1941’den 1946’ya Türkiye’nin Yunanistan’a insani yardımları 2022-08-12 11:00:00
Yazar: Uzm. Dr. Metin Özer
İkinci Dünya Savaşı'nda Yunanistan'a ilk olarak Ekim 1940'ta İtalyanlar saldırmış, sert bir direnişle karşılaşmışlardı. Hitler Balkanlar'ı kontrol altına alabilmek ve İtalyanları desteklemek için ordusunu Yunanistan'a yönlendirmiş, 1941’in Nisan ayında işgal başlamıştı. Yunan halkı Almanları destekleyenler ve onlara karşı direnenler olarak bölünmüşlerdi.
İşgal çok sert olmuş, karşı koyanlar sorgusuz sualsiz kurşuna dizilmeye başlanmıştı. Alman ve İngiliz denizaltıları ile savaş gemileri Yunanistan’ı ablukaya aldığı için yardım gelmesi mümkün görünmüyordu. Almanlar ve Yunan isyancılar neredeyse tüm yiyecek maddelerine el koyarak, halkı açlığa mahkum etmişlerdi. Sokaklardaki kedi köpekler bile kasaplık olmuşlardı. [1]
Savaşın başlamasından itibaren yaklaşık 300 bin kişi Yunanistan’ı terk etmiş, 25 bin kişi açlık ve Almanların zulmünden Türkiye’ye kaçmışlardı. Yunan halkının imdadına 1919-1922 yılları arasında topraklarını İngilizlerin kışkırtmasıyla işgale kalkıştıkları Türkiye yetişmişti. Ege adalarından karşı kıyıdaki Anadolu şehir ve kasabalarına bidonların, kalasların üzerinde geçmeye çalışanlar vardı. Sahiller denizi geçmeyi başaran kaçaklar ve kıyıya vuran cesetlerle dolup taşıyordu.
Kuşadası’na gelenlere başta Hasan Reis ve oğlu Ali Bey olmak üzere tüm kasabalılar yardım etmeye çalışıyordu. Türk halkı hiç düşünmeden bir lokma ekmeğini gelenlerle paylaşıyordu. Türkiye de açlık tehlikesi yaşamasına, Kızılhaç’ın tehlikeli bulup yardımları durdurmasına karşın, Türk Kızılay’ı binlerce ton yardım malzemesini, mayın ve bombalanma tehlikesini göze alarak Kurtuluş Gemisi ile İzmir’den Yunanistan’ın Pire limanına gönderiyordu. Yunanlıları açlıkla terbiye etmeye çalışan Nazi Almanya’sının yaptığı yardımlardan dolayı Türkiye’yi de hasım olarak görmesi an meselesiydi.
Kurtuluş geliyor
13 Ekim 1941 sabahı, Atinalılar açlıktan ve işgalden bitkin bir şekilde Pire limanında toplanmışlar, Türk bayrakları sallayarak Türkiye'den erzak dolu gelen Kurtuluş gemisini beklerken, "Kurtuluş geliyor, Kurtuluş geliyor! (Έρχεται το Κουρτουλούς!) sesleri limanda çınlamaya başlamıştı. [2]
Kurtuluş’un mürettebatı gemi mezarlığına benzeyen bir liman görünce dehşete düşmüştü. Liman bombalanmış olduğundan Kurtuluş binlerce Atinalının yardım için saatlerce beklediği karaya ulaşmak için enkaz kalıntılarından geçmekte zorluk çekti. Kurtuluş'un mürettebatı açlık görüntüsünden o kadar etkilenmişti ki dönüş için sakladıkları yiyecekleri bile halka verdiler. Kurtuluş'un mürettebatı, Pire'ye yapılan her yolculukta bir öncekinden daha kötü bir durumla karşı karşıya geldi.
Kurtuluş’un Pire limanına yaptığı dört seferde, Atina'daki açlık sorununu tamamen çözmeye yetmese de gemiyi bir efsane haline getiren toplam 7 bin 100 ton yardım taşıdı. "Kurtuluş" beşinci son ve ölümcül seferini yaptığı gün 2 bin ton daha yardım taşımıştı. 20 Şubat 1942'de Marmara Denizi'nde şiddetli bir fırtına nedeniyle kayaların üzerine karaya oturup batarken, 36 kişilik mürettebatın tümü kurtarılmıştı. Bu bölgeye “Kurtuluş Burnu" (Cape Kourtoulous) adı verilmiş, Yunanistan'a yapılan insani yardımlar 1946 yılına kadar diğer Türk gemileriyle devam etmişti. [3] Yunanlılar, kıyılarına yiyecek taşıyan her gemi için haykırmışlardı: "Kurtuluş geldi! (Έφτασε το Κουρτουλούς!)".
Hasan Reis ile Ali Bey unutulmamalı
Yunanistan’dan kaçanlara bir yardım eli de Kuşadası’ndaki Hasan Reis ve oğlu Ali Bey’den uzanmıştı. Baba ile oğlunun hayat hikayelerini ve yaptıklarını Ali Bey’in yeğeni 1946 doğumlu Hasan Fuat Hepişeri’den, kent gözlemcisi ve araştırmacı yazar Orhan Beşikçi ile birlikte dinledik. Hepişeri’nin diğer aile fertlerinden de temin ettiği belgeleri, fotoğrafları ve bir araya getirdiği kaynakları 02 Ağustos 2022 günü inceleme fırsatımız oldu. Bu kaynakları derleyerek Eylül ayı başlarında İzmirlilere sunacağız. Hepişeri’nin anlattığına göre “Hasan Reis ve Ali Bey, Sisam’a takalarla yiyecek taşıyor, kaçmak isteyenleri Kuşadası’na getiriyor ve himaye ediyorlardı”. O günlerde Çeşme’de, Urla’da, Foça’da, Ayvalık’ta, Bergama’da, İzmir’de, İstanbul’da ve daha birçok yerde benzer çabaları gösterenler vardı.
Hasan Reis, 1898 yılında 18 yaşında iken vatan toprağını korumak için Girit Kandiya’daki direnişe katılmıştı. İşgalci güçlerden olan İngilizler suçladıkları 17 Türk’ü sözde yargılayıp, idam etmesi üzerine, kaçarak Kuşadası’na yerleşmişti. Hayatını balıkçılık ve taka kaptanlığı yaparak kazanırken, kendini Kurtuluş Savaşının ortasında bulmuş, Kuva-yı Milliye için deniz yoluyla silah kaçırmaya başlamıştı. İkinci Dünya Savaşı patladığında ise Kuşadası’ndaki yağ fabrikası Yunanistan’ın her bölgesinden ve ticaret yaptığı Sisam (Samos) adasından gelen kaçaklara kucak açan bir merkez haline gelmişti. Hasan Reis 1943’de ölünceye kadar yardımlarını sürdürmüştü. 1941’den itibaren oğlu Ali Bey ön plana çıkmıştı. Yunanistan’dan kaçanlar Türkiye üzerinden İngilizlerin Mısır’daki kamplarına götürülmüşlerdi.
Bu kaçaklardan birçoğu Hasan Reis ve Ali Bey’e mektuplar yazıp, teşekkür ediyor, aldıkları borçları en kısa zamanda ödeyeceklerini belirtiyor, yakınlarına da yardım etmelerini, ailelerine mektup, resim veya para ulaştırmalarını istiyorlardı. Bu yüzlerce mektubun her biri çok kıymetlidir. Günümüz alfabesiyle Türkçe, Latin harfleriyle Yunanca, tamamen Yunanca veya Fransızca yazılmış olanlar vardır. Bu mektuplara göz attığımızda büyük bir dramın yansımalarını ve Ali Bey’in yaptığı iyilikleri görürüz.
Ali Denizel’e Yunan hükümeti tarafından verilen saat
Hepişeri bu samimi mektuplar dışında, Ali Denizel’e hizmetlerinden dolayı Yunan hükümeti tarafından verilmiş bir saatten bahsetti. Saatin Atina’daki bir müzede olduğunu öğrenince “neden ailesinin elinde olmadığını” ısrarla sordum. Cevabı, 18 Mart 2006’da Hürriyet Gazetesi'nin “Bir kahramanın ve bir saatin öyküsü” başlıklı yazısında buldum. [4] Saati iade etmişti. Ali Bey’in Türk Yunan dostluğu için gösterdiği bunca çabaya karşılık kırgınlık yaşadığı görülmektedir. Bugünlerde de Yunanistan’da bazı çevreler İzmir’in Yunan işgalinden kurtulduğu gün olan 9 Eylül 1922’nin 100. yıldönümünde çeşitli etkinliklerle eski yaraları tekrar kanatma, kırgınlıklar yaratma çabası içersindedirler. Selanik veya Atina’nın değil de Yunan ordusunun İzmir’e çıktığı bölgedeki yapıların görünümünün 1922 öncesine benzetilmesi hayalini görenler vardır.
İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi işgalini desteklemiş bazı kişilerin ardılları 9 Eylül 2022’de bile Megali İdea (Mεγάλη ιδέα - Büyük Yunanistan) rüyası peşindedirler. Küçük bir azınlık olmalarına karşın emperyalistler tarafından desteklendiklerinden sesleri daha fazla duyulmaktadır. Atina’nın Pire Limanına Kurtuluş gemisinin gelmesini bekleyen aç insanlar vatanseverlik maskesinin arkasına saklanan karaborsacıların ikiyüzlü saldırılarına maruz kalmışlardı. Bugün de bazı çevreler bu tutumlarına devam ederek, Türk halkının kendi zor şartlarda olmasına karşın Yunan halkına verdiği desteği karalamaya çalışmaktadırlar. Yardım malzemelerinin sadece İstanbul’daki Rumlardan geldiği veya Türklerin Nazilerle işbirliği yaptığı propagandası yapılmaktadır.
Yunan çocuklarının İkinci Dünya Savaşı sırasındaki akıbetine uğrayarak, 2 Eylül 2015’te Bodrum sahiline cesedi vuran Suriyeli Aylan bebek unutulmamalıdır. Türk ve Yunan halkları emperyalist kışkırtmalara kapılmadan, geçmişteki acıları tekrar çekmeden, iyi ilişkiler ve barış içersinde yaşamlarını sürdürmelidir. Çocukların ölmemesi, açlık ve sefalet içersinde öksüz, yetim kalmamaları için çaba sarf edilmelidir.
Kaynaklar:
1- https://terrapapers.com/i-alithini-etii-tou-limou-stin-katochi/
2- Ανδρέου Άννα, Ta Nea, 16 Eylül 2006.
3-https://elefthero.net/viewtopic.php?t=10078&start=50
4-Yorgo Kırbaki, Bir kahramanın ve bir saatin öyküsü, Hürriyet Gazetesi, 18 Mart 2006.