25 Haziran 2009 Perşembe günü Akşam Gazetesi’nde yazdığınız köşe yazısı (*) nedeniyle dört gündür üzüntümden gece gözüme uyku girmedi. Şimdi yazınızla ilgili içimi kemiren düşüncelerimi iletmezsem uykusuz gecelerim bir süre daha süreceğe benziyor.
Yazınızın beni bu kadar etkilemesinin ana nedeni; küçük bir kız çocuğunun annesi ve babasının işkence görmemesi için dua ettiğini bildiğinizi belirtmişsiniz yazınızda. Sizin de o endişeyi yüreğinde hissetmiş 80’li yılların küçük kız çocuklardan biri olduğunuzu biliyorum.
Bakın şimdi 80’li yıllarda sizin gibi küçük bir çocuk olan, o günkü koşullar nedeniyle anne babasından ayrı düşmüş ve kime kızıp kime küseceğini şaşıran, kimselere anne babasının adını söyleyemeyen 6 yaşında küçücük bir erkek çocuğunu tanıyorum ben de. O da sizin gibi İzmirliyidi.
Onun annesi de, boş tencerelerle miting yapanlara katılıp işsizlik ve pahalılığı protesto ettiği için, sizin anneniz gibi, kadınlara eşit işe eşit ücret, çocuklara süt, çalışanlara sendika ve grev hakları istediği için,12 Eylül darbecileri tarafından evleri basıldı. İşsiz kaldılar, evsiz kaldılar. Doğup büyüdükleri, çok sevdikleri memleketleri İzmir’i terk ettiler.
O küçücük oğlan çocuk niçin annesinin adını saklamak zorunda kaldığını, niçin evlerine gidemediklerini, çok sevdiği oyuncağı kepçeli kamyonunu niçin yanında götüremediklerini, niçin çok sevdiği anneannesinin yeni taşındıkları evlerini bilmediği ve evlerine gelemeyeceğini anlayamadı yıllarca.
Ne kadar tanıdık bir çocukluk bu sizin yaş kuşağının. Bu kuşağın acı çekmiş anne babalarıyla ortak tarihe sahip çocuklardan biriydiniz siz de.
Siz ki genç kızken anne babanızın ve onların arkadaşlarının bu ülkede demokrasi ve insan hakları olsun, barış ve özgürlük, eşitlik ve adalet olsun diye düşüncelerini söyledikleri, düşünceleri doğrultusunda eylem yaptıkları için ”suçlu” olduklarını anlıyor ve saygı duyuyordunuz.
Şimdi ne değişti de olgun yaşınızda, tıpkı sizin anne babanız gibi düşünen insanları suçlu ilan eden, hapislere atan, işkenceler yapan, yargısız infaz, cinayetler ve gözaltı kayıpları ile kökünü kazımaya çalışan demokrasi düşmanları sizin “amcanız “olabiliyor, nasıl “darbeci amcaları rahat bırakın” diyebiliyorsunuz Yüreğim daralıyor. Siz benim tanıdığım çocuk musunuz, ne yaptılar size, sizin anne babanızın onurlu geçmişine saygınıza ne oldu?
Amerika’da, İngiltere’de okudunuz, batılı demokrasileri öğrendiniz, bizim gibi darbelerle debelenen geri kalmış ülke insanlarının demokrasi mücadeleleri size pek demode mi gelmeye başladı?Yoksa Ankara’nın yüksek iktidar çevrelerinde başınız mı döndü, başbakanlık himayelerinin sıcak halveti mi üstünüze basan? Kırıcı sözlerle sizi incitmek, aşağılamak değil niyetim. Ama bilin ki çok kırıldım, bizim çocuklarımızdan olduğunuz için.
“…geçmişi unutun, darbeci amcaları rahat bırakın” görüşleriniz yanlış olmaktan da öte bu memleketin namuslu insanlarının hakkını çiğnemek, asıl suçluları aklamak anlamına geliyor. Cumartesi Anneleri duymasın sizi, içleri sızlamasın bu amca muhabbetinizden.
Arjantinli Mayıs Anneleri’nin öyküsünü ve mücadelesini biliyorsunuz, sloganlarını da;
“Asla unutma, asla bağışlama”…
1976-1983 yıllarında Arjantin’de askeri rejimin gözaltılarda yok ettikleri 30 bin insanın ve insan hakları ihlallerinin peşini bırakmayan “Kayıpların Anneleri”nin yıllar süren mücadeleleri sonunda, 2003 yılında Arjantin meclisi darbecilerin yargı önüne çıkmasını engelleyen yasa kaldırdı.Cunta döneminde kaybedilen çocuklarının hesabı sorulacak, bağışlanmayacak demokrasi düşmanları ister asker, ister sivil olsun.
Darısı bizim başımıza.
Türkiye’nin asıl meselesi budur. 12 Eylül gibi darbe rejimlerinin ve onların sivil destekçilerinin, Susurluk faillerinin, faili mechul cinayetlerin ortaya çıkarılması ve yargılanmasıdır. Asıl demokrasi düşmanlarının oyunlarının ortaya çıkarılmasıdır. Demokrasi ve düşünce özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasıdır.
Yöntemler eksik ya da yanlış olabilir Aslı Hanım, ama davamızın özü budur.
Asla unutmayacağız, asla bağışlamayacağız, yıllardır bu memleketin gündemi budur ve demokrasi yerleşene dek namuslu insanlar demokrasi ve özgürlük dostları, analarını da alıp çıkacaklar meydanlara.
Hiddetimi bağışla, gözlerinden öperim.
Fergül Yücel-İzmir
(*) Aslı Aydıntaşbaş’ın yazısı
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.