Salona girmeden önce zaten yoğun bir sigara dumanıyla karşılaştık. Kapalı yerlerde içilmemesi konusunda getirilen yasağa karşın, kimse umursamadan yasak levhalarının önünde tüttürüyor sigaralarını. Zaten sinema yöneticilerinin umurunda falan değil. Onlar da küllükler koymuşlar. İşte böyle…Küllüklerin başında tüttüren tüttürene…
Koltuklarda yerimizi aldık. Çıt yok. Herkes ağlamak için kilitlenmiş. Çünkü; giden her arkadaşım çok ağladığından söz ediyor. Hatta ağlamamak için direndiklerini ancak filmin yirminci dakikasından sonra ağlamaya başladıklarını anlattılar. Yaşamımda ilk defa bir film izlerken ağlayıp ağlamama konusunda kendimi sınayacaktım.
Film 12 Eylül darbesinin yapıldığı sabah geçen bir doğum olayı ile başlıyor. Filmin kahramanı gazeteci. İşinden evine dönüyor, yazıları gazetede yer almadığı için eşine dert yanıyor.. Eşi hamile, karnı burnunda. Hamile kadının yanında tüttürüyor sigarayı. Neyse darbe yapıldığı için sokaklarda sinek bile yok. Eşi sokakta doğum yapıyor ve kan kaybından ölüyor.
Bu sahne insanın içini gerçekten buruyor. Daha sonra filmin kahramanı işkence görüyor. Oğlunu tek başına büyütmeye çalışıyor. Kahramanımız film boyunca tüttürüyor sigarayı. Yanında çocuk varmış yokmuş fark etmiyor. Hastalığı ilerlediği için ailesinin yanına gidiyor. Baba, evi terk ettiği için kahramanımızı kabul etmiyor. Ama ailenin diğer fertleri çok mutlu.
Akşam hoş geldin yemeği veriliyor. Ardından sigaralar tüttürülüyor. İnanın bu filmi çoluk çocuk herkes izliyor. Filmden şu sonuç çıkıyor. Acı ve tatlı olaylar karşısında, sevinçli ve hüzünlü olduğunuz anlarda mutlaka bir sigara tüttürülmelidir. Dede, teyze yenge, baba, herkes tütüyor. Hatta dede işi o kadar ileri götürüyor ki, yatak odasında içmeye kalkışıyor. Ama eşinin hışmına uğruyor nasıl olduysa…
Film ara veriyor. Kendini dışarıya atan sanatseverler sigaralarını tüttürüyor. Salondan sigara kokuları gelmeye başlıyor. Filmin ikinci yarısında yine bol bol sigara içiliyor. Ancak hayret ettiğim bir sahne var ki. Şaşırmamak elde değil. Filmin kahramanı ölüyor. Oğlu bir süre sonra babasını çok özlüyor.
Dede, torununu daha önceki günlerde girmesini yasak ettiği ahşap yapının ikinci katına çıkarıyor. Yıllar önce filme aldığı görüntüleri izlettirmek istiyor. Torun kucağına kuruluyor. Diğer torunlar, oğulları ve gelinleri de sandalyelere diziliyor. Filmin görüntüleri başlar başlamaz dede kucağında oturan torununa karşın sigarayı yakıp bir güzel nefes çekmeye başlıyor.
Gerçekten şimdiye kadar izlediğim konulu filmler içinde Şener Şen’in “Gönül Yarası”ndan sonra “Babam ve Oğlum” beğendiğim bir film olmaya adaydı. Oyuncular profesyonel ve çok yetenekli, çok başarılı. Film izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Duygu yüklü bir film…
Ama o kadar çok sigara içilen sahne vardı ki, sanırım bu görüntüler benim gözyaşı dökmeme engel oldu. Çok etkilendiğim bölümleri bile doğallık içinde izledim. Ben film eleştirmeni değilim. Ancak; alkol tartışmalarının yaşandığı, kırmızı çizgilerin oluşturulmaya başlandığı şu günlerde sigara karşısında sessiz kalınmasını doğrusu hiç anlamıyorum.
Bu filmde de sigara sahneleri çok dikkat çekiyor. Ama izleyenler farkında değil. Çünkü sigara konusu tartışılmıyor. Nedeni de: Açık ve kapalı alan , durak, kahve, lokanta, taksi, pastane..Daha sayılamayacak kadar pek çok yerde yasak olmasına karşın sigara içiliyor. Kimsenin de umurunda değil…
Bir araştırma: Türkiye’de hergün sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle 250 kişi yaşamını yitiriyor.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.