“Bugün ayın kaçı?.. 22’si…
Dün itibariyle cebinizde sadece 10 kuruş varsa ne yaparsınız!..
Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birinde çalışacaksınız, ama sefilden daha sefil duruma düşürüleceksiniz…
Sadece ben mi yoksulum, inanın gazetedeki bütün arkadaşların durumu benden farksız…
Ama çaresizlik içerisinde kıvranıyorlar…
Başkalarının hakkını hukukunu çatır çatır sayfalara aktaran emektarlar, kendi haklarını savunmaktan aciz…
Sadece mutlu bir azınlık var gazetede…
Aynı Türkiye gibi…
Sabah geliyorsunuz gazeteye, bizim grubun amiral gemisi diye tabir edilen gazetenin (Akşam) genel yayın yönetmeninin yazısını okuyorsunuz, resmen açlık sınırında yaşayan hem Türk insanıyla, hem de bizim gerçek gazeteci arkadaşlarımızla alay ediyor…
Bütün bu yokluk içerisinde, kendi yol arkadaşları perişanlık çekerken 10 günlük Amerika tatilinde bilmem ne barda ne içtiğinden tutun da, nasıl mutlu olduğunu yazıyor…
Sonra düşündüm, cebime bir daha baktım, 10 kuruş…
Hayıflandım, yıkıldım…”
Güneş gazetesi çalışanı Halis Güler feryadını böyle dile getirmiş. (22.10.2008)
Aynı guruptan Akşam gazetesinin “en yetkilisi”nin derdi ise bambaşka. Bir gün önce bakınız neler yazmış:
“ABD’nin Ankara’sı olduğundan ve nüfusunun çoğu devletten maaş aldığından krizi New York kadar hissetmeyen Washington’dayım. Akşamüstü içkimi almak için bir bar arıyorum. Georgetown’dayım. Köşede eskiden bildiğim Nathan’s barı var. (Sedat Ergin, kulağını çınlattım). İçerisi tıklım tıklımdı. Bu nedenle yer bulamadım. Karşı tarafta bir bar gördüm, oraya gittim. Daha çok gençlerin rağbet ettiği bir yerdi. Barda bir boş yere çöktüm. Etrafımdaki çocuklardan birçoğu bira, beyaz şarap maden suyu türünden şeyler içiyorlardı. Bu benim için ‘Yeşilay toplantısı’ gibi bir şeydi. Barmen de İrlandalı. Gençlerle pek mutlu olduğu söylenemezdi. Sonra bana yaklaştı, ne istediğimi sordu. Ben ‘Double Jameson on the rocks’ (duble Jameson buzlu) deyince İrlandalı barmenin suratına büyük bir gülümseme yayıldı ve sağ eliyle, ‘çak çak’ yaptı ve çaktık.”
Aynı gazeteden bir başka köşe yazarı da Washington’dan bildiriyor:
“Zagat rehberine göre Washington DC’nin en popüler restoranı Citronelle. Georgetown’da bir otelin alt katında. Bir diğeriyse Zaytinya. Adından da anlaşılacağı gibi bize yakın bir mutfak. Her dem tıklım tıklım, önünde kuyruklar var. Yunan, Lübnan ve Türk mutfağını ‘tapas’ şeklinde sunuyor. Şaraplar da sadece bu ülkelerden. Ayrıca barda herkes Efes Pilsen ya da Yeni Rakı içiyor. Mönüde de İngilizce başlıkların altında Türkçe açıklamaları var. Bazı yemeklerin adı direkt Türkçe bırakılmış: Hünkar beğendi, mantı gibi. Garsonlar bunları İngilizce telaffuz ediyorlar.” (14.10.2008)
Arkadaşlarınız, işe gönderdikleriniz, hata yaptıklarında hesap sorduklarınız bayramı beş kuruşsuz geçirmiş, hala maaşlarını alamamış, içlerinden biri her şeyi göze alıp isyan bayağı çekmiş, siz “en yetkili” olarak devam ediyorsunuz.
Ben de “pes” diyorum.
“Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi”nin yazarı patronuyla mahkemelik. Efendim yazılarına müdahale edilmiş mi edilmiş mi? Bekir Coşkun, arkadaşına destek çıkmış ve müdahale yapıldığını söylemiş mahkemede. Yalnızca www.gazeteport.com muhabirinin izlediği duruşmada Bekir Coşkun şunları söylemiş:
“Çölaşan’ın yazıları, yönetimde rahatsızlık yaratıyordu. Ertuğrul Özkök, Ankara’ya Aydın Doğan’ın talimatı ile gelip, Çölaşan’ı uyardı. Buna birkaç kez tanık oldum… Genel olarak bana sansür uygulanmadı ama, Emin Bey’e uygulandığı kanaatindeyim. Benim üslubum genel olarak meramını anlatmakla birlikte, yumuşak bir üsluptur. Emin Bey’in üslubu ise biraz daha sert mizaçtadır. Ben ve Emin Bey, yan yana oda arkadaşı idik. Zaman zaman da bir araya gelerek konuşurduk. Yazılarımızı yazdıktan sonra kontrol ederek gönderirdik. Ertesi gün çıkan yazıda makaslanma, yani bazı cümlelerin ve paragrafın çıktığı olurdu. Bu hususta benim yazılarım ile ilgili olmadı ancak, Emin Bey’in yazılarında makaslama diye tabir ettiğim husus meydana geldi. Benim yazıma müdahaleleri ben normal karşılamıştım. Bana müdahale edildiğinde benim yazılarımda kişisel haklara saldırı ve hakaretvari sözler bulunmuyordu.”
“Kirli çamaşırlar” ne zaman ortaya dökülüyor?
Atıldıktan sonra.
Ama bakıyorum, çok daha vahim konulara hiç değinilmiyor.
Aydın Doğan medyasında “sendikadan çık” komutu verildiğinde bir tek yazı yazmış mı “Kovulduk Ey Halkım”ın yazarı.
Kabadayılığımız meşhur.
Şu kabadayılığı bir gün de arkadaşlarımız için, hadi ondan da vazgeçtim kendimiz için de yapabilsek.
Dipten gelen bir dalga gerekiyor.
Çaresiz çalışanların, o “minik” güçlerini birleştirip açların halinden bi haber “afralı” “tafralı” ekabirlere “dur” diyecekleri gün gelir mi?
Gelmeli…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.