Nehrin taşıdığı taşlar kızımın dikkatini çekti. Onları, kuvvetli akıntının yerinden koparıp taşıdığını anlattım. Sonra “alüvyonları”, nehir yataklarının yanındaki arazilerin ne kadar bereketli olduğunu ancak bazı zamanlarda taştığını aktardım. İkisi de usulca dinliyordu.
Aklıma geldi, bir de Nil’i, bereketini, nasıl taştığını ve yüzyıllar öncesinden bu yana insanların suyun durumuna göre takvim yaptıklarını söyledim. Kızım, nehrin hemen yanında yapılmış evlere bakarak, “Anne, sence burada oturan insanlar, suyun ne zaman taşacağını biliyorlar mı?”diye sordu.
– Evet, kızım. Bence biliyorlardır. Buna göre, toprağı ekiyorlardır.
Nil’in bereketi ve Mısır üzerine sohbet biraz daha ilerledi. Küçük sessizlikten sonra kızım, o anlamlı tepkisini derin bir iç çekerek verdi.
– Hımm, şu dünyanın haline bak!
Otomobildeki herkes, yolların düşüne kaptırmış bizlerin sohbetini dinlemiş ve kahkahayı patlatmıştı. “Şu dünyanın haline bak!” cümlesini ancak bizler yani yolun yarısını aşmış ebeveynler söylemeliydi. Henüz 5.5 yaşında olan küçük bir hanımefendi değil.
Çevreme bakıyorum da, her çocuk aslında çocuk değil. Hayata dair soruları çok net. Sizden de çok net cevaplar bekliyorlar.
Onlar, birey.
O zaman bizler için “bilmiş” cevaplar ya da tepkiler vermeleri de normal karşılanmalı, değil mi? “Şaşırmamalıyız” diyorum ama şaşırıyorum. “Çocuklar, siz yan odada oynayın.” dediklerinde ne kardeşlerim ne ben ne de arkadaşlarım bunu sorgulamazdık. Yan odaya geçer oynardık. Bugün ise, “Neden bizi gönderiyorsunuz?” diye bir soru karşımızda bütün yalınlığıyla duruyor.
Hatırlıyorum da, bundan tam 4.5 yıl önce yaramaz, uykusuz kızım, bütün dikkatime rağmen üç kez ön dişlerinin üstüne düşme başarısını göstermişti. Kanayan o minicik ön dişleri, gün geçtikçe daha çok kararıyordu. Diş hekimine gitmemiz gerekiyordu. Kızımın dünyasında yer alacak o önemli insanı büyük bir titizlikle araştırdık ve bulduk. Diş Hekimi Şeli Agraniti, “Tweety”li beyaz önlüğü ve kocaman gülümsemesiyle karşımızdaydı. Sohbet ettik. Kararan ön dişlerimizin macerasını dinledi. Kaç yaşına gelirsek gelelim, hiç de sıcak bakmadığımız koltuğa oturan kızım önce aletlerin nasıl çalıştığını öğrendi. Hatta küçük bir deneme yaptık. Ancak çürüğün temizlenmesi için ucu sürekli dönen ve ses çıkaran o alet var ya, çalışmasıyla birlikte kopan yaygara bitmek bilmedi.
Üç ayrı randevu. Hepsi başarısızlıkla sonuçlandı.
Bir gün aklıma parlak fikir düşüverdi. Kızımın arkadaşı Yağmur’u evimize davet ettik. Oyuncak diş hekimi malzemeleri aldık. Çoraplardan bozulan el kuklaları hazırlandı. Sahnemiz bile vardı. Kızımın da rol alacağı bir “Kukla gösterisi” hazırladık. “Yaramaz Kraliçe ve Uslu Kral”ın hikayesinde hepimiz yerimizi almıştık. Nedense, gösterideki bütün yaşananlar, kızımın son aylarda yaşadığı olaylarla bire bir örtüşüyordu! Böylelikle kızım yaşadıklarına dışarıdan bakabilme fırsatını bulmuştu. Üstelik, dişine dolgu yaptırması gereken “Yaramaz Kraliçe”nin karşısında ağlaması yüzünden çaresiz kalan diş hekimini kızım canlandırıyordu.
İşte o gün, o an kızım, neden dolgu yaptırması gerektiğini ve ucu sürekli dönen, ses çıkaran alete katlanması gerektiğini anlamıştı. Babasıyla birlikte Şeli’ye gitti ve dolgularını yaptırdı.
O artık bir kahramandı.
Bu hikayeyi unutmamak için belki de günün birinde torunlarıma anlatmak üzere yazdım. Bir Pazar günü koltuğa gömülmüş Hürriyet Gazetesi’nin sayfalarına dalmışken Ankara Üniversitesi TÖMER Dil Eğitim Merkezi’nin açtığı “Masal Yarışması” gözüme çarptı. Evet, katılmalıydık. 2. olduk. Ödül törenine kızımla birlikte katıldık. Ödülümüzü kızımla birlikte aldık. Çünkü o benim kahramanım, yaramaz kraliçem, masalımın yaratıcısıydı. Kızım, ödül töreninde benden daha çok heyecanlıydı.
Tören sonrası ilk söylediği cümle, “Ben ödül törenini sevdim. Sonraki tören ne zaman?” oldu.
Şaşırmamalıyız…İşte dünyanın hali…
Not: Kızım ne zaman bir sahne görse ödül alacağını düşünerek, tırmanışa geçiyor. Tutması oldukça zor!
Not 2: Eşim olayı kendi cephemden anlatmamı ve kendi çabalarını göz ardı etmeme hep çok kızmıştır. Diş hekimi koltuğunda kızımın elini tutarak, onu sakinleştiren eşime sevgilerle…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.