Bu nedenle değerini çok iyi bilmemiz ve korumamız gerekir.
Zaten Anayasamızın 56. maddesiyle, “Herkesin Sağlıklı Bir Çevrede Yaşama Hakkı” güvence altına alınmıştır.
Ama…
Her şeyde olduğu gibi, çevrenin de değerini ancak onu kaybedince anlıyoruz.
Koruma adına yapılan çalışmalar ise “dostlar alışverişte görsün” türünden oluyor hep…
Örneğin; İzmir Körfezi’nin temizlenmesi için trilyonlar harcandı.
Buna rağmen henüz eski canlılığına, temizliğine kavuşamadı.
Neden?
Çünkü, hala bazı sanayi tesislerinin kirli atıkları Körfez’e akıyor.
Hemen her dönemde bu kirletici tesisler, gündeme geliyor. Ancak ne Çevre Müdürlüğü, ne de Büyükşehir Belediyesi gerekli yaptırımları uyguluyor.
Oysa Burhan Özfatura, döneminde Körfezi kirleten bu tesislerin kanalizasyon borularının betonla kapatılması bile gündeme gelmişti…
Aradan 10 yıl geçti, hala aynı sorun gündemde.
Körfez’i temizlemenin yolu derelere su pompalamakla olmaz.
Önce bu kirletici fabrikaların atıklarına engel olmak gerekir.
Bunu yapmanın çeşitli yaptırımları vardır. Ceza yazılır. Teşhir edilir. (Utanırlarsa tabi.)
Daha da olmadı halk olarak Körfez’i kirleten sanayi tesislerinin ürünlerine boykot uygularız.
Böylece en büyük cezayı halk vermiş olur.
***
Ege’de, İzmir’de çevre sorunu sadece Körfez değil…
Gediz ve Büyük Menderes nehirleri kirliliği bir türlü önlenemiyor. Her iki nehirden de hala zehir akıyor.
Kemalpaşa’daki sanayi tesislerinin Nif çayına atıklarını boşaltması nedeniyle yaşanan kirlilik bölgeyi tehdit ediyor.
Verimli tarım arazileri bir bir yok oluyor.
Aynı şekilde Menemen Maltepe Deri Organize Sanayi Bölgesi’ndeki tesisler arıtmalarını çalıştırmadığı için bölge kokudan geçilmiyor.
Aliağa ile Foça’daki petro kimya ve demirçelik tesislerinin yarattığı kirlilik bölgede kanser vakalarının artışında en önemli etken olarak gösteriliyor.
Harmandalı Çöp Depolama Alanı’nın bölgeye yaydığı koku çevre sakinlerinin adeta kabusu haline geldi.
Bergama’dan sonra şimdi de Efemçukuru’ndan siyanür yöntemiyle altın çıkarılmak isteniyor.
***
Muğla yöresindeki termik santralin yol açtığı kirlilik sürüyor.
Denizlerimizin, nehirlerimizin, topraklarımızın sürekli olarak kirletilmesi, gelecek kuşaklara yaşanılacak bir dünya bırakamıyacağımızın somut kanıtı değil mi?
Tıpkı bir Kızılderili Atasözü olan “Biz doğayı gelecek nesillere devretmeyeceğiz, onlardan kullanmak için ödünç aldık” sözünde olduğu gibi…
Çevre için biz neler yapabiliriz?
KÜÇÜK, büyük herkes, üzerine düşeni yapıp çevreye katkı sağlamalı.
İşte çevreyi ve doğayı korumanın en basit yolları şöyle:
Kağıt ve defterleri tutumlu kullanabiliriz. Kullanılmış kağıtlar için geri dönüşüm uygulayabiliriz.Bir ton kullanılmış kağıt geri kazanıldığında 16 adet ağacın, bir ton kullanılmış gazete kağıdı ise 8 adet çam ağacının kesilmesini önlemiş olur.
Dünya’da her yıl erozyona uğramış 25 milyar ton toprak çeşitli nedenlerle taşınıp akarsu ve denizlere karışıyor.
Dünyada saatte 3 bin dönüm, dakikada 50 dönüm orman çeşitli şekillerle yok oluyor. Bu şekilde 2070 yılında dünyada bir tek bile ağacın kalmayacağı ileri sürülüyor.
Doğaya atılan naylon poşet 450 yıl, bir cam şişe doğada 4 bin yıl, plastik bin yıl, çiklet 5 yılda, kibrit çöpü 6 ayda ancak yok olabiliyor. Bu nedenle alış verişlerinizde geri dönüşümü olan ambalajlı maddeler almaya çalışın. Bunları ayrı çöp torbalarında biriktirin. Ekonomiye kazanımı sağlansın.
Saniyede bir kez damlayan çeşmeden bir saatte 0.7 litre, bir günde 17 litre su boşa akar. Dişlerinizi fırçalarken suyu açık tutmayın. Çünkü Dünyadaki mevcut suların sadece yüzde 2.5’inin tatlı su olup, bunun ancak yüzde 0.3 oranı kullanılabilir ve içilebilir özellikte.
Gereksizce yanan elektrikleri söndürerek ekonomiye katkı sağlayın.
Sağlıklı bir dünyada yaşamak istiyorsak çevremizi ve doğayı çok iyi korumak durumundayız. Kirletenleri uyarmalıyız.
Politikada transfer sezonu başladı
İKTİDAR partisi AKP, İzmir’de vitrinini yeniledi. Üstelik bir de futbolcuyu transfer ederek.
Eeee, ne de olsa transfer sezonu başladı!
Ama…
Asıl transferler seçim sathı mahalline girilince hızlanacak.
Bakalım o zaman, kim nereye transfer olacak?
***
Söz transferden açılmışken, geçtiğimiz günlerde Türk Kadınlar Birliği Başkanı Şermin Akman ve 70 kadının CHP’ye kayıt yaptırmasından sonra, kadınların bu partiye olan ilgisi sürüyor.
Kadın Haklarını Koruma Derneği İzmir Şube Başkanı Engin Demir ve 50’yi aşkın kadın bu hafta içinde CHP’ye üye olacak.
Daha önce Demokrat Merkez Partisi ve Anavatan Partisi’nde üst düzey görevler üstlenen Engin Demir’in CHP’ye geçmesindeki en büyük etken, laik, demokratik cumhuriyete yönelik saldırıların artması ve çağdaş Türk kadının gerçek yerinin CHP safları olduğuna inanması.
Eğer kadınların büyük çoğunluğu Akman ve Demir gibi düşünüp, tek bir partiye yönelirse işte o parti iktidara aday olur.
***
Bu arada SHP’liler, nihayet sokağa çıkmaya başlıyor. Bugünden itibaren ‘Cumhurbaşkanını halk seçsin’ adı altında imza kampanyası başlatıyor. Yurt genelinde toplanması hedeflenen bir milyon imzanın 100 bininin İzmir’den gönderilmesi amaçlanıyor. İzmirliler yine farkını gösterecek.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.