1994 yerel seçim sürecinde karşılaştık ilk kez. Ben Star Televizyonu’nun İzmir muhabiri olarak, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in İzmir ziyaretini izleme talimatı almıştım kameraman arkadaşımla. Temsilci de şimdilerde Yaşar Holding’in Basın Danışmanı Sevgili Hakan Atis’ti.
Havaalanından başladık takibe. Bülent Bey’in de Rahşan Hanım’ın da, kendilerine karşı olsalar da, basın mensuplarına karşı her zaman duyarlı olduklarını o zaman yaşamıştım. Bekleşen basın, Bülent Bey’in talimatıyla “derhal” Güvercin’e alınmış ve tek tek yer gösterilmişti.
Takip süresi uzundu. Saatler akşamüzerini gösterince, Güvercin’in içindeki bizlerin midelerinden de “açlık” zilleri çalmaya başlamıştı. Sanırım bu hissedilmiş olacak, Bülent Bey’in Rahşan Hanım’ın kulağına bir şeyler söylediğini hatırlıyorum.
Güvercin’in arka tarafında da Bülent Ecevit’in halka hitap etmeden önce, örneğin gömleğini değiştirdiği bir bölüm vardı. Rahşan Hanım’ın oraya girdiğini, bir poşetle çıkıp bize yine tek tek “kaşar-ekmek” ve meyve suyu ikram edişini unutamam.
Bunu unutamam çünkü bir hafta önce adını zikretmek istemediğim “önemli” bir partinin de otobüsündeydim ve bir şişe su bile “çok” görülmüştü basına…
Medyanın Bülent Ecevit’e, özellikle koalisyon hükümeti sırasında reva gördüğü “manşetleri” de hatırlıyorum da, acaba bugün “nereden nereye” dememiz gerekmiyor mu? Hele şu anki başbakanın basın mensuplarına yaklaşımı ile Ecevit’in mütevazı yaklaşımlarını kıyaslamak bile bana, Ecevit’e saygısızlık gibi geliyor. Karikatürünü çizen bir karikatüriste “neler yaptığını” herkes hatırlar da, Ecevit’in, kendine “bunak” diyen gazetecilere bile “dava” açmadığını herkes unutur nedense.
Bülent Ecevit Türkiye’nin kendine özgü demokratik anlayışında, geçmiş ve gelecek tüm ülke siyasetçilerine, tartışmasız “örnek” kişiliktedir.
Kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün ben Ecevit’i “anladım” seviyorum, seveceğim. Allah yardımcısı olsun!
“Özgürlüğün Ardından Bir Ağıt Söylev”
Bu başlık, Bülent Ecevit’in 1987’de yazdığı bir şiire ait, şiiri www.dsp.org.tr’den aldım. Sanırım Ecevit deyince duygusallık, duygusallık da mısraları hatırlatır değil mi?
“Özgürlüğü yitirdik dostlar
ardından bir çift sözüm var
havaya benzerdi biraz
varlığı duyulmazdı özgürlüğün
yokluğu dayanılmaz
“saklamayın” derdi özgürlük “beni kendinize
esirgemeyin beni ellerden
esirgendikçe tükenirim çünkü
paylaşıldıkça çoğalırım ben”
oysa kendimize kalsın diye özgürlük
ona bahçelerde duvarlar ördük
uçup gitti kuş misali bahçelerden
ne eller gördü hayrını ne biz gördük
“yurttaşlar” derdi özgürlük “bu devleti
sizler yöneteceksiniz elele
yaşatabilmek için beni
yaşayabilmek için benimle”
oysa dünyalarımız öylesine küçüktü
devlet öylesine büyük
yönetilmek öylesine rahattı
yönetmek öylesine yük
bir seyirlik oyun saydık devleti
bıraktık oyuncuların eline
düdük çaldı oyun bitti
“haydi” dendi “herkes evine”
yok artık dostlar
ağlamanın yararı
ellerimizle kazıldı
özgürlüğün mezarı
kendimizi gömdük içine”
Bu şenlikte bir “eksik” var galiba
Eksiğin “kimler” olduğunu söylemeyeceğim. Söylersem başıma bile bile “dert” açarım sanırım. Ama gazetelerdeki “Alsancak Şenliği” yürüyüş resimlerine bakıyorum da, sormadan geçemiyorum. Sizce o fotoğraflarda bir “eksik” yok mu? Hani “son günlerde” hem yeni Emniyet Müdürü Çapkın’ın hem de Konak Belediye Başkanı Tunçağ’ın sık sık söz ettiği, “faaliyet alanı” Alsancak olan bir “grup”! Ne dersiniz anlaşılmış mıdır? Anlaşıldıysa, acaba kulaklarım çınlatılmış mıdır?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.