Müşteri Veli, Nimet kötü yola düşmüş!

Dar gelirli bir ailenin çocuğu olarak doğup büyüdüğüm için, mahalle bakkalından gram ile alışveriş etmeyi, veresiye defterine yazdırmayı , ödeme günü geldiğinde bin bir dereden su getirmeyi, yoğurdun kaymağını yemeği, kasaptan 250 gram kıyma almayı, manava akşam saatlerinde gitmeyi, yamalı giymeyi, eşin dostun verdiği giysilere hayır dememeyi çok iyi bilirim.

Özellikle kahverengi kaplı veresiye defteri. Sürekli bir şeyler yazılıp karalandığı için sanki suyun içinde kalmış gibi şişmesine şaşırıp kalırdım. Bakkalın “doldu yenisini vereyim” sesi ile irkilir, yeniden temiz deftere tarihli alışverişler yazılmaya başlar, veresiye defteri bir süre sonra tekrar şişmeye başlardı. Sanki çok önemli şeyler mi alınıyordu mahalle bakkalından. Şimdi dün gibi hatırlıyorum.

Veresiye defterinin sayfalarını çevirdikçe, ekmek, sana yağı, peynir,yoğurt, turşu, yumurta, un, makarna… Sayfaları tekrar çevir, yine aynı gıda maddeleri özel bir yiyecek yok. Tamamen karın doyurmaya yönelik bir alışveriş defteri. Çok kısa sürede de doluyor lanet olası defter. Ardından yenisi, bir daha yenisi.

En çok canımın sıkıldığı dönemlerde ödeme günlerinin geldiği o sıkıntılı saatler. Babam İzmir Belediyesi’nde Fen İşleri Müdürlüğü’nde şöförlük yapıyor. Şu meşhur Asfalt Osman dönemi. Canım kesme taşların üzerine siyah canavarın kaplandığı yıllar. Zaten babam,Efsane Başkan İhsan Alyanak dönemini pek yaşayamadı. 30 Ağustos 1970 günü bir pazar akşamı kalp krizinden 48 yaşında yaşama veda etti.

Bakkala borcumuzu ay başında ödüyoruz. Ama, biz üç erkek kardeş, üçümüz de okuyoruz. Babam, akşam belediyedeki işinden dönüyor. Gündoğdu Meydanı’nda taksi durağında çalışıyor. Gece geç saatlerde bu kez bir fabrikadan servis ile işçi çekiyor. Bu arada canı çıkıyor ve bir akşam bu tempoya yüreği dayanmıyor, göçüp gidiyor ve bizim için zor yıllar başlıyor.

Babam öldükten sonra para sıkıntısı iyice doruk noktasına çıkıyor. Emekli dul ve yetim maaşı bağlanması tam bir bilmeceye dönüşüyor ve paradan başka sadece güvenilirliğimiz kalmış. Mahalle bakkalı, manavı, kasabı bize sonsuz kredi açıyor. Üç ay, beş ay, biz alışveriş ediyoruz; ama ödeme yapamıyoruz.

Böyle bir durumda karşılıklı güven ile yaşamımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Annem kazak örüyor. Sabahlara kadar yorgun düşüp bitiriyor, sabah ben sahiplerine gidip teslim edip 5 lirayı alıp anneme yetiştiriyorum. O beş liranın içinden 2.5 lirası bakkala, 1.5 lirası kasaba ve kalanı da manava ödeniyor. Hiçbir esnafın gıkı çıkmıyor. “neden geç ödendi” diye soran bile yok. Ortada güven var ya…

Bu kötü günler geldi geçti, çok gerilerde kaldı. O günün bakkalları, manavları ve kasapları şimdilerde marketlere ve süpermarketlere karşı savaşlarını sürdürüyor. Onların karşısında ezilip birer birer kepenk indiriyor.Bilmiyorum hala veresiye defteri vardır diye düşünüyorum. Olmasa bile mahalle bakkalı komşuları tanıdığı için veresiye defterine bile gerek görmüyordur. Birbirlerine güven vardır.

Şimdi o karşılıklı güven konusuna değinmek istiyorum. Ben yaklaşık üç yıldır Üçkuyular semtinde oturuyorum. 1992 model Renault ile hafta içi Balçova’ya spor yapmaya, hafta sonları da Seferihisar veya Urla Demircili Köye dinlenmeye gidiyorum. Haftada enaz bir, bazen de iki kez Üçkuyular BP benzin istasyonundan yakıt alıyorum. Üç yıl dile kolay, aynı kişiler visa çekiyor. Veya nakit para alıyor.

Bir insanı üç beş gördükten sonra unutmak mümkün değil. Ben öyle sanıyorum. BP benzin istasyonu yetkilileri beni üç yılda sanırım üç yüz kez görmüştür. İstasyon yetkililerinin gözünde “ bu bizim düzenli gelip giden müşterimizdir” diye algılandığımı düşünüyorum. Ben öyle sanıyorum.

Geçtiğimiz hafta cumartesi günü sabah saatlerinde yine Üçkuyular BP benzin istasyonuna girdim. 40 YTL benzin aldım. Görevli depoyu doldururken ben de visa geçirmeye gittim. Vakıfbank ve Ziraat Bankası kartlarım var. Önce birini verdim manyetik okuma gerçekleşmedi. Diğerini verdim yine gerçekleşmedi. Ama bu arada depoya benzin dolduruldu. Ben şimdi içimden düşünüyorum. Nasıl olsa beni tanıyorlar. Gidip bankadan çekip spor dönüşünde ödeme yaparım. Ben öyle sanıyorum. Müşteri velinimet ya!

İstasyonda bir panik başladı. İçeriden X bey geldi. Denemediği banka kalmadı. Manyetik okuyucular yanıt vermiyor. Daha sonra istasyonun marketine aldı beni. Orada defelarca denedi. Ben diyorum ki, “ Ben sizin yıllanmış müşterinizim. Spora gidiyorum. Dönüşte 40 YTL getiririm.”

Sanki çocukluğumdaki mahalle bakkalı da, “ tamam önemli değil olduğunda da verirsin” diyecek. Adam benden ehliyetimi ve ruhsatımı istedi. Ehliyet ve ruhsatın fotokopileri alındı. Asılları onlarda fotokopileri bende kaldı. Hiçbir şey söylemeden. Aracıma bindim. Doğru Balçova’ya paramı çektim. Sporumu yaptım. İstasyona gidip. Pompacıya paramı ödedim. Ehliyet ve ruhsatımı aldım. Mahalle bakkalını düşündüm. Aslında ben öyle sanmıştım. Sonra düşündüm ki, Müşteri Veli, ama Nimet kötü yola düşmüş.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın