Anafartalar Caddesi Çorakkapı- Mezarlıkbaşı güzergahında İzmir’in markalaşmış kasapları, bakkalları, lokantaları, lokmacıları, fırınları, helvacıları, turşucuları, çorbacıları, köftecileri, pastaneleri ve meyhaneleri bulunurdu. Bölgenin yerleşik insanları dışında Karşıyaka Alsancak, Güzelyalı ve İzmir’in bir çok yerinden tarihi caddeye alış verişe gelinirdi. Cadde üzerinde sağlı solu yer alan küçük esnaf meyhaneleri balıkçılar, manavlar, Çiçek Pasajı’nı aratmayacak görüntü sergilerlerdi.

Oteller Sokağı girişinde İş Bankası’nın bulunduğu Şeyh Mustafa Aziz Efendi’nin kurduğu dergahın haziresi zamanla kaldırılıp, Müveddet Salonu adıyla içkili eğlence mekanına dönüştürüldü. Dergahın harem selamlıklı konağının bodrum katında faaliyet gösteren “Kalender Meyhanesi” gençlik yıllarımda ziyaret ettiğim ilk İzmir meyhanesiydi. En etkileyici tarafı dekorunda Helenistik ve Roma dönemi izlerinin olmasıydı, meyhane mahzen görünümündeydi.

İki kişinin birbirlerine yol vererek geçebileceği ayaküstü içki içilebilen, tek tekçi Doğan ve Turhan Birli kardeşler sabah dükkânın önünde mangal yakar, köfte, piyaz, kokoreç, zeytinyağlıları vitrine dizmeye başlayınca öğlen müşterileri birer ikişer gelmeye başlarlardı. Bir zamanlar dillerden düşmeyen, bestesini İsmet Nedim’in yaptığı, Gönül Yazar, Zeki Müren, Behiye Aksoy, Müzeyyen Senar olmak üzere bir çok ünlü sanatçının plaklara okuduğu hafızalara kazılmış unutulmaz “Agora Meyhanesi” şarkısının güftesini yazan şair Dr. Onur Şenli, “O gün Anafartalar Caddesi’nde Kokoreççi Doğan’ın meyhanesine gidip efkar dağıttım, meyhane sonrası şiiri gece geç saatlerde Mersinli’de yazdım” demişti…

Anafartalar Caddesi’nde 54 yıldır faaliyetini sürdüren Hayyam Meyhanesi’ni “kıvırcık” lakaplı kurucusu dostum Ekrem Toprak’a, “Bana meyhaneni anlat” dedim, bakın nasıl anlattı:
“Hayyam Meyhanesi’nin aşçısı, garsonu, patronu bendim. Mevsim balıklarını müşterinin tercihine göre ızgara, tava veya buğulama olarak pişirirdim. O yıllar balık bol, trança, mercan, levrek, çipura, sardalye ne ararsan vardı. Vitrine balıkları, zeytinyağlı ve ızgaraları özenle yerleştirip müşterilerimin beğenisine sunar, hazırladığım mezeleri azar azar servis ederdim. Balıkçım sipariş ettiğim balıkları getirir bazen ben Urla’ya bizzat kendim balık almaya gider, hazır gitmişken İskele’de meyhaneci Rebeka’nın dükkânına uğrardım. ‘Meyhanende neden tabak kırdırıyorsun?’ dediğimde, ‘Kuzum insanlar birbirini kıracağına tabak kırsın’ derdi.

Servisimi yaptıktan sonra geri geri gider, asla müşterime arkamı dönmezdim. Meyhanemde her gün değişik mezelerim olurdu, masada son kadehler yudumlanırken marulun göbeğini tabağa koyup yanında limonla beraber müessese ikramı olarak sunardım. Masadan masaya tatlı muhabbetler zıtlaşmaya giderse buna izin vermez, tedbirini alıp uyarılarda bulunur, alkol duvarını aşan müşterimi taksiyle evine gönderirdim. Masalardan mevsim çiçekleri, zambak, gül, karanfil, nergis eksik olmazdı. Boşnak lakaplı bir kabadayı vardı, nargile eşliğinde bir yetmişlik arkasından bir de tek içerdi, mezesi yoğurt kaymağı ve burma tatlısıydı. Hemen hemen her müşterimin ne içip yiyeceğini bildiğim için kendilerine sormadan servis yapardım.

Hayyam Meyhanesi günümüzde aynı titizlikle Meyhaneci Nihat Sezgin tarafından işletiliyor. Günümüzde caddede üç meyhane kaldı, tektekçi Doğan Birli ile adlarını bir yere not ettiğim yazılmayı bekleyen başka meyhane ve meyhaneciler var, caddeden kimler geldi kimler geçti.
Fotoğraflar: Onur Şenli arşivi, Atilla Özdemir, Zafer Gazi Tunalı
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.