Yüreğinden sarsıntılar gönderiyor

Yıllar önce doğal güzelliği ve kendine has özelliği nedeniyle doğal sit alanı ilan edilmiş bir cennet koyumuz daha sizlere ömür. Depremin merkez üssü de olsa, ormanlarının bir bölümü kendini bilmez iki ayaklı hayvanlar tarafından yakılmış da olsa cennet koy bu kez balık çiftliğine kurban edildi.

Neresi olduğunu merak ediyorsunuz? İzmir’in doğal güzellikleriyle bilinen ve pırıl pırıl deniziyle tanınan Urla ilçesinden 13 kilometre uzaklıkta güzelim canım cennet koyum Demircili Köy. Sözünü ettiğim cennet koy da bu köyde. Bu koy Kokar Koy’a kadar uzanıyor. Doğru düzgün yapılaşma yok. Tek tük bağ evleri uzanıyor tarlaların arasından o kadar.

Dağcıların, çadırcıların akın ettiği, yürüyüşler yaptığı bu doğal güzellikleriyle bilinen Demircili Koy’un başına gelenleri anlatacağım. Yıllar önce çepeçevre çam ormanları ile kaplı, bir bölümünde zeytincilik yapılan Demircili Köy’de kendini bilmez canavarın biri anız yakarken canım ormanların büyük bir bölümün yok ediyor. Yakan adam halen bu köyde yaşıyor. Vicdanıyla baş başa.

Ormanlarının yakılmasına karşın, güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen bu koya daha çok çadır turizmini sevenler geliyor. Çivi gibi denizi bol esen rüzgarı hiç eksik olmuyor. Cumartesi akşamları bazı serseri gruplar gelse de doğallığı ile koy birçok insanı kendine çekiyor. Yaz aylarında hemen her hafta Demircili Koy’a gidip çadır kuruyoruz.

Serserilerin gürültülerinden zaman zaman rahatsız olup bir daha gelmeyeceğimizi söyleyip ayrılıyoruz. Ama Cuma günü yaklaştığında sanki otomatiğe bağlanmış gibi hazırlıklar yapıyoruz. Bir bakıyoruz yola çıkmışız. İstikamet Urla Demircili Köy ve oradan yaklaşık iki kilometre uzaklıktaki enfes koy.

Geçtiğimiz hafta 19 Kasım Cumartesi günü Ayşe’nin doğum gününü kutlamak üzere Urla’ya gittik. Nefis bir balıkçı lokantasında Çipuraları, rakıları, kalamarları ve Urla’nın enfes zeytinyağı ile yapılmış salatalarını mideye indirdik. Hava erken karardığı için saatin ilerlemiş olduğunu düşünerek lokantadan ayrıldık.

Az önce sözünü ettim ya! Baktık daha çok erken; otomatiğe bağlanmış olarak otomobilimize bindik. Nereye gittik? Doğru Demircili Köy… Oradan Eylül ayında son kez çadır kurduğumuz Demircili Koy. Yol ayrımından indikten sonra koya doğru ilerliyoruz. Koyda yoğun bir ışık huzmesi görünüyor. Beyaz ışığa şaşkınlık ile yaklaşıyoruz. Koyun bitiminde prefabrik bir bina, önünde bir araç park etmiş.

Bir süre sonra karanlığa alışıyoruz, sahile göz atıyoruz. Olmaz böyle bir şey, yıllar önce doğal sit alanı ilan edilen bu bölgede kocaman havuzlar hazırlanmış son çalışmalar yapılıyor; eli kulağında bugün yarın denize indirilecek. Bir süre sonra bu havuzların içine balıklar bırakılacak, onların büyümelerini sağlamak için de bolca yem atılacak.

Balıklar bu yemlerin hepsini yiyemeyecek ve bu yemler denizin dibine oturacak. Denizin dibi simsiyah olacak. Bu pislikler dalga ve rüzgarın etkisiyle kıyıya ulaşacak. Çiftlik sahibi belki kendi cebine ve ülke ekonomisine katkı koyacak ama! Canım Demircili Koy’ un da içine edecek.

Şimdi esas gürültüyü yaz gelince göreceksiniz, o bölgeye gelmeye başlayan çadırcılar bu manzarayı görünce çok üzülecekler; bu koyun geleceğinden endişe edecekler. Çiftlik sahibi her ne kadar havuzların bir zararı olmadığını ve sahile uzak bir bölgeye kurulacağını beyan etse de Demircili Koy eskisi gibi temiz olmayacak.

Otomobil ile her zaman çadır kurduğumuz zeytin ağacının altına gittik. Denizden dalga sesleri geliyor. Sert bir rüzgar başladı. Ardından yağmur damlacıkları sağanak yağışa döndü. Üzüntüyle sahile bakarken içimiz geçmiş. Sanki isyan edercesine mini bir deprem sarsıntısı ile uyandık.

Doğa isyan ediyor; ama elinden bir şey gelmiyor. Doğal sit alanına bakın! Önce ormanlarını yaktık yeşilini yok ettik. Şimdi de mavisini yok etme hazırlıkları var. Demircili Koy direnmek istiyor. Doğal güzelliğini hatırlatmak, kalan kısmını kurtarmak istercesine sarsıntılar gönderiyor yüreğinin ta derinliklerinden…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın