Bugüne değin Suat Çağlayan Ağabeyimin bütün roman türü kitaplarını okudum. Birçoğunun da tanıtım yazısını yazdım, kitap okuma gruplarında okuttum. Çiğli’de yaptığım okuma toplantılarından birinde bir üyemiz Suat Ağabeyimin hekim olması nedeniyle “İlk kadın hekim Safiye Ali’yi ne zaman yazacaksınız?” diye sormuştu. Yapısı gereği zaten çok verimli bir yazar olan Suat Çağlayan Ağabeyim o günlerde, “Haklısınız, yazılmalı ve yazmalıyım” diye yanıtlamıştı. Sonra aradan birkaç yıl geçti ve “İlk Türk Kadın Hekim Safiye Ali” romanı ortaya çıktı. Biz o günden beri bu ilk öneriyi yapan arkadaşımızın kim olduğunu arıyoruz, hâlâ bulamadık. Umarım bu yazıdan sonra kendisi bize ulaşır.
Her ne kadar birçok kişi Suat Çağlayan’ı geçmiş dönemler Kültür Bakanı olarak tanısa da son yıllarda yazarlığı ile ön plana çıktığı tartışılmaz. Özellikle tarihsel alanda adı duyulmuş ya da duyulmamış birçok kişiyi romanlarıyla günümüze taşımıştır. Tarihsel ve arkeoloji romanları yanında asıl mesleği hekimlik olduğu için bu kişilerin içinde tıp kökenli olan kişiler daha fazladır.
Bugün Safiye Ali ile birlikte kısa zaman önce çıkmış olan “Frenk Sokağında Sonbahar”ı çok sayıda hekim kahramanı olduğu için aynı yazıda tanıtmaya çalışacağım.
Safiye Ali
Suat Çağlayan’ın bütün romanlarında olduğu gibi gerçek kişiler çoğunlukta… Arka kapak yazısından kısa bir bölümü aktaracak olursam Halide Edip Adıvar, Zaruhi Kavalcıyan, Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Besim Ömer, Adnan Adıvar, Amalia Frisch, Hüseyin Cahit, İsmail Hakkı, Rıza Tevfik gibi gerçek karakterler her romanda olması gereken kurgu karakterlerle birleşerek Safiye Ali’nin çevresinde bir roman bütünlüğünde okurun bir döneme tanıklık etmesini sağlıyorlar.
Zaruhi Kavalcıyan bu toprakların ilk Ermeni kadın hekimi, Amalia Frisch ilk Yahudi kadın hekimi olarak tanınırken Safiye Ali’nin onlara göre hem çevresel hem de eğitim konularında çok daha zor koşullarla kendini yetiştirmesi, hekim olabilmesi belgesel niteliğinde, sıkmadan yormadan anlatılmış. Elbette bu arada okurun Zaruhi Kavalcıyan ve Amalia Frisch hakkında bilgilendirilmesi de önemli.
Bunun yanında hepimizin bildiği Amerikan Kız Lisesi’nin ve Amerikan Kız Koleji’nin, dolayısıyla Amerika siyasetinin Osmanlı son dönem siyasetine müdahaleleri Türk öğrencilere karşı tavırları. Amerikan Türk ilişkilerinin hangi dönemlerden başladığının da bir belgesel niteliğinde…
Safiye Ali’nin eğitim dönemi başlı başına bir serüven iken diplomasını alıp ilk kadın Hekim olarak İstanbul’da göreve başladığında da her şey güllük gülistanlık olmuyor. Cumhuriyet ilan edilip padişahlık devri sona ermiş olsa bile kadına ve kadın hekime bakış açısı kolay kolay değişecek gibi olmadığı anlaşılıyor. Eğitim sırasında yaşanan sıkıntıların yerini bu sefer çevrenin kadın hekimi kabul etme yönündeki sıkıntılar alıyor. Roman Safiye Ali’nin bütün bunlarla nasıl, ne ölçüde başa çıkabildiğinin öyküsüyle devam ediyor ve sonlanıyor.
Okumalısınız diyorum…
Frenk Sokağı’nda Sonbahar
Bu kez romanımızın ana konusu hem hekimler hem de İzmir… 1922’deki büyük yangında yok olan İzmir’in efsanevi ticaret ve eğlence sokağı olan Frank Sokağı romanın ana mekânlarından biri olarak seçilmiş. Çok da iyi yapılmış… Bugün sadece bir ucunun, bizim Kıbrıs Şehitleri Caddesi olarak bildiğimiz, eski adı ile Mesudiye Caddesi’nin ayakta kalabildiği Frenk Caddesi’ni tanımak okur için değerli bir bilgi.
Romanın ana kahramanları yine hekimler. Çanakkale Savaşı’nda askeri hekim Ali İzzet, yaralandığında onu tedavi eden kadın hekim Safiye Hüseyin okuru ilk karşılayan kişiler. Sonrasında yine karşımıza Safiye Ali romanından da tanıdığımız Besim Ömer Paşa çıkıyor.
Sonrasında gerçek kişiler yine ön planda Halide Edip Adıvar, Mazhar Osman Hoca, Sabetay Sevi gibi… Ayrıca yine Memleket Hastanesi, Karataş Hastanesi de İzmir’in önemli hastaneleri olarak yer alıyorlar.
Ali İzzet İzmir’e döndükten sonra mahalleden arkadaşının kardeşi olan Stella ile karşılaşır. Doğru tahmin ettiniz o da bir hekim adayı… Yazar İzmir’in önemli Levanten ailelerini de romanın kahramanları içine almayı ihmal etmiyor.
Konu Ali İzzet ve Stella etrafında geçerken okur 1915-1919 yılları arasındaki İzmir’in yaşam biçimi üzerine de bilgileniyor. İzmir’in yeme içme ve eğlenme mekânları ve elbette adını aldığı Frank Sokağı, Bahribaba civarı evleri, sokakları, komşulukları romana renk katıyor.
Yazar o yılların önemli hastalıklarından frengiyi öne çıkarıyor ve bir kadın hekim Stella’nın bu hastalığın başlangıcı olarak görülen mekânlar ve kadınlarla araştırmalarını anlatırken yine okuru şaşırtmayı başarıyor.
Bu iki roman hakkında küçük ayrıntıların dışında başka bilgi vermemeyi uygun görüyorum ki okur tadını çıkararak okusun, değerlendirsin…
Mesleğinin incelikleri ile birlikte edebiyatımıza kazandırdığın iki roman için teşekkür ediyorum değerli Suat Çağlayan Ağabeyim.
Kalemin hiç durmasın…



