İzmir basın tarihinde, Osmanlı’da yayımlanan ilk gazetemiz Le Spectateur Oriental’den (24 Mart 1821) Cumhuriyet yönetimine değin Fransızca’dan Rumca’ya, Ermenice’den Musevice’ye, Türkçe’ye yüzlerce süreli yayının çıktığını biliyoruz.[1] Ancak bunların çoğunun, bırakın koleksiyonunu, tek nüshasını bile göremediğimiz yüzlerce gazetenin, derginin adlarını farklı kaynaklardan öğrenip seviniyoruz! İzmir basın tarihinin Türkçe süreli yayınlarına bugün, İzmir Milli Kütüphane[2] ile Hakkı Tarık Us Koleksiyonu’ndan[3] ulaşabiliyoruz. Milli Kütüphane ile kimi üniversite kütüphanelerimizde de İzmir’de çıkan süreli yayınlar var. Özellikle Osmanlı’nın “çok milletli” yaşamının gazetelerinin örneklerinin Yunanistan’da[4], Fransa’da, Avusturya’da, Amerika’da vb. ülkelerin ulusal kütüphanelerinde, özel arşivlerde bulunduğunu biliyoruz.
Bugün kaynaklarımızda olmayan kimi süreli yayınların da hiç umulmadık yerlerde, örneğin -abartı saymayın- çöplüklerde bulunup sahaflara ulaşan bu “kayıp gazetelerle” sürpriz buluşmalar, sonuçta biz araştırıcıları mutlu ediyor. İşte bu çalışmamda, yıllar içinde satın aldığım ya da dostluğumuzla sahaf ve koleksiyoner arkadaşlarımdan incelemek için edindiğim İzmir basınının “kayıp gazeteleri”nden örnekler tanıtacağım.
İlk kayıp gazetemiz: “Sosyalist Liberal” Gâve, Sayı: 2, 11 Kânûn-ı Evvel 1324:
II. Meşrutiyet’in coşkusu, dahası fırtınası içinde, İzmir’de 5 sayı yayımlanan, Osmanlı basınının ilk “sosyalist” gazetesi olarak tanınan, düşünce dünyamızda da hâlâ tartışılan bir gazete Gâve[5]. Koleksiyonlarda bulunmayan, kısa bir süre önce gördüğüm, 11 Kânûn-ı Evvel 1324 [ 24 Aralık 1908] tarihli Gâve’nin [6] ikinci sayısı okuyorum. İzmir Milli Kütüphane’de bulunan sayılarını (https://www.apikam.org.tr) İzmir Basın Tarihi[7] çalışmamda kısaca tanıtmıştım.
İlk kez, 24 Aralık 1908 tarihli bu “kayıp gazetede” karşımıza çıkan, Gâve başlığının altındaki “sosyalist liberal”tanımı, gazetenin yayımlandığı günden başlayan bir tartışmanın konusu olur. Bu kayıp 2. sayıyı, içeriğiyle tanıtmadan önce İzmir Boykotaj Cemiyeti ile Gâve’yi yaratan ortamı tanıyalım:
İzmir Boykotaj Cemiyeti’nin Sesi: Gâve[8] (17 Aralık 1908 – 15 Ocak 1909)
İzmir Boykotaj Cemiyeti, Aralık 1908 başında, boykot çalışmalarını İzmirliler’e daha düzenli bir biçimde duyurmak amacıyla Gâve adında bir gazete yayımlama kararı alır. Cemiyet başkanı dava vekili Gelibolulu Mehmet Rıfat’ın öncülüğünde, “muharrir muavini” Kantarağasızâde Ömer Selahaddin (1878-1943)[9] vb. gençlerin de kadrosunda yer alacağı Gâve’yi (17 Aralık 1908) yayımlarlar.
Meclis-i Mebûsân’ın açılış günü, İzmir’de yapılan kutlamaları, Boykotaj Cemiyeti, bir gövde gösterisi içinde, boykotajın nedenlerini, amaçlarını anlatma fırsatı olarak değerlendirir. Gâve’nin ilk sayısının çıkışının, bu açılış gününe tesadüf edişini, dergi, “Muhterem Kar’ilere” başlığıyla duyurur. Kutlama törenine, boykotaj bayrağı altında katılan cemiyet üyeleri, tören alanında yaptıkları konuşmalarla halka görüşlerini açıklama olanağı bulurlar. [10]
Gâve, İzmir’de, bir gazetenin adı olurken alt başlığında da Pers imparatorunun zalimliğini yok eden kahramanın gücünü gösteren “Dahhâk’ın eder mülkünü bir Gâve perîşân” tümcesi, okura, bir inancın, bir gücün, işçilerin gücünün savsözü olarak yansır. İlk sayısı 17 Aralık 1908’de[11] beşinci ve son sayısı da 15 Ocak 1909’da yayımlanan, adını, İran mitolojisinden, demirci Gâve’den alan, İzmir Boykotaj Cemiyeti’nin yayın organı[12], ülkemizde görünüşte sosyalizmi savunan (?), sosyalizm sözcüğünü başlığında ilk kez açıkça kullanan, Baha Tevfik’in de sosyalizmi yanlış kullanmakla eleştirdiği[13] Gâve [Kâve].
Bu gazeteyi, Osmanlı’da, İzmir’de yaratan koşullar nasıl oluştu? Osmanlı’da, 24 Temmuz 1908 ile başlayan Meşrutiyet coşkusu, kısa bir süre sonra yaşanan siyasal olaylarla, yerini hızla bir kaosa bırakır. 5 Ekim 1908’de Bulgaristan’ın bağımsızlığını duyurması, 6 Ekim 1908’de ise Avusturya’nın Bosna Hersek’i ilhakı, ardından Girit’in de Yunanistan’a katılma kararları, ülkede beklenmedik tepkilere yol açar. İstanbul başta olmak üzere İzmir, Selânik, Manastır, Üsküp vb. büyük kentlerde ardı ardına patlayan boykotlar, grevler toplumsal yaşamı alt üst eder. Osmanlı’da görülen bu eylemler, o güne değin hiç bilmediğimiz ya da dışa pek yansımayan kavramlar, siyasal tepkiler olarak ülke gündeminde yerlerini alır.[14]
İlk kez İstanbul’da liman işçilerinin başlattığı boykotu, İzmir’de liman işçileri boykotu izler. Öncelikle “Avusturya mallarını almayalım, yerli malı kullanalım” savsözüyle, Avusturya’nın mallarına, gemilerine karşı tepkisel bir iş bırakma eylemi, bir süre sonra örgütlü, düzenli protestolara, karşı çıkışlara, boykota dönüşür. Örneğin, 10 Ekim 1908 [27 Eylül 1324] günü, saat sekiz sıralarında, hükümet binasının önündeki meydanda toplanan İzmirliler, Avusturya’nın Bosna Hersek’i ilhakını protesto ederler.[15] İttihat Terakki Fırkası yöneticilerinin öncülüğünde, İstanbul’da kurulan Boykotaj Sendikası’nın ardından 5 Kasım 1908’de, İzmirliler de İzmir Boykotaj Cemiyeti’ni[16], kurarlar.
Özellikle Ahenk ile İttihâd gazetelerinde çıkan haberler, makaleler, yeni eylemleri, gösterileri, boykotları, grevleri yaygınlaştırır.[17] Bu makaleler, satışta bir tekel olan, Avusturya’da üretilen feslerden başlayarak, İzmirlilerde bir ekonomik savaş düşüncesini oluştururlar. Fes yerine kalpak giyelim önerisiyle başlayan “fes boykotu”[18] ise, kısa bir süre sonra hemen bütün Avusturya mallarını içeren bir yaygınlığa ulaşır:
“Şehrimizde Avusturya emtiâsı almamak fikri birdenbire yayılmıştır. Ahâli, Avusturya mallarına rağbet göstermiyor. Fesçiler ellerindeki Avusturya feslerini satamıyorlar. Bayram takrib ediyor. Fesçi dükkânlarında herkes külah kalpak, arakıyye tedarikiyle meşguldür. İzmirimizin gençlerinden kırk elli kişilik bir İktisadiyyun Fırkası, Karantina’da bir miting yapmışlardır. Hepsinin başında yerli malı beyaz keçe külah olduğu halde fotoğraflarını çıkartmışlardır. Çıkarılan fotoğraf sinkografı sûretiyle kartpostal haline konarak her tarafa gönderilecektir. İşte Harb-i İktisadî taraftarının numûne-i imtisâl olacak teşebbüsât-ı vatanperverânesi.”[19]
Boykotaj Cemiyeti’nin gazetelerdeki duyurularıyla fes yerine kalpak giyme yarışına girdiğimiz günlerde, İzmir’in Meşrutiyet dönemi dergilerinden Gencîne-i Edeb’de, “ser-muharrir” Mahmut Fuat’ın, “Avusturya Feslerinin Feryâdı” adlı bir şiiri yayınlanır. “Milletin başında tâc olup sefa yaparken birden bire hakaretlere uğrayıp ayaklar altına alınan”feslerin dile gelip yaşadıkları kötülükleri aktaran bu ağıt / şiirde, İzmir İttihat Terakki Fırkası’nın önemli bir üyesi, öğretmen Mahmut Fuat,[20] Bosna-Hersek’i ilhakı nedeniyle Avusturya İmparatoru Franz Josef’e[21] seslenir ve fes ihracı nedeniyle Avusturya’nın uğradığı zararları(!) anımsatır:
“Avusturya Feslerinin Feryâdı
Ne doğru hikmet imiş “velî eder kemâli zevâl”
Bizi felâkete ma‘rûz kıldı istikbâl
Yaşar iken ser-i milletde pür-sefâ, hoş-hâl
Belâlı fırtınalar esdi verdi dehre melâl
Yazık ki tâc iken olduk hakârete pâ-mâl
Darental’in [Aehrenthal][22] ser-i menhûsunun havâsı ile
Taazzumun keder-i ibtilâ-nümâsı ile
Evet, o hırs-ı elîmin büyük belâsı ile
Ulüvv-i rif‘âtimiz buldu hicr ü izmihlâl
Yazık ki tâc iken olduk hakârete pâ-mâl
Düşünmedi bizi heyhât hîç pîr-i Jozef
Umûma reşk iken olduk muhâcemâta hedef
Verir mi fâide şimdi bu ibtilâya esef
Kimin hatâsına mahmûl olur bu bâr ü bâl
Yazık ki tâc iken olduk hakârete pâ-mâl
Bu hâl umulmaz idi bir değerli erkekden
Düşündünüz mü bunu ibtidâda gerçekden
Bu muydu bizlere ümîd Bosna-Hersek’den
Bu emr-i vâki‘i tahsîne şimdi var mı mecâl
Yazık ki tâc iken olduk hakârete pâ-mâl” [23]
Eylemlere önceleri ilgi göstermeseler de kısa bir süre sonra Ermeni ve Rûm işçiler de boykotlara katılırlar. Özellikle Kordon’daki birahanelerin Avusturya birası satmama kararı boykotta etkili olur.[24] İttihâd[25] Gazetesi’nin bu eylemlerde, İttihâd Terakki Fırkası’nın yayın organı olmaktan çok Boykotaj Cemiyeti’nin sesi gibi yayın yaptığını görürüz.
Biranın yanında, özellikle İzmir’de yoğun olarak tüketilen şeker ve ürünlerinin dışalımını yapan tüccarlar da Avusturya gemilerine yapılan boykotundan çok zarar görürler. Gazetelerde “Şeker Boykotu” üstüne çıkan yazılar, bir gereksinim olarak şekerin alımını engelleyemese de şeker fiyatlarının düşmesini sağlar! Mavnacılar, sala-puryacılar, hamallar, İzmir’e gelen Avusturya malı şeker çuvallarını izliyor, gemileri boşaltmıyorlardı![26] Boykotaj Cemiyeti’nin propagandasıyla, liman işçileri, 15 Ekim -Aralık 1908 döneminde, Avusturya ve Bulgaristan’a ait şileplere, yolcu gemilerine boykotu sürdürmüşler, gemilere hizmet vermemişlerdir.[27] Osmanlı Hükümeti’nin Avusturya ile anlaşmasıyla, genelgelerle birçok limanda, boykot hafiflese de özellikle 3 Aralık 1908’den sonra, İzmir’de, Boykotaj Cemiyeti’nin çalışmalarıyla, Türk ve Rum hamalların katıldığı gösterilerle boykot artarak sürer…[28]
“Sosyalist Liberal” Gâve[29], Sayı: 2, 11 Kânûn-ı Evvel 1324 [24 Aralık 1908]:
İzmir’de, grevlerin, boykotların ve sosyalizmin sesi, simgesi olarak çıkan Gâve’nin ikinci sayısının logosunun tam altında, “Sosyalist Liberal” tanımı, hemen altında da bütün sayılarında yer alan, “Dahhâk’ın eder mülkünü bir Gâve perîşân” savsözüyle “Boykotaj Cemiyeti’nin İzmir’de nâşir-i efkârı, gemici, ateşçi, kayıkçı, vapur ve mavna amelesi, hamal, arabacı vesâir esnâf ve amelenin müdafi-i hukuku olmak üzere şimdilik haftada bir def’a neşr olunur Osmanlı gazetesidir.” açıklaması bulunur.
“Sâhib-i imtiyâz ve ser-muharriri, orman idaresi dava vekili Gelibolulu Mehmet Rıfat Bey’dir.”[30] ”İdarehane”si: “Yusufoğlu Hanında dâire-i mahsûsa”da olan Gâve’nin, “Mizân-ül-Hukuk Matbaası”nda basıldığını biliyoruz.
Boykotaj Cemiyeti çalışmalarının etkisiyle Aralık 1908’de, birçok tüccarın, cemiyeti desteklediğini, cemiyete üye olduklarını, haklarında verilen boykot kararlarının verilen “şehâdet-nâme”lerle kaldırıldığını, ancak bu uygulamanın da yeni tartışmalar yarattığını görüyoruz.[31] “Gemici, Ateşçi, Kayıkçı, Vapur ve Mavna Amelesi, Hamal, Arabacı Vesâir Esnaf ve Amelenin Gazetesi” olarak kendisini tanıtan Gâve’nin ikinci sayısının ilk sayfası, “Muhterem Kari’lere” başlıklı bir özür açıklamasıyla başlıyor:
“Gazetemizin ilk numarası ârzû ve matlûbumuza göre çıkamamışdı. Sebebi de Meclis-i Meb‘ûsânımızın küşâdı şenlikleri münâsebetile Boykotaj ve İâne-yi Bahriyye Cem‘iyyetlerinde icrâ edilen tertîbât telâşları olmuşdu. İlk numerosunun tahmînen Meclis-i Meb‘ûsânın küşâdı gününe tesâdüf etmemesi matlûb olduğundan her nasıl olursa olsun o gün neşr edebilmek için isti‘câle mecbûr olmuşduk. Arz-ı ma‘zûriyyet ederiz.”
Bu açıklamayı, ilk sayfayı bütünüyle kaplayan “Gazetemizin İsmi ve Mesleği” başlıklı, yazı izler: “Hurâfât ile pek karışmış olan İran’ın eski tarihi bize nakl eder ki: Bundan üç dört bin sene evvel İran’da hükûmet süren şâhlar içinde “Dahhâk-ı Mâri” ya‘nî “Yılanlı Dahhâk” isminde bir şâh var idi. “diye başlayıp Firdevsi’nin Şeh-nâme’sinde de anlatıldığı üzere, demirci Gâve’nin, çocuklarını alan Dahhâk’a isyanı sonrasında İran halkının yılanlara tapan şahtan kurtuluşlarını uzun uzadıya anlattıktan sonra ”millî, sosyalist liberal bir gazete” tanımıyla neden Gâve adının verildiği açıklanır:
“İşte gazetemizin “Gâve” tesmiye edilmesine sebeb o büyük hürriyet-perverin nâmı altında milletin gemicilerinin, kayıkçılarının, hammâllarının, arabacılarının, ateşçilerinin vesâir esnâf ve amelenin muhâfaza-yı hukuku için çalışacak ve bu yolda her türlü fedâkârlığı icrâdan çekinmeyeceği için …. ya’nî gazetemiz millî, sosyalist liberal bir gazetedir…..”
Gâve’nin ikinci sayfasında,“Bahriyye İâne-yi Milliyesi ve Geçen Günkü Nümâyiş” yazısında, Donanma’ya savaş gemisi almak için kurulan derneğe yardım için yapılacak gösteri yürüyüşü, İttihâd ve Terakki Cem‘iyyeti’nin yayın organı İttihâd gazetesi önünde yapılan konuşmalarla ve yapılan bağışlar, destekler hakkında bilgi verilir.
“Boykotaj” başlıklı yazıda, “Boykotaj cem‘iyyetleri milletin müdâfi’-i hukuku” olduğu ısrarla vurgulanırken boykotun neden yapıldığını ve amacı anlatılıyor: “…Millet ne istiyor? Para istemiyor, hakkını, malını istiyor, Bosna Hersek’i istiyor; ya Avusturya Bosna Hersek’i millete iâde edecek yâhûd Bosna Hersek’e muhtâriyet-i idâre ile berâber ta‘vîzât verecektir. İşte bu kadar…”
Üçüncü sayfada, “Aydın Boykotaj Cem‘iyyetinin Muvaffakıyyeti” başlıklı haberde, Aydın’da, şeker kullanmadan pekmezle helva yapan esnafın işyerleri önlerinde çalgı ve bayraklarla destek gösterilerinin yapıldığı, boykota uymayan esnafın dükkânları önünde ise, “kahrolsun Avusturya, Bulgar malları satanlar” diye bağırıldığı anlatılırken asker ve jandarmanın dışında kimsenin başında fes kalmadığı da belirtiliyor. Gâve de “Aydın Boykotaj Cem’iyyetini ve kahramân yiğitlerini samimiyyetle takdîr ederiz. Yaşasın boykotaj, yaşasın Aydın yiğitleri” diyerek kutluyor.
Bu haberi, Bozcaada esnafının Avusturya malları getirterek var kuvvetiyle boykotu kırmaya çalıştığını belirten, “Bozca Adasından hamiyyetli bir kahramân tarafından gönderilen” bir mektup ile, Perşembe günü düzenlenen gösteride, hazırlatıp gemici ve kayıkçı esnâfına dağıttığı “hürriyet kordelaları” için “Yusufoğlu Hânı müsteciri ve Tasarruf Lokantası sâhibi Dede Efendi”yi, Gâve’nin kutlaması izler.
Gâve’ye gönderilen haberlerdeki imzalar, gazete yönetimince “saklı tutulur.” Örneğin “Belediye Reisi Tevfik Pâşâ’nın Nazar-ı Dikkatine” seslenen, Beğler Sokağı ve civarındaki yerleşimlerin fenerleri, elektrik ışığına benzer gömlek takılarak aydınlatıldığı halde “Hacı Mahmûd Mahallesindeki dört fenerin” onarılmadığı, Belediye’ye yapılan özel ve resmi başvurularla sonuç alınamadığı belirtilen haber ile Gâve Cerîde-yi Ferîdesine” başlıklı, “A’şâr idaresinden”neden gösterilmeden memurların işten çıkarılmaları haberinin de imzaları saklıdır.
Üçüncü sayfa, “İzmir Osmanlı Âteşci Klübü”nün kuruluş haberiyle Gâve’nin okurlarına seslendiği “Muhterem Kar’ilerimiz” duyurusuyla son bulur: “Gâve, âlem-i matbûâta ilk hatve-i mütereddid-ânesini atar atmaz her tarafdan ale-l-husûs bi-l-cümle esnâf ve amele kardeşlerimiz tarafından birçok teveccühlere, rağbetlere mazhar edildi. Daha ikinci nüshamıza başlamadan her tarafdan birçok mektûblar, muharrerât geldi. Gazetemiz şimdilik haftalıkdır. Hacmi uzun mektûb, mâ-ba‘dlı bendler yazmağa müsâid değildir. Binâenaleyh vatanına, milletine ve bâ-husûs bi-l-cümle esnâf ve amele kardeşlerimize hizmetde bulunmak emel-i maksadile yazılarak gazetemizle neşr edilmek üzere gönderilecek evrâk, makâlât ve mektûbların muhtasar, müfîd olmasını bi-l-hassa ricâ ederiz.
Gerek şimdiye kadar vârid olan ve gerek ba’demâ vârid olacak uzun muharrerât ve sâirenin cümlesinin gazetemizle neşrini muvaffak olunulamadığını görünce ashâbının münfail olmamalarını niyâz eyleriz. İnşâllah kar’ilerimizin rağbetile ileride hacmi büyülterek yevmî neşre ibtidâ etdiğimizde hepsini derc ederiz.”
İkinci sayının en önemli yazıları, dördüncü sayfada toplanmış. “Gâve’nin Bombaları / Cum’a Günkü İhtilâf” başlıklı haberde, Amerika’dan Trieste’ye, oradan da Avustur-ya’nın Hungaria vapuru ile İzmir Amerika vis konsolosuna gelen birkaç sandık şekerlemenin polislerce gümrüğe çıkarılışının, boykotun delinişinin ve İzmir Boykotaj Cemiyeti’nin[32]gösterdiği tepkinin de öyküsüdür anlatılanlar:
“….. Evvelâ, sorarız: vilâyet niçin milletin husûsî işlerine karışıyor? Sâniyen, kayıkçılar edebsiz, terbiyesiz adamlar değildir. Bunlar milletin fedâkârı, merd çocuklarıdır; babayiğit adamlardır. Hürmet etmesini, terbiyesizlik etmemesini pekâlâ bilirler. Kendilerine edilen bu hakâret zannedersek muvâfık değildir. Sâlisen: Bu mallar eğer çıkarılması lâzım gelen mallardan ise Boykotaj Cem’iyyeti evvel malı çıkarabilir idi. Niçin öğleden sonraki komisyonun ictimâ‘ını beklemeyerek hod-be-hod komiserler buna mütecâsir? Zâten millet bunların ba‘zılarından müştekî iken bir de hakâret-âmîz hareketde bulunarak bu şikâyetlere vaktinden evvel ehemmiyet verdirmek mi? Ârzû ediyorlar. Ammâ emir vilâyetden verilmiş, bu gibi kanûna muvâfık olmayan bir emri icrâ etmemek husûsunda kanûn-ı esâsînin bahş eylediği salâhiyyeti polis müdürü vekili bilmiyor mu? Râbi’an: Sadrazam Pâşâ’nın koca Avusturya sefîrine “Bu iş hükûmete âid değildir. Ben karışmam” diye verdiği cevâblar ortada dururken Vâlî Pâşâ’nın “Ben de bu işe karışmam” diye cevâb vermemesi neye haml olunur? Ve-l-hâsıl geçen günkü mes’ele pek çirkin idi…..”
“Pasaport’daki Parmaklık” yazısında, “Devr-i İstibdâd”ta, Pasaport’ta, Telgraf-hane yolunda, bir “nâmûs belâsı gibi dikilip duran” parmaklığın artık kaldırılması gerektiği anlatılıyor:
“Devr-i İstibdâtda Jön Türkler, Ermeniler vesâir ba‘zı efkâr-ı muzirre (!) ashâbı firâr etmesin diye Pasaport’da telgraf-hâne’ye gidecek yolun ta orta yerine konulan parmaklığın hâlâ orada nâmûs belâsı gibi dikilip durduğunu görüyoruz. Efkâr-ı muzirre (!) ashâbının kaçmasını gûyâ men’ etmek için icâd edilen bu maskaralık oyunu oynanmağa başladıktan sonra o daracık yer daha güzel bir takım oyunlara sahne olmuşdu: İşte bu parmaklık sâyesindedir ki Refâiller, Nizâmîler ve sâireleri kese doluları atiyyeler, avuç doluları nişânlar, rütbeler, taltîfler toplamışlardır. Devr-i İstibdâdın bir nev’i iftihâr madalyası olan bu parmaklık Devr-i Hürriyet’in nâmûs lekesidir. Binâenaleyh bu lekeyi temizlemeli ya’nî o parmaklığı oradan def’ etmelidir. O parmaklık hürriyet güneşinin önüne gerilmiş bir siyâh benddir. Çünkü birçok erbâb-ı nâmûs evvelki nâmûssuzluğun çirkin hâtırâtını ihtâr eden bir nâmûs lekesi, bir alın karasıdır……” [33]
“Aydın Muhâsebecisi Beğe” başlıklı haber, emanete alınan paraya el konulup sahibine verilmeyişi sorgulanırken “Azıcık da Gülelim! -“Edeb Yâhû” ya – “ yazısında, Şair Eşref ile İzmir Valisi arasındaki ilişkiye bir gönderme içeriyor.
Dönemin en önemli iletişim aracı olan “Telgraf” gazetelerdeki haberlerin de ilk kaynağıdır. Avusturya haberleri yanında Gâve ’de “Zât-ı hazret-i pâdişâhî”ye ilişkin bir bilgi dikkat çeker: “….İstanbul 9 Kânûn-i evvel (Rûmî) / Zât-ı hazret-i pâdişâhî bütün emlâk-i şâhânelerini bugün sûret-i kat’iyyede hükûmete terk ve teberru’ eylemişlerdir. Hazret-i pâdişâhın bu ulüvv ü semâhat ve sehâvet-i şehr-yarîleri bütün mahâfil-i resmiyye ve bütün âlemi garîk-i şükrân ve minnet eylemişdir.”
Dördüncü sayfa, bir reklamla son bulur: “İ’lân” / Yürekleri millet ve vatan muhabbeti ile çarpan sevgili vatandaşlarımın elbiselerini yerli kumaşlardan yapdırmaları niyet-i hâlis-ânesile “Osmanlı Mensûcât Dâhiliyyesi “ Şirketi’nden hâlis yünden kışlık, yazlık ve her mevsime elverişli kumaşlar getirterek Manisa’daki fîât üzere satmağa başladım. Muhterem vatandaşlarımın Şâdırvân Caddesi’nde Bakırcılar civârında beş numerolu mağazamızı teşrîf ederek şu yerli kumaşlarımızı bir def’a gözden geçirmelerini ricâ ederim.
Şâkir Beğzâde Ahmed Hilmi.”
Bahâ Tevfik “Sosyalist Liberal” Gâve’yi Eleştiriyor
Gâve’nin kısaca içeriğini tanıttığımız ikinci sayısının başlığında kullanılan “Sosyalist Liberal” adlandırması, İzmir’de, dönemin muhalif gazetecisi, Baha Tevfik’in eleştiri oklarının hedefi olur. Gazeteyi sosyalizm ilkeleri açısından zayıf ve ilkesiz bulan Mehmet Hilmi ile Baha Tevfik’in eleştirileri, Sedad[34], Serbest İzmir / İzmir Liberal ve Gâve arasında yeni tartışmalara neden olur. Bu tartışmalar, doğal olarak İttihat ve Terakki ile Ahrâr fırkalarını karşı karşıya getirir. Burada, bütününü aktardığım, Baha Tevfik’in, “Âmelî Psikoloji – Gâve Muharririne” başlıklı yazısı, bir polemik yazısı olarak oldukça serttir:
“Âmelî Psikoloji – Gâve Muharririne / Zavallı gazete ve zavallı muharrir! Emin ol ki ben sizi seviyordum, çünkü ikinci nüshanız çıkdığı zaman ta ser-levhanızın altında (sosyalist ve liberal) kelimelerini gördüm, siz yenilik yapmak istiyorsunuz:
– Oh ne güzel bu gazeteyi çıkaranlar mutlak genç yahûd içlerinde gençler var; dedim. O istikbâlin gençlere mahsûs olduğunu bildiğim için sevindim. Lakin aynı zamanda size acımıştım da. Çünkü sosyalist ve liberal kelimeleri pek birbiriyle tevafuk etmediği gibi münderecâtınız da büsbütün başka bir şekilde idi. Boykotajın bir eser-i hamiyyet-i vataniyye, sosyalizmin bi-l-akis beyn-el-milel teşekkül etmiş bir fırkaya ait meslek, liberalizmin ise tamamıiyle başka bir şey olduğunun farkında bile değildiniz. İşte bunun için size acıyordum. Merhametin pek çabuk bir muhabbet hâsıl edeceği ve Emile Zola’nın “Nefret sevmektir” sözü mucibince muhabbetin pek küçük bir sebeble nefret tahavvülü tabiidir. Nihayet ben sizden nefret etmeğe başladım -çünkü aynı zamanda “münasebetsiz” bir takım adamlardınız: Bu sözüme kızmayın. Çünkü isbât edeceğim:
1- Gazetenizin ismi ile mesleği beyninde münâsebet yok.
2-“Dahhâkın eder mülkünü bir Gâve perîşân” diyor bunu gazetenizin ta başına yazıyorsunuz.
Vakıa hür ve serbest olduğunuz cihetle istediğinizi yazmakda muhtarsınız. Fakat acebâ zamanımızın Gâve’si kim, Dahhâk’ı kim biliyor musunuz? Ve bir Dahhâk için hangi mülkü perişan edeceğinizi hîç düşündünüz mü? Ve fuzûlî müdafi-i hukuku olduğunuzu iddia ettiğiniz arabacı, mavnacı vesâir amele sizinle beraber “mülk perîşân etmek” cinayetini kabul eder mi sanırsınız?… İşte bu ikinci münasetsizliğiniz.
3-İfâdenizle mesleğiniz arasında da münâsebet mevcûd değil….vb..vb… Hâsılı siz müteaddid def‘alar kendi nefsine darb edilmiş âlem-i matbûâtın en büyük münâsebetsizlerisiniz. Umûm-hâneler hakkında polis müdürü beğe yazdığınız açık mektûbdan dolayı sizi iyice hırpalamak isterdim Lâkin yazık ki tutulacak ne yakanız ne kolunuz kaldı. Kahraman Sedâd ve kavî muharriri Şahâbeddin Süleyman sizi fena hâlde ıslattılar, yere çarptılar, zannederim kırılmadık ne bir kemiğiniz kaldı, ne de kantarın kolu!…
Onun için bir de ben üzerinize düşecek değilim. Her ne kadar “Çamurda gördüğüne bir tekme de sen yerleştir!” kelâm-ı hikmet beyânının kıymetini takdîr edenlerden isem de teşekkür ediniz ki sâbık Hizmet muharrir-i gayyûru Şekib Beğ’in dediği ve sizin gibi fırsat düşkünlerinin tekrârına vesîle aradığı bir söz var: “Elleri pudralı zât?…” Evet benim ellerim pudralı, hatta potinlerim de vernikli… Ve işte onları kirletmemek için size bir tekme daha vurmayacağım!…
Yalnız yazdığınız o mektûbdan ve size verilen cevâblardan kari’lerime ma‘lûmât vermek mecbûriyyetindeyim: Siz ne yazdınız ne demek istediniz: “Umûm-hânelerden evvelce hükûmet memurları para alırdı, şimdi de avukatlar, muharrirler” diyorsunuz. Sonra “Umûm-hânelerin eski yerlerine gelmesi ilmen, fennen, siyâseten, cem’iyyeten lâzımdır. Ve polis müdürümüz ve bütün bunlara vâkıf olduğu için korkarız ki onlar müsâade eder” dedikden sonra kim bilir nasıl bir garez ve şahsî bir düşünce neticesinde onlar asla eski yerlerine gelmemelidir. Ah ne olurdu, câhil, budala, eşek, anûd bir polis müdürüne mâlik olsa idik de bu fikrimiz kabûl edilseydi.” Daha aşağıda “Şâyed polis müdürü mâlik olduğu ulûm, düşünce ve elindeki kanûn mûcibince onları eski yerlerine getirirse o zaman biz ya‘nî tekmîl millet gider, o umûm-hânelerin kapılarını taşlar, camlarını kırarız.”
Ey sevgili kari’lerim biliyor musunuz ki Gâve bunları ne hakla söylüyor. Şâyed bunu bilmiyorsanız dördüncü nüshasının[35] ikinci sahifesinin ikinci sütûnunun aşağıdan dokuzuncu satırına dikkat ediniz:
– “Gâve”, ki milletin aks-i sadâsıdır, cümlesini göreceksiniz. Anladınız ya?… Her ne ise yukarıda biraz Türkçeleşdirerek nakl eylediğimiz yâvelerin cevâbı mükemmel sûretde verilmişdir. Zâten hâcet de yokdu ki … Saçma kendisini ayân beyân gösteriyordu.
Bu cevâbları muhtasaren tekrâr edelim: – Evvelâ avukat ve muharrir para alırsa hakkıdır. Alamayan hatta alamadığı cihetle başka bir şekle giren Gâve’ye işte öyle saçma sapan bağırıp çağırmak düşer. Sâniyen kim para almışsa Gâve isbât etsin, çünkü edemediği takdîrde biz başka bir şeyi isbât edeceğiz.
İkinci cevâb – Ah bunu evvelden söylese idiniz de bârî sizi polis müdürü ta‘yîn etse idiler, işte o vakit tam istediğiniz gibi.
Üçüncü cevâb – Evvelâ sizin bütün millet dediğiniz ve kerhâneleri hemen yerinden yok etmeğe sizinle berâber gideceğini zannetdiğiniz kimseler emîn olun ki yine kendinizden başkası değildir. Siz herkesi kanûn-şiken, fitne-cû, garez-kâr mı zannediyorsunuz ?…
İşte size bu cevâblar verildi ve pazar günkü Sedâd’da Şahâbeddin Süleyman, “müfteri, menfaat-perest, söylediğinden bî-haber bir cerîdeye iki def ‘a cevâb vermek“ tenezzülünde bulunmayacağını beyân etdi. Fakat Sedâd’ın sizi dâimâ ıslatacak, boyanızı meydâna çıkaracak başka muharrirleri olduğu gibi meydânda ta sapına kadar serbest bir de “Serbest İzmir” var. Serbestlik onun utanmasına, sıkılmasına, susmasına mâni‘dir. Âh ne çâre biraz merhameti fazla, eğer bu gazetenin müessisi ben olsa idim; başına bir de “ve merhametsiz” kelimesini ilâve etmekden bir türlü kendimi alamazdım.
***
Şimdi, ey Gâve’nin açık mektubunu yazan muharrir! Sizin psikolojinize gelelim. Matbûâtda imzasız makaleler gazetenin ser-muharriri tarafından yazıldığına hükm olunur, bu bir kaidedir. Hâlbuki psikoloji terakki etdikçe bu kaidenin hükmü azalıyor. Bak ben yazılarınızdan sizin şeklinizi, simânızı, tabîatlarınızı, tahsîlinizin derecesini hatta, hatta isminizi bile keşf edeceğim. Zâten okuduğum makalelerde en ziyâde alâkadâr olduğum cihet burasıdır.
Saçık mektubunuzda “İşte birkaç günden beridir ki herkesin ağzında bu söz dolaşıyor.” diyorsunuz bundan anlaşıldığına göre sizde fikr-i taklîd var ve İkdâm başmakalelerinin üslûbunu taklîd etmek istiyorsunuz. Taklîd demek başlı başına bir fikre, bir şekle, bir isme mâlik olmamak demekdir. Bunlara mâlik olmayan ise nâkıs, özürlü, sakat ve bi-l-netîce akimdir.
İşte psikoloji mütehassısları bu cümlenizi okur okumaz, artık makaleye devâm etmenin pek abes olacağına hükm eder ve gazeteyi ellerinden atarlar. Fakat ben sarf-ı tedkîkât-ı psikolojiyemi daha ileriye götürmek maksadıyle bir istisnâ kabîlinden mütâlaama devâm etdim. Üslûbunuzun noksanından ve karışıklığından müteselsilen tâlî ve âlî tahsîl görmediğiniz ve birbirine zıdd ulûm ve fünûn ismi saymak merâkınızdan hîç bir ilmi veyâ fenni tamâmile okumayıp hepsinden birer parça, ma‘lûmâtınız olduğu daha doğrusu yalnız isimlerine vâkıf olduğunuz anlaşılıyor.
Müteaddid virgüllerinizle, ba‘zı yeni kelimâtınızla zannedilir ki gençsiniz, “dudaklarımız arasına dökülecek birkaç katre şampanya…” ve bunu ta‘kîb eden satırlarınızdan anlaşılıyor ki Garb medeniyyeti meraklısısınız. Ve yarım yamalak Fransızca biliyorsunuz. Hissiyâtınıza gelince şiddetle hırs-ı şiddet sâhibi olduğunuz ve bu şiddetin şuna buna hücûmla elde edilebileceğine kanâatiniz âşikârdır. Ve yine bundan anlaşılır ki siz şıksınız, bıyıklarınız garîb bir tarzdadır ve tahsîlinizin noksanı sizi garaz-kâr yapmış, her halde saçlarınızın rengi de siyâhdır. “O fuhşiyyât yuvalarını millet kendisi târ-mâr edecekdir.” Sözünden boyunuzun orta olduğu anlaşılıyor. Şimdilik yalnız isminizi söylemeyeceğiz. Fakat mecbûr ederseniz onunla berâber daha başka şeyler de söylemeğe, istemeyerek âmâde olduğumuzu şimdilik ihtâr eyleriz. Bahâ Tevfîk ” [36]
Bu uzun eleştiri yazısında Baha Tevfik, Gâve’de, alt başlık olarak ilk ve son kez kullanılan “sosyalist liberal” niteminin gazetenin savunduklarıyla örtüşmediğini, sosyalizme ilişkin bir içeriğinin olmadığını, İttihat Terakki Fırkası’nın güdümünde olduğunu örnekleyerek vurgular.
Dönemin İzmir basınında Liberal sözcüğü ise, ilk kez, Bıçakçızade Hakkı Bey’den devr alınan İzmir gazetesinde yaşanan ad değişimlerinde karşımıza çıkar: Serbest İzmir / Liberal İzmir adlarıyla, İştirakçi olarak tanınacak “Sosyalist-Liberal Hüseyin Hilmi”nin yönetiminde, 12 Kasım 1908 / 19 Mart 1909 tarihleri arasında, haftada bir kez çıkan gazetede görülür.[37]
“Dahhâk’ın eder mülkünü bir Gâve perîşân” özdeyişinden yola çıkarak gazetenin içeriğindeki “İttihat ve Terakki Destekçisi Sosyalist Liberal” çizginin yarattığı düşünsel tutarsızlıklara ilişkin bu oldukça sert yazı, dönemin İzmir basını ve siyasal partileri arasındaki çekişmesinin de bir yansımasıdır.[38]
[1] Efdal Sevinçli, İzmir Basın Tarihi / Gazeteler-Dergiler, İzmir, İBB Kent Kitaplığı, 2019,
[2] Bir biblo gibi olsa da artık İzmir’e yetmeyen Millî Kütüphane’deki gazeteler, bir protokol ile Ahmet Piriştina İzmir Kent Arşivi ve Müzesi’ne taşındı. Günümüze ulaşabilen 1928 öncesi İzmir gazeteleri, sanal ortama aktarılarak sitesinde araştırmacıların kullanımına açıldı. (https://www.apikam.org.tr).
Ahmet Gürlek,100.Yılında İzmir Milli Kütüphane, İzmir, İBB Kent Kitaplığı, 2012, ss.202-223.
[3] Hakkı Tarık Us Kütüphanesi Kataloğu : Süreli Yayınlar, Haz.: S. Öztürk, A. M. Hacıismailoğlu, M. Hızarcı, İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü, 2006. / “Periodicals of Hakkı Tarık Us Collection” – http://www.tufs.ac.jp › tur › htu /// A Joint Project of TUFS and Beyazit State Library, Istanbul
[4] Panayotis Ph. Christopoulos, Newpaper in The Greek Chamber of Deputies Library (1789-1970), Descrıptıve Catalogue, Lıbrary Of The Greek Chamber Of Deputies, Center For Neohellenıc Research / Nhrf, Athens, 1993, s. 459. ] [Yunanistan Meclis Kütüphanesindeki Gazeteler (1789-1970), Atina, 1993. ]
[Yunan Basını Ansiklopedisi 1784-1974 / Gazeteler, Dergiler, Gazeteciler, Yayıncılar, -I-IV- cilt-, Haz.: Loukia Droulia, Yulla Koutsopanagou, Ulusal Araştırma Vakfı (EİE). Neohellenic Araştırma Enstitüsü, Atina 2008. –Yunanca-]
[5] Hasan Duman, Osmanlı – Türk Süreli Yayınları v e Gazeteleri(1828-1928) -I-II-III-, Ankara, Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmet. Vakfı, 2000, cilt -I-, s. 307: “Gâve – Boykotaj Cemiyeti. Sahib-i imtiyâz ve ser-muharriri: Gelibolulu M. Rıf‘at. İzmir, 1324” ; s. 475: “Kâve: Boykotaj Cemiyetinin İzmir’de nâşir-i efkârı olmak üzere şimdilik haftada bir defa neşr olunur; siyasî, ilmî, fennî Osmanlı gazetesidir. Sahib-i imtiyâz ve ser-muharriri: Orman İdaresi Dava Vekili Rıf‘at. İzmir, Keşişyan Matbaası. 4 Kanun I–2 Kanun-II 1324 /1908, 1-5.”
Y. Doğan Çetinkaya, “Boykotun Resmi Gazetesi: Gâve”, 1908 Osmanlı Boykotu / Bir Toplumsal Hareketin Analizi, İstanbul, İletişim Yay., 2004, ss. 332-349.
[6] Osmanlıca’da, “Kef” harfinin bir çizgiyle farklı ses değerlerini karşılaması nedeniyle Gâve’nin hangi ses değeriyle söyleneceği, nasıl yazılacağı, gazetenin yayımlandığı günlerden başlayarak günümüze değin okurlar ve araştırıcılar arasında tartışılmıştır. Bu tartışmayı yansıtan,, İştirâkçi Hüseyin Hilmi’nin gazetesi Serbest İzmir’deki açıklama şöyledir: “Gâve- Âhîren şehrimizde intişâr eyleyen bu gazetenin (Kafının kaf-ı yayî) addedilip edilmeyeceği hakkındaki münâkaşât ; mezkûr gazetenin neşriyyât-ı müteaddidesi delâleletiyle sükûnet-yâb olmuş ve kafının yaî olacağına asla şek ve şübhe kalmamıştır.”- Serbest İzmir, No.16, 2 Kânûn-i sânî 1324 [15 Ocak 1909], s.11. Farsça bir sözcük olan Gâve, günümüz abecesiyle de yayınlarda, Gâve, Gave, Kâve, Kava gibi yazılıp söylenmektedir.
[7] Efdal Sevinçli, İzmir Basın Tarihi…, ss.131-134.
[8] Gâve, Tanzimat ve Meşrutiyet aydınlarımızın da örnek aldıkları bir kahraman. Örneğin Ziya Paşa, VII. Terkîb-i Bend’de, “Bir abd-i Habeş dehre olur baht ile sultân / Dahhâk`ın eden mülkünü bir Gâve perişan…./ Zâlim yine bir zulme giriftar olur âhir/Elbette olur ev yıkanın hanesi vîrân…”derken, Şemseddin Sâmî de bir piyes kahramanı olarak Gâve’yi (1876) karşımıza çıkarır.
[9] “Kantarağasızâde Ömer Selahaddin”, Ö. F. Huyugüzel, İzmir Fikir ve Sanat Adamları, ss.489-494.
[10] “Muhterem Kari’lere”, Gâve, 4 Kânûn-ı evvel 1324 [17 Aralık 1908],s.1.
[11] Gâve’nin yayın izni için Eylül 1908 başında, İzmir Vilayeti’ne başvurulduğunu, İzmir’de yayımlanan İstikbâl gazetesinde çıkan bir haberden öğreniyoruz: “İzmir dava vekillerinden Orman ve Maden İdaresi Vekili Mehmed Rıf‘at Efendi tarafından yevmî, siyâsî, ilmî, fennî ve musavver Gâve isminde bir gazete ihdâsı zımnında müsaade taleb ve keyfiyet vilâyet-i celîleden Dâhiliye Nezâret-i celîlesine yazılmıştır.”, İstikbâl, No 5, 10 Eylül 1324, s. 4.
[12] Ö. Faruk Huyugüzel (Haz), 1928’e Kadar İzmir’de Çıkmış Türkçe Kitap ve Süreli Yayınlar Kataloğu, İzmir, EÜ Edebiyat Fakültesi Yayını,1996,ss. 50-51.
Zeki Arıkan, İzmir Basınından Seçmeler (1872-1922), I. Cilt, İzmir, İBB Kent Kitaplığı, 2001, ss. 225-232.
[13] Bahâ Tevfik, “Âmelî Psikoloji – Gâve Muharririne”, Serbest İzmir, No 17, 10 Kânun-i sânî 1324 [23 Ocak 1909], ss. 3-5.
Serkan Erdal, Osmanlı Devlet’nde Sosyalist Faaliyetler Üzerine Bazı Örnek İncelemeler, Doktora Tezi, Erzurum, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, 2014, ss. 294-296.
[14] Mehmet Emin Elmacı, Bosna-Hersek’in Avusturya Tarafından İlhakı ve Doğurduğu Tepkiler (1908-1912), İzmir, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 1996, ss. 67-97.
Y. Doğan Çetinkaya, 1908 Osmanlı Boykotu / Bir Toplumsal Hareketin Analizi, ss. 97-387.
E. Ahladi, “İzmir’de İttihatçılar ve Rûmlar: Yunan – Rûm Boykotu (1908-1911)”, Kebikeç, sayı:26, 2008, ss. 175-200.
Donald Quataert, Osmanlı Devleti’nde Avrupa İktisadi Yayılımı ve Direniş (1881-1908), çev.: Sabri Tekay, İstanbul, İletişim Yayınları, 2017, ss. 189-224.
[15] M. Emin Elmacı, Bosna-Hersek’in Avusturya Tarafından İlhakı ve Doğurduğu Tepkiler (1908-1912), s.67.
[16] Y. Doğan Çetinkaya, 1908 Osmanlı Boykotu / Bir Toplumsal Hareketin Analizi, ss. 308-315.
[17]İttihâd’daki “Boykotaj” yazıları için bkz.: Özgür Yatkın, “Boykot ve İzmir”, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İzmir’deki Yayın Organı İttihâd Gazetesi, İzmir, DEÜ Sos. Bil. Ens. Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2018, ss.132-158.
[18] M. Emin Elmacı, Bosna-Hersek’in Avusturya Tarafından İlhakı… , ss. 71-76.
[19] İttihâd, No. 14, 11 Teşrin-i Evvel 1324 (24 Ekim 1908), Cumartesi, s. 4.
[20] “Mahmut Fuat Efendi”, Ö. F. Huyugüzel, İzmir Fikir ve Sanat Adamları (1850-1950), Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2000, ss. 313-317.
[21] Franz Joseph (1830-1916): Avusturya-Macaristan İmparatoru.
M. Fuat Efendi’den sonra Franz Josef’e, ünlü Çek yazar Jaroslav Hasek de seslenir. Aslan Asker Şvayk adlı ünlü romanında, I. Dünya Savaşı’nın gerekçesi sayılan, Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi Franz Ferdinand ile eşi Sofia’nın, 28 Haziran 1914’te, Saraybosna’da bir Sırp milliyetçisi tarafından, öldürülüşü için Şvayk, bu suikastte “Mutlaka Türklerin parmağı vardır. Bosna – Hersek’i Türklerden hiç almayacaktık…. ” diye yorumlar. Bkz.: Jaroslav Hasek, Aslan Asker Şvayk, çev.: Celâl Üster, İstanbul, Can Yayınları, 2017, s. 32, 38.
[22] Alois Lexa von Aehrenthal: Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Dışişleri Bakanı (1906-1912).
[23] Mahmud Fuad, “Avusturya Feslerinin Feryâdı”, Gencîne-i Edeb, No. 6, 12 Kânûn-i evvel 1324 [25 Aralık 1908], s. 66.
[24]“İttihâd gazetesi idare-i muhteremesine”, İttihâd, No. 6, 1 Teşrin-i Evvel 1324 (14 Ekim 1908), Çarşamba, s. 2.
[25] Melih Tınal, Bir İttihatçının Günlük Yazıları / Dr. Tevfik Rüştü Aras, İzmir, Zeus Kitabevi, 2016.
[26] Engin Berber, “İkinci Meşrutiyet Döneminde Domino Etkisi Yapan Bir Eylem: İzmir Liman İşçileri”, European Journal of Turkish Studies [Online], 11 | 2010, Online since 14 Octobre 2010, ss. 2-23.
[27] Donald Quataert, Osmanlı Devleti’nde Avrupa İktisadi Yayılımı ve Direniş (1881-1908), ss. 207-213.
[28] M. Emin Elmacı, Bosna-Hersek’in Avusturya Tarafından İlhakı…. . , ss. 77-81.
[29] Osmanlı’da Sosyalist Basın ve Sosyalist Liberal Gâve üstüne, ilk tanıtmaları, A. Cerrahoğlu [Kerim Sadi] yapar. Bu yayınlardan Kerim Sadi’nin de Gâve’nin 2. Sayısını görmediğini, Baha Tevfik yazısından yola çıkarak bilgi aktardığını anlıyoruz. Y.Doğan Çetinkaya da eldeki üç sayıyı gördüğünü, bu sayının kütüphanelerde bulunmadığını belirtir. Bkz.:, Y. Doğan Çetinkaya,1908 Osmanlı Boykotu….,s.333,340.
A. Cerrahoğlu, “Osmanlı Döneminde İlk Sosyalist Yayınlar,” ANT Dergisi, No. 4, Ağustos 1970, ss.83-84.
A. Cerrahoğlu, “Gâve’ye Karşı Baha Tevfik,” ANT Dergisi, No. 5, Eylül 1970, ss.83-84.
Y. Doğan Çetinkaya, 1908 Osmanlı Boykotu / Bir Toplumsal Hareketin Analizi, s.340.
[30] Avukat Gelibolulu Mehmet Rıfat Bey, 1895 yılında, İzmir’de, Osmanlı Kütüphanesi’ni kuran kurulun üyesi ve Osmanlı hukukuna ilişkin kitaplarıyla bilinen önemli bir aydınımızdır. Bkz.: “Mehmet Rıfat Gelibolulu”, Ö. Faruk Huyugüzel, İzmir Fikir ve Sanat Adamları (1850 -1950), ss. 377-380. Gâve’nin, 1911 Temmuz’unda ikinci kez, Kırşehirli Mehmet Fevzi Bey’in yönetiminde çıktığına yönelik bir bilgimiz olsa da İzmir’de yaşanan kan ve ateş içinde çoğu yitip giden İzmir gazeteleri gibi Gâve’nin de bu dönemine ilişkin kesin bir bilgimiz yok.
[31] M. Emin Elmacı, Bosna-Hersek’in Avusturya Tarafından İlhakı…, ss. 94-96.
[32] İzmir’de, Ekim 1908’de başlayan boykot, Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında yapılan anlaşmanın, 26 Şubat 1909’da kabulüyle, etkinliğini yitirir. İzmir Boykotaj Cemiyeti’nin, 3 Mart 1909’da, Ahenk gazetesinde yayımladığı bildiri ile de boykot sona erer.” Bkz.: M. Emin Elmacı, y.a.g.y. , s. 97.
[33] Bir “nâmûs belâsı gibi dikilip duran” parmaklığın kaldırılması isteği, Gâve’nin 3. sayısında da sürdürülecektir.
[34] Sedâd gazetesiyle özellikle kerhânelerin işletilmesi tartışmaları çerçevesinde, sosyalizm anlayışını Gâve, “gazetemiz millî, sosyalist liberal bir gazetedir”tanımıyla belirleyerek bir savunma olarak açıklar: “Sosyalizmin kerhâne fahişelerine merhamet etmek cihetindeki tatbîkatına gelince: Bizim sosyalizm sizin bilmeyeceğiniz, takdîr edemeyeceğiniz mahiyyet-i ulviyyesine vâkıf olabilmekden âciz bulunduğunuz bir sosyalizmdir. Garbdan intihâb edilen tuhm-i efkârın meşîme-i şarkda ekilerek, şark güneşi, şark muhiti, şark ruhu arasında neşv ü nemâsına çalışılan, semere-dâr olmasına vakf-ı âmâl edilen bir sosyalizmdir…”, “Sedâd Gazetesine Son Cevâb”, Gâve, No.5, 2 Kânûn-i sânî 1324 [15 Ocak 1909], ss.2-3.
[35] Bugün, bir rastlantı diyelim, Gâve’nin ikinci ve dördüncü sayılar kütüphanelerde bulunmuyor. Bu sayıların içeriklerini az da olsa Baha Tevfik’in eleştirisinden öğreniyoruz.
[36] Bahâ Tevfik, “Âmelî Psikoloji – Gâve Muharririne”, Serbest İzmir, No 17, 10 Kânun-i sânî 1324 [23 Ocak 1909 ], ss. 3-5.
[37] Mehmet Ö. Alkan, “Bir İttihat ve Terakki Muhalifi Olarak Liberal-Sosyalist Hilmi”, Tarih ve Toplum Dergisi, sayı: 81, Eylül 1990, ss. 47-51.
Efdal Sevinçli, “Haftalık İzmir’den Serbest İzmir’e / İzmir Liberal’e”, İzmir Basın Tarihi, ss.108-112.
[38] Y. Doğan Çetinkaya,1908 Osmanlı Boykotu / Bir Toplumsal Hareketin Analizi, ss. 317-329.