Dört ay önce, Balıkesir-Dursunbey Alaçamlar’da geçirdiğimiz nefis iki günün ardından bir sonraki gezinin planlarını yolda yapmıştık… Yıllar önce meslektaşım Engin Yavuz ile Denizli Honaz’a gitmiş, ancak Honaz Milli Parkı’na yağmur çamur nedeniyle ulaşamadan geri dönmüştük. Bu gezi içimizde uhde olarak kalmıştı.
Dönüşte mola verdiğimiz köy kahvesinde bir sonraki gezinin Denizli-Honaz Milli Parkı’na yapılmasını oybirliği ile karar altına almıştık. Temmuz ayından bugüne kadar geçen süre içinde Engin Yavuz gerekli araştırmaları yaptı. Geldi çattı yola çıkma zamanı… Hazırlıklar tamamlandı. Cumartesi sabahı Engin’i evinden aldım.
Buluşma noktası olan Güzelyalı’da bir araya geldik. Engin Yavuz, İsmet Orhon, Aykut Fırat ve ben… İsmet’in otomobili genişçe olduğu için yükümüzü bagajına ustalıkla yerleştirdik. Ufak tefek geriye kalanları ise yanımıza aldık. İzmir Marşı’yla çıktık yola. Dağ Başını Duman Almış…
Balçova’dan otoyola girdik. Doğru Aydın… Yol üzerinde kahvaltımızı ettik. Bizim üç kafadar sigaralarını tüttürdü. Ama şöyle bir sıkıntı da var. Otomobili kullanan İsmet arkadaşımız tam bir tiryaki. Üç beş dakikada bir üflüyor. Sigara tüttürüyor. Neyse diğer iki arkadaş kibar, mola verince sigara içiyorlar. Üç içene bir içmeyen. Eve dönünce Ayşe sigara koktuğumu söylüyor.
Aydın’a girdik. Bankadan para çekmek için. Orta refüje Sekoya dikmişler. Bir kaç yıl sonra cennet olur. Zaten Aydın’da kent içinde her tarafta turunç ağaçları ve üzerleri de meyvaları ile dolu. Bakıp gıpta etmedim. Çünkü geçmiş dönemde belediye başkanları İzmir’e binlerce Turunç fidanı dikti. O fidanlar şimdi meyva vermeye başladı.
Aydın’dan işlerimizi çözümledikten sonra yola koyulduk. Güzellikleri izleyerek Boğazlıyan üzerinden Denizli’ye ulaştık. Uzun süredir görmediğimiz meslektaşımız Osman Ülkü ile sarmaş dolaş olduk. O’nun Denizli Haber Ajansı’nda göreve başladığını öğrenince sevincimiz ikiye katlandı.
Neyse Denizli’nin ünlü marketlerinden birine girip alışverişimizi tamamladık. Marketin içinde dön dolaş rakı yok. Sonra gözümüz kasalara ve kasiyerlere gitti. İlginç bir uygulama var markette, bir türbanlı bir türbansız kasiyer çalışıyor. Tabiî ki burada rakı olmaz. Bir kaç bakkal gezdikten sona rakı işe de tamam. Honaz Dağı’na tırmanmaya başladık.
Orman girişinde bir levha ve üzerinde Honaz Dağı Milli Parkı yazıyor. Levhanın gösterdiği yolu izleyerek saat 17. 00 gibi yaklaşık 2 bin metre yüksekliğe ulaştık. Her taraf bembeyaz zirveye kar yağmış. Biraz kar topu oynadıktan sonra kamp kuracağımız alanı bu kez oyçokluğu ile seçtik. Aykut Fırat çekince koydu. Babası emekli albay ya bir bildiği varmış demek ki!
Otomobilden çadırları çıkardık. Malzemeleri yaydık. Bir yandan çadırları kuruyoruz. Ben bir yandan odun, çalı çırpı topluyorum. Çünkü 2 bin metrede geceleri çok soğuk olur. Kasım ayında daha da soğuk. Yeterli yakacak topladıktan ve ateş yakacak yerin belirlenmesinden sonra artık yerleşiyoruz. Bu arada Engin çadırın kurma demirlerini unutmuş. Otomobilde kim yatacak tartışması sürüyor İsmet ile aralarında.
Güneş battıktan ve hava da iyice karardıktan sonra bir korna sesi ile irkildik. Asfalt yolda bir askeri araç içinden biri rütbeli üç kişi indi. İlişkileri Engin Yavuz yürüttüğü için sözcümüz olarak yanlarına çıktı. Bir kaç dakika süren görüşmenin ardından yanımıza gelen Engin Yavuz kötü haberi ulaştırdı. Çadırları sökeceğimizi ve bu bölgenin askerlere ait olduğunu söyledi.
Kendi ülkemizin sınırları içerisinde ve milli parkımızda çadır kurma ve kamp yapma hakkı böylelikle elimizden alınmış oldu. Denizli-Honaz Dağı Milli Parkı’nda askerlerin mini darbesi ile çadırlarımızı karanlıkta sökmek zorunda kaldık.
Tekrar 2 bin metre yolu geri döndük. Asfalt yola yakın bir yerde ormanlık alanda üç yüz yaşında olduğunu tahmin ettiğimiz iki Çınar ağacının altında yine çadırlarımızı kurduk.
Güzel bir gece geçirdik. Ateşimizi yaktık, kadehleri tokuşturduk. Mini darbeyi bir anda unuttuk. Hava iyice kararınca çadırlarımıza çekildik. Sabah erken saatlerde kalktık güzel bir kahvaltı, ardından doğru Honaz şelaleleri ve orada çay keyfi.
Yolumuzun üzerindeki Buldan’a uğramadan olmaz. Güzelim elişleri satılıyor yüzlerce dükkanda onlardan da satın aldık. Kenti turladık. Buldan Gölü harika ve görülmesi gereken yerler. Köy yollarını izleyerek, Alaşehir üzerinden İzmir.
Şunu unutmadan geçmeyelim, Aykut Fırat zirvede hava radarlarını görmüş ve bu nedenle de kamp kurmamızı istememişti. Söylediklerinde de haklı çıktı askerler bize izin vermedi. Gitmek isteyenlerin kulağına küpe olsun.
Ama neden levha var ve neden zirveye kadar asfalt yol yapılmış ve neden adı Honaz Milli Parkı konulmuş ve neden konaklamak yasak halen anlamış değiliz! O güzellikleri insanlar nasıl görecek ve nasıl yararlanacaklar?
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.