Brövenin üzüntüsü ile sosyetik şaşkınlık!

Başlığı görenlerin yüzündeki merakı görmek isterdim. Biliyorum ki, merakla karışık “ne demek istiyor” şaşkınlığını yaşıyorsunuz. Ama bana da hak verin. Artık “malum” sebeplerden dolayı günlük yazamıyor olmanın sıkıntısıyla, hafta içinde yaşanan bence de çok önemli konular arasında “gündemden düşmemesini” dilediğim bir ulusal bir de yerel sorunu yazmak, ama mümkün olduğunca kısa yazmak mücadelesi içindeyim.

Umarım şimdi anlaşılmışımdır!

Önce 29 Ekim…

Sonra 10 Kasım…

Birinde yürek dolusu coşkumuz ve bayramımız diğerindeyse yine yürek dolusu özlemimiz ve de anmanın verdiği burukluk…

Ama yine de ikisinde de ortak bir burukluk var. Hem 29 Ekim’de hem de 10 Kasım’da?

Neden ama Paşam?
Bildiğiniz “tiplerin” Ata ile ilgili yazıp söyledikleri şaşırtmıyor da, benim gibi çevresindekilerin “militarist gazeteci” diyecek kadar damgaladığı birinin yaşadığı hayal kırıklığını bir düşünün. TSK ile ilgili düşüncelerimi, Hilmi Özkök Paşa değiştirecek değil ama, yine de Gazi Paşa’mın o Kocatepe figürünü ben brövelerde görüyor, fark ediyordum. Bröve üstündeki bayraklı Gazi başının da farkını biliyorum. Benim gibi milyonlarca yurttaşın yüreğindeki sızıyı hissedemedi ya koskoca Özkök Paşa… Hissedemedi ya koskoca Büyükanıt Paşa… Brövelerle ilgili hiçbir yurttaş, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni değil de Genel Kurmay Başkanı’na sitem ettiğini de anlamadı paşalar! Oysa her aklı başında yurttaş TSK ile Genel Kurmay politikalarını ayıracak kadar hassastır. Hürriyet Gazetesi’nde o pazartesi günü yayımlanan haberin Internet baskısında, haberin hemen altındaki yurttaş yorumlarını, demek Paşamın basın danışmanları iyi okumamış. Demek yurttaşın, yürek sızını, bu kez Özkök Paşa yüreğinde hissedememiş. Hani insanın inanacağı geliyor usta Çölaşan’ın satırlarına.

Ya o kadar bekledikten sonra yapılan açıklamaya ne demeli? İki gözümüz bebeğimiz, tek sigortamız, güvencimiz ordumuzun, halk hassasiyetine verdiği yanıtın anlamı nedir? Sanki sıradan bir açıklama yapılıyormuş gibi bir duyguyla kaleme alınmış tamamen “sıradan” ve işin asıl yanıt verici boyutuna girilmeyen ve yine “Atatürk’ü en iyi asker korur” kokusu verilmiş, sanal aromalı bir açıklama işte. Ya Genel Kurmay sürecin farında değil ya da bizler için zaman artık çok geç!

Ben başka milletleri bilmem. Ora ülkelerinin milli hassasiyet noktaları beni ilgilendirmez. Ancak benim hassasiyetlerimi anlamayan, hafife alan, değiştirmeye çalışana da sert tepki koymak görevimdir. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmanın Grekleri, sadece vergi vermek, oy verip yanılmak ve erkeksek askere gitmek değildir. Hiç değildir hem de… Yanlış yapanın makamı, şanı, şöhreti, rütbesi ne olursa olsun “karşı durmak” asıl görevdir. Bunu yapmayanın, 29 Ekim’de kutlama yapmaya da hakkı yoktur. Zaten milli yozlaşma sürecini son 25 yıldır yaşayan bizlerin, ödediği bedeller ağır ve dayanılmazdı. Bir de gözbebeğimiz ordumuzun, göğsünden sembolik bile olsa çıkardığı Mustafa Kemal figürü, sabır taşını çatlatan darbe niteliğinde olmuştur. Genel Kurmay’ın yaptığı açıklamayı “yok saymak” mı gerekir yoksa tepkileri fazlalaştırıp, ordumuza nasıl sahip çıktığımızı göstermeli miyiz?

Ben Kara Kuvvetleri aslanlarının göğsünde o Kocatepe’yi ve Mustafa Kemal’imi yeniden görmek istiyorum. Ben tarihin en şanlı milletinin ferdiyim. Ordumla gurur duyuyorum. Yanlışı fark etmek ve dönmek büyük erdemdir. Biliyorum ki, ordumun “bugünkü” paşaları da erdem sahibidir. Ve Büyük Türk Milleti erdem gösterenlerin hatalarını af edip, her zaman bağrına basmıştır! Bilmem anlatabildim mi?

Sosyetiğe mi gidelim, ötekine mi?

Gerçekten de İzmir’de yaşanan bu acayip sıkıntının nasıl çözümleneceği belli değil. Bir yandan İzmir’in sürekli ivme düşüklüğünü, birlikteliksizliğini yaşaması bir yana şu Pazar yerleri kavgası da anlaşılır gibi değil. Konuşması ve çalışması gerekenlerin suskunluğu ise, ortamın “kurtlar vadisine” dönüşmesine çeyrek kaldığını gösteriyor ne yazık ki.

Açıkçası bu Pazar kavgası beni korkutuyor. Rant hırsının, nasıl en insani özellik olan diyalogu yok ettiğini görüyoruz çünkü. Mehmet Ali Susam’ı tanıyorum. Zekeriya Mutlu’yu, Ekrem Demirtaş’ı, Cevat Durak’ı, Necati Ortabaş’ı hep tanıyorum. Hatta bazı “Sosyete” ilgililerini de tanıdım. Hiçbirinin uygar olmadığını söyleyemem. Hepsi de konuşmayı, tartışmayı, doğruyu yaşamayı bilen insanlar.

Peki neden bu tepki?

Ne oldu böyle?

Neden kimse halka sormayı düşünmüyor?

Kayıt dışı ne demektir?

Demirtaş ile Susam’ın; Ortabaş ile Durak’ın “kayıt dışı” ile mücadele derken kastettikleri farklı şeyler mi?ı

Eğer ortada ciddi bir kayıt dışı durum varsa, neden İzmir Valisi, Defterdarı sessiz? Tüketicinin alenen kazıklandığı doğruysa neden Sanayi Ticaret Müdürlüğü suskun?

Esnaf Odası’na bağlı pazaryerleri Belediyeler tarafından, maliye tarafından denetleniyor mu? Tekstil, oyuncak, parfümeri, bijuteri ürünleri mevcut esnaf pazarlarında yok mu? Cevat Durak daha açık neden konuşmadı? Susam Başkan, başka şeyler mi söylemeye çalıştı acaba? Demirtaş ile Susam arasında “kayıtdışı ekonomiye” ortak savaş kararı var mı?

Her duyduğumu yazamıyorum!

Her duyduğumu konuşamıyorum!

Ama bildiğim bir şey var ki, adı ister sosyetik olsun ister başka bir şey; eğer belediyeler ve devlet kurumları “doğru dürüst” çalışsaydı bu kavga olmazdı. Öyle paralar duyuyorum ki millet, “Kemal Unakıtan, bir hafta İzmir’de kalsa ve konuştuğu gibi de çalışsa, belki Türkiye borçlarının önemli bir kısmı ödenecek! Hele Zekeriya Mutlu’nun suskunluğunu hiç anlamıyorum!

Mevcut tüm pazaryerleri ile ilgili “sil baştan” çalışmaya ihtiyaç var belki. Belik imar planlarında olmadığı halde Pazar kurulan yerlere “gereği” yapılmalı tüm İzmir’de. Susam uzun bir süredir hipermarketlere arşı ortak mücadele işbirliği öneriyor. Ama yeterli desteği göremiyor. Tam bu sırada Cevat Durak bazı oda başkanlarının hipermarketlerle ortak olduğunu söylüyor. Birleştiriyorum, Susam’ın “yalnızlığının” nedeni net olmasa da beliriyor gözümün önünde.

Diyorum ya, Susam da, Durak da, Demirtaş da, Ortabaş da haklı belki. Ama İzmir “bir3 değil. Hep İzmir kazanıyor ama İzmir harcayamıyor!

Çok şey biliyorum ama zaman o zaman değil. Yazamam, özür dilerim! Fakat şunu bilin ki bazen en doğru bildiğimiz yanlış; yanlış bildiğimiz ise doğru çıkabiliyor. İnanmayan tarihe baksın!

hasantahsink@gmail.com
sabahresimleri@hotmail.com
hasantahsink@haberx.com

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın