi Hükümet’in önünde iki seçenek var; ya akaryakıttan gelen yüksek vergi gelirine zeval gelmesin diye şimdiye kadar yakındığı bürokrasiden yana tavır koyacak ya da kendi içinden gelen toprağı bilen seslere kulak vererek bu alternatif enerji kaynağı için ciddi çaba harcayacak. Seçim kendisinin…
Aslında konu karışık ama iyi anlattık galiba bir solukta….
—
Yine aynı kısır döngü…
Ekonomi düzeliyor mu sorusunun yanıtını sadece döviz-faiz-enflasyon dengesi içinde arayanlar varsa ( ki, onları sık sık özellikle TV’lerde görüyoruz, demek ki varlar) tüm bu göstergelerin zemininin; ülkenin üretim gücü, ülkenin yarattığı katmadeğer olduğunu unutmamalılar.
Merkez Bankası’nın faiz müdahaleleri, sıcak paranın yarattığı cazibe, kamu kuruluşlarını hızla elden çıkartma çabaları Türk ekonomisine yapısal çözüm getirmez.
Detayları budayınca Türk ekonomisinin gerçeğini anlatmak çok da zor değil; Şu birkaç veri bize yardım eder; En yüksek ithalat kullanım oranı yatırım malları üreten sektörlerde yüzde 51.6, ara malı üreten sektörlerde yüzde 41’e yükselmiş durumda. Özetle; yaptığımız ihracatın yarısı doğrudan ithalata dayalı. İmalat sanayiinde toplam arzın gittikçe artan bir bölümünü de ithalat oluşturuyor. Bu ürünleri üreten yerli firmalar rekabetle başa çıkamıyor. Sanayi sürekli ithal girdi kullanımı üzerine yükseliyor. Son 10 yılda imalat sanayiinin üretim ve dış ticaretinde ithalatlaşmanın yanı sıra dikkat çeken bir unsur da asyalaşma eğilimi. Artık Asya ülkelerine daha fazla bağımlı olmaya başladık. Türkiye Asya’daki istihdamı talepleriyle beslemeye katkı sunuyor.
Çok mu karamsar oldu, isterseniz “faiz-döviz-enflasyon” dengesine bakın, düşmeye başlayan enflasyon rakamları rahatlatır belki bizleri…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.