9 Eylül’ün ardından

“Başbakanlı” 9 Eylül kutlamalarını Ege TV’nin canlı yayınından izledim. Bu yıl çok üzgünüm ki, törenlerin ilk kez hiç birine katılamadım, zira sanırım “bir yerlerden” fena “çizik” yedik. Ama Cumhuriyet Meydanı’ndaki kutlamaların özellikle finali çok “anlamlıydı”! Sevgili Haluk Işık’ı kutlamak gerekir. Finalde, Mustafa Kemal ve halkın temsil edilişi, Gazi Paşa’nın temsili olarak katılımı tüylerimi diken etti.
Başbakan da, “İzmir’de” oluşunu “dikkate” alıp, “daha düzgün” konuşma yaptı. Ancak Cumhurbaşkanı Sezer kadar alkışlanmadı ki, sanırım İzmir, bir kez daha “tavrını” belli etti. Başkan Kocaoğlu’nun, Başbakan Erdoğan’a hitabı çok” abartılıydı”. Umarım “birileri” Başkanı, Baykal’a yine şikayet etmez!
9 Eylül günü, Başbakan’ın katılımına rağmen “Bizans Medyası’nın” bültenlerindeki ilgisizliği gözümden kaçmadı. Hatta TRT “Sayısal Gece” çekilişini İzmir’de yapar diye düşünmüştüm ama program Balıkesir’de yapıldı.
Agora’da yapılan resepsiyon hakkında ise bilgi sahibi değilim. Şimdi neden “katılmadığımı” yazsam, yine “haksız” olacağımdan, vazgeçiyorum. Çünkü Büyükşehir Belediyesi hatalarında ısrar ettikçe, başı ağrıyan ben oluyorum. Ancak umarım ki, “resmi resepsiyon” uğurlu geçmiştir.
Her şeye rağmen, bugün 11 Eylül. ABD’nin ve İsrail’in dünyanın başına “fiilen bela” oluşunun yıl dönümü. Türkiye Lübnan’a asker gönderme kararı alırken, Güneydoğu şehitlerimizin sayısı da her gün artıyor. AP ise tarihte olabilecek en uğursuz kararları başımıza dert çorabı olarak örüyor. Bizse 29 Ekim’e doğru kutladığımız bir 9 Eylül coşkusunu bile “ulusallaştıramadık”. İstanbul ve Ankara’da o kadar “kokteyller” ve “Nebil damgalı belgesellerin” izletilmesine rağmen, İzmir’in kurtuluşu “önemli” görülmedi. Fuar’da bile “9 Eylül ruhu” yoktu ne yazık ki.
Ne dersiniz bir 9 Eylül’de daha, istisnalar hariç, kendimizi kandırmayı sürdürdük değil mi yine? Bakalım 29 Ekim’de neler olacak?

Ne yaptın İl Genel Meclisi?

Milli Kütüphane konusunun birden bire ilgi uyandırması, ya toplumsal cehaletimiz yüzünden ya da “esrarengiz ilişkiler” İzmir’de sandığımdan daha “büyük bir güç”!
Sayın Ulvi Puğ, her ne kadar “tek kanallı” konuşmayı seçiyorsa da, “milletin parasını” harcayan İl Genel Meclisi’ne ve bu “yangın olasılığı” konusunda “milli görev” icra eyleyenlere bazı sorularım olacak. Çünkü İl Genel Meclisi’nin “bağışladığı” paradan, benim hakkıma düşeni, sorular yanıtlanmadığı için ben “helal” etmiyorum.
İzmir’in okulları ve güvenliği için “tam” para ayıramayan İl genel Meclisi’nin, 40 bin YTL’yi nasıl ayarladığını merak ediyorum. Ercan Tatı gibi Dilaver Koğ gibi, gerçekten halk için çalışan üyelerin de bu 40 bin YTL’ye nasıl “evet” dediklerini anlamıyorum.
Para bağışlayan değerli başkanların sormaları gereken soruları bir kez daha ben sorayım.
Sayın Ulvi Puğ, bildiğim kadarıyla 2003 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’nın, Milli Kütüphane için yazdığı “riskli” raporuna karşı bugüne kadar neler yapmıştır?
Bağış yapanlar, bağış kararı almadan önce Sayın Ulvi Puğ’dan Vakıf mali durumu ile ilgili bilgi almışlar mıdır? Ve Sayın Fuat Barandır’ı da arayıp, İzmir İtfaiyesi’nin bu binayla ilgili neler yaptığını öğrenme zahmetini göstermişler midir? Örneğin şu an bile, kütüphane çatısında, basit bir temizlikle kaldırılabilecek eski, hurda cilt kapakları, yanmaya hazır çöpler var mıdır?
Hemen her konuda, her soruda filozofluk düzeyinde herkese “akıl veren” ve sanırım Aziz Kocaoğlu’na da bir aralar “danışmanlık” eden Sayın Kubalı, nasıl olmuştur da, yöneticisi olduğu Kütüphaneyi “kurtaramamıştır”?
2003 Yılında İtfaiye Daire Başkanlığı’nın “uyarı raporuna” rağmen “bir şey yapma gereği” duymayan Vakıf, ne olmuştur da 3 yıl sonra birden bire “150 bin YTL bulmazsak burası yanar” feryadını “tek kanallı” kamuya bildirmiştir?

Bu “Milli Görev” falan değil, başarısızlığı örtmek için çıkarılan bir tantanadır gibime geliyor. Ne yazık ki İzmir’in “kanaat önderleri de” gerekli sorgulamaları yapmadan, bu tantanaya, “kim bilir neden, katılmışlardır.
Neyse yanlış yanlışı doğurdu ve “esrarengiz” bir iş daha yapıldı. Ben de gerekli “notları” aldım. Gün ola devran döne. Bu işi unutmaya hiç niyetim yok!

Arınç “yol” gösterdi

TBMM Başkanı Esnaf Birliğini ziyaret etti geçenlerde. Konu yine “hipermarket yasasıydı”. Arınç, “Kanun tasarısında hipermarketlere karşı ‘400 metrekare’ kotası konuldu. Bu kotayı duyan marketlerin yavruları yavaş yavaş üremeye başladı. Bunun da önlemi ya belediyelere yetki verilerek ya da kanunla birlikte alınacak.”
Ecnebi ve “ecnebi işbirlikçisi” hipermarketlerin mahalle arası işgallerini ilk kez duyuyorum bir “devletlûdan”. Sanayi Bakanı Coşkun’un “çevir kazı yanmasın” söylemlerine karşı Başbakan’ın suskunluğunu da ekleyecek olursak, TBMM Başkanı Arınç’ı cesaretinden dolayı kutlamak lazım. Ancak, yasa çıkıncaya kadar geçecek sürede açılacak “yavruların” ne olacağı belli olmadığı gibi, belediyelerin bu “yavrulara” karşı esnafı koruma sorumlulukları da net değil. Aklımı kurcalayan bir soru var ve yanıtını bulamıyorum. 1 Ocak 2007’ye dek, yasa çıkmadan önce, sadece İzmir anakent sınırları içinde 40 civarında “yavru” açılacağı söyleniyor. Soruya gelince: Bu 40 “yavru” açılacak olursa, yasanın çıkıp çıkmamasının önemi kalacak mıdır acaba?

Önemli çağrı
15 MAYIS 1919 İLE 9 EYLÜL 1922 tarihleri arasında, İzmir’de Yunan işgal güçleriyle haince işbirliği yapan “Müslüman Türk’leri” arıyorum. Görenlerin, bilenlerin bana belge ve fotoğraflarla bildirmelerini istiyorum. Üç aylık araştırmamda bana yardımcı olan herkese de buradan teşekkür ediyorum. Şu an bu sayfadaki resme de iyi bakın. Zira işgalci askerlerin yanında, saat kulesi dibinde görülen siviller özbe öz İzmirliler. Ve tarih de 15 Mayıs 1919. İşgalin ilk günü, öğleden sonra.
Görün bakın yakında neler olacak neler!

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın