İzmir, İzmir’in tarihi ve İzmir’de tarih yazımı üzerine – 5

Şimdiye kadar İzmir ile ilgi yayınlarda kente dair bilgilerin nasıl yanlış olarak dolayıma sokulduğu üzerinde durduk. Bu yazıda iki kavram üzerinde durmakta yarar olduğunu düşünüyorum. Bu iki kavram da, İzmir’i tanımlarken veya İzmir’e sıfat ekleme ihtiyacı duyulduğunda sıklıkla kullanılan iki kavramdır: Levanten ve Kozmopolit.

Aslında her iki kavram da birbiriyle iç içe geçmiş; zaman zaman birbirinin yerine kullanılmıştır. Kozmopolit İzmir veya Levanten Şehri İzmir. Bu kavramların 19. yy’da Batılılar tarafından kullanıldığını ve bu kavramların Osmanlı’nın çok milletli yapısını anlamaktan çok Batı’nın tanımlama ve kavramlaştırma merakından kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Kendi üzerine bilgi üret(e)meyen toplumlar tanımlanmaya ve kavramlaştırılmaya mahkûmdur, düsturundan hareketle; bu kavramlaştırma zaman içinde o toplum tarafından da kabul edilir noktaya gelmişse vay ki ne vay!

Bu iki kavramı hatta bir üçüncü kavram olan “19. Yüzyıl’da İzmir’in bir Rum/Yunan şehri olduğu” savını ileri sürenler kenti kendi bakış açılarından tanımlamaya çalışmışlardır!

Bunu yaparlarken, büyük ölçüde, kentin Hıristiyan geçmişinden ve Greko-Romen izlerinden dolayı yapmışlardır. Bunun üzerine 1830’lardan itibaren kente akın akın gelmeye başlayan Fil Helen Batı Avrupalı serüvenciler, aydınlar, tüccarlar, kültür ve din adamlarının karışımını da ekleyince tanımlama tamamlanmıştır. Bu dillerin, dinlerin ve kimliklerin harmanını da tanımlamak gayet kolay olmuştur: Levanten Şehri – Kozmopolit Şehir!

Hemen kısaca belirtmeliyim ki; bu iki tanımlama da köksüzlüğe işaret etmektedir.

Kozmopolit ile başlayalım. Kozmopolitizm, 19. Yüzyıl Avrupası’nda Aristokrasi’ye karşı burjuvazi tarafından geliştirilmiş bir kavram ve bir karşı duruştur. Aristokrasi’nin yüzyıllara dayalı geleneği, asaleti ve unvanı karşısındaki yükselen sınıf burjuvazinin tepkisidir. Kozmopolitizm, tarihte, kendi geleneklerini korumaktan gurur duyan seçkinler, aristokratlar ya da yönetici sınıflardan ziyade kendilerine yeni ve geniş ufuklar arayan alt sınıflar arasında gelişmiştir. Kozmopolitlik, feodal yükümlülüklerden, unvanlardan ve kendisine miras kalan bir servetten yoksun olan burjuva sınıfı arasında yaygınlık kazanmış bir yaşam tarzıdır. Kozmopolit kısaca köksüzdür, meçhuldür ve yabancıdır.

Gelelim Anadolu’nun dolayısıyla da İzmir’in halklarına; Rum, Ermeni, Yahudi ve Türk. Bunların hepsi de geleneklerine bağlı olarak yaşayan, itikatlarını günlük yaşamında uygulayan insanlardır. Osmanlı’nın cemaat anlayışı içinde zaten farklı da olamazdı. Dolayısıyla bu insanların ve toplulukların ne kozmopolitlikle ne de kozmopolitizm ile bir ilintisi yoktur ve olamaz.

Burada eğer bu döneme ilişkin bir tanımlama yapılacak olursa -ki zaten yapılan da odur- İzmir’in bugünkü Alsancak ile sınırlı tutabileceğimiz Frenk Mahallesi’nin kozmopolitliğinden söz edebiliriz. Zaten bu durum da Orhan Kurmuş’un kitabında mükemmel ifadesini bulan “Emperyalizm’in Türkiye’ye Girişi’ne” tekabül etmektedir. Özellikle 1830 Yunan bağımsızlığından sonra ve Fransa’nın yurtdışına çıkış harçlarını ortadan kaldırmasından sonra kente ve yöreye akın eden Batı Avrupalılar üzerinden yapılmış bir tanımlamadır bu. İzmir’in bu uzun yüzyılına ilişkin yüzlerce, binlerce yazı, makale bulmak zor değildir.

Şu iki örnek 19. yy. İzmir’inin Batı’da nasıl algılandığı konusunda bize fikir verir:

“…Adetlerin büyük çeşitliliği yüzünden sonsuz bir hürriyet içinde yaşanır. Kimseyi hayrete düşürmeden her şey yapılabilir. En tuhaf olan şey bile bu büyük manevi anarşinin içinde fark edilmeyebilir.”

“…İzmir’de karşılaştığım çok sayıdaki aydınlanmış insan İzmirlilerin bilim ve sanattan anlamadığından yakınıyordu. Fakat aynı insanlar da diğer yandan, ‘Başımızın üstünde nefis bir güneşimiz ve tam anlamıyla özgürlüğümüz var.’ diyebiliyorlardı. Her milletin kendine özgü özgürlük anlayışı oluyor. Örneğin, İngilizlerin özgürlük anlayışı, çevresindeki her şeyi kapsayan özgürlüktür. Özgürlüklerin sınırsız ve kuralsız yaşandığı bir ülke bir İngiliz için en kötü barbarlık olarak görülür.”


Buradan hareketle Osmanlı Dönemi’nde İzmir’in Batı’nın gereksinimleri doğrultusunda işlevsellik kazandığını kentsel olarak bu gereklere göre şekillendiğini toplumsal ve kültürel olarak da bu gereklere göre belirlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu kentsel ve toplumsal olarak şekilleniş İzmir’in bu döneme damgasını vurmuş; burada zaman içinde köksüzleşerek, yabancılaşarak ve meçhulleşerek kozmopolitleşen kitle kural tanımaz özgürlük içinde yaşarken, yerli kitleye Batılılaşmanın bu olduğu algısı seçenek olarak kalmıştır. Yerli kitleden bu kozmopolit yapıya geçenler kendilerini Batılılaşmış olarak algılamaya başlamışlardır.

İzmir’in kozmopolit yapısı (Frenk Mahallesi) içinde gerçekleşen her şey İzmir’in biricikliğine ve öncülüğüne referans teşkil eder olmuştur. Bu kural tanımazlık içinde gerçekleşen her şey İzmir’e ve İzmirliye özgü olarak algılanmaya başlamıştır. Bu yapı, tarihin bir döneminde İzmir’in konumundan kaynaklanan ama İzmirli’den bağımsız olarak gelişen bir sonuçtur. İzmirli bu sürece dahil olmuş, İzmir’in bu şekillenişinde sadece öteki olarak rol almış ve kendisinden talep edilen iktisadi rolü yerine getirmiştir. Bu duruma mesafeli duran kesimler dahi kentin bu yapısından etkilenmişler, nimetlerinden yararlanmışlar ve geç de olsa kentin ticari yaşamına dahil olmuşlardır.

Bu yapı için İzmir’e hiç gelmediği halde İzmir için şiir yazan Viktor Hugo’nun dizeleri sembol haline gelmiş/getirilmiş ve bu yapının algılanmasında perde vazifesi görmüştür.

Söz geldi Levanten kimliğine; onu da bir sonraki yazıda değerlendirelim.

Related Images:

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın