Geleceğimiz kararmasın!

Türkiye geçen hafta sonu tarihinin en uzun ve geniş kapsamlı karanlığını yaşadı.
Bursa’daki doğalgaz çevrim santralinde çıkan arıza nedeniyle ülkenin batı kesimindeki 13 il tam altı saat karanlıkta kaldı.
Hafta içinde yetkililer, bu karanlıkta kalışımızla ilgili çeşitli açıklamalarda bulundu.
Bahaneler ileri sürüldü.
Laf salatası yapıldı.
Fatura ise bir bürokrata kesildi.
Ama kimse, “Bundan sonra böyle bir olay kesinlikle yaşanmayacak” demedi.
Neden?
Çünkü…
Ülkemizin ciddi bir ulusal enerji politikası yok.
Eğer siz “altın yumurtlayan tavuğu” sırf “rekabet olsun” diyerek özelleştirirseniz olacağı işte bu.
Çünkü…
Özel sektör için her şeyden önce “para” gelir, “karlılık” gelir.
Vatandaş karanlıkta kalmış, eziyet çekmiş kimin umurunda?
Nitekim yerel düzeyde elektrik gereksinimini karşılayan santrallar olan otoprodüktörlerin, doğalgaza yapılan zamları bahane ederek yaklaşık üç aydır saat 22.00’de şalterleri indirdiği anlaşıldı. Kendi ürettikleri elektriğe oranla daha ucuz olan ana sistemden elektrik çekmek için…
Karanlığın yaşandığı gece “Şarterleri kaldırın” talimatı verildiği halde bu şirketlerin hiç birinin kılını dahi kıpırdatmadığı Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler tarafından açıklandı.
Böyle şey olur mu?
Bu nasıl aymazlıktır!
Ülkenin kaderi, sayıları 178’i bulan özel otoprodüktör şirketlerinin elinde sanki!…
Zaten özelleştirme yapıldıktan sonra ülkemizdeki enerji üretim, iletim ve dağıtım hatlarında da doğru dürüst ne yatırım yapıldı, ne de bakım…
Bu nedenle her geçen gün telafisi zor bir noktaya geliniyor.
Kamu-özel sektör krizi olarak görülen bu olayda kaybeden ülkemiz olacaktır. Halkımız olacaktır.
Çünkü, özel şirketleri memnun etmek için elektrik fiyatlarına yapılacak zam, iyice yoksullaşan halkın sırtına yüklenecektir.

* * *

Uzun bir aradan sonra yeniden TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı olan Mustafa Küçük, bakın bu konuda neler söylüyor:
“Özelleştirme sözleşmeleri yeniden gözden geçirilmeli. Danıştay kararları uygulanmalı. Ülkenin gerçekleri göz önüne alınarak, mevcut hidroelektrik santrallar tam kapasite ile çalıştırılmalı. O zaman ne termik ne de nükleer santrallare ihtiyaç duyulur. Türkiye’nin önüne birbirinden beter 2 seçenek dayatılıyor. Ya ülke enerjisiz kalacak ya da geçmiş dönemde olduğu gibi risklerin kamuda, tatlı karın şirketlerde olduğu yapı, özelleştirme adı altında yaygınlaştırılarak devam ettirilecek”
Mustafa Küçük, ayrıca yaşanan son olayın ardındaki bir başka gerçeğin altını çiziyor ve şöyle diyor:
“Son yıllarda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda müthiş kadrolaşma yaşanıyor. Deneyimli bütün kadrolar pasifize edildi. İşletmelerin büyük bölümü ehil olmayan kişilerce yönetiliyor. Eğer deneyimli insanlar çalışıyor olsaydı, ülkenin Batısı saatlerce karanlıkta kalmazdı. Kısa sürede bir çözüm bulunurdu.”
Ne yazık ki; ülkemizde bu tür uyarılar hiç dikkate alınmıyor.
Üstelik, enerji kaynakları bakımından oldukça zengin sayılabilecek bir ülkeyiz.
Fosil yakıtın dışında, hidrolik (su), güneş, rüzgar ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarımızı yeteri kadar kullanmıyoruz.
Dışa bağlı enerji politikaları yerine ulusal kaynaklar değerlendirerek gelecek 50 yıl için ciddi bir planlama yapılmalı.
Aksi halde “geleceğimiz çok karanlık” olur.

Nükleer santral dayatması mı?

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, ülkemizin gelecekteki enerjisinin nükleer santrallerden sağlanması için çaba sarfediyor.
Bunun için çalışma yapıyor.
Ülkenin batısı karanlığa gömülürken, hükümet yetkilileri “Aba altından sopa gösterip”, ardından da “Eğer nükleer santrallara hayır derseniz, sonunda böyle karanlıkta kalırsınız mı?” demek istiyor.
Oysa, dünyada 1944 yılından itibaren yaygınlaşan nükleer santrallar son yıllarda özellikle Avrupa ve Amerika’da terkedilmeye başlandığını görüyoruz.
Nitekim şu anda 56 ülkede 439 nükleer reaktör bulunuyor. 24 nükleer reaktör de inşa ediliyor. Bunlar, Rusya, Romanya, Kore, Kanada, Japonya, İran, Hindistan ve Çin gibi ülkelerde…
37 reaktör ise sipariş verilmiş. Bu ülkeler Arjantin, Brezilya, Çin, Kore, Japonya, Kanada, Pakistan, Rusya ve Ukrayna.
Görüldüğü gibi, girmek için kapısında beklediğimiz AB’ye üye tek bir ülke yok, nükleer santral yaptırmak isteyen…
Neden?
Çünkü…
Artık Batılı ülkeler, nükleer santrallerin ne kadar tehlikeli olduğunu çok iyi anladı.
“Nüklere hayır” dememiz için yeni Çernobil faciaları mı yaşamak gerekiyor?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın