Şahsen çok şanslı bir çocuk olduğumu düşünmüşümdür. Çünkü o küçük yaşlarda, en çok eğlendiğim anılarım dayım üzerine kuruludur. Belki de bu yüzden çocukluğum mis gibi kolonya ve krem kokar.
Yıl 1959… Büyük dayım Halil Tellioğlu, İzmir’de “Hayal Kremleri ve Kolonyaları” firmasını kurmuş. İşleri öylesine artmış ki kardeşi İbrahim’i yani küçük dayımı birlikte yol almak üzere İzmir’e davet etmiş. Öncesinde küçük dayım İbrahim Tellioğlu, Turgutlu’da Singer dikiş makinesi satışını yapar ve eğitimlerinin verilmesini sağlarmış. Çok sayıda da öğrencisi varmış. Ancak ağabeyinin teklifini geri çevirememiş, böylelikle birlikte çalışmaya başlamışlar.
Şimdi İzmir için tarihi derinliği olan bir mekana geçiyoruz… 17 Ağustos 1966’da İzmir Enternasyonal Fuarı tüm konuklarını karşılarken ailemiz için birinci dönüm noktası hazırlanıyormuş. Paraşüt Kulesi’nin etrafında iki dayımın açtığı “Hayal Kremleri ve Kolonyaları” standında annem ve babam birbirlerini ilk kez görmüşler. Babam, bu karşılaşmayı bize her zaman kendi nüktedanlığı içinde anlattı:
“Bir gün ağabeyimin ailesiyle fuarda dolaşıyorduk. Paraşüt Kulesi’nden geçerken kucağıma yukarıdan atlayan bir kız düştü. Onu yakaladım. Sonra da evlendik. İşte biz annenle böyle tanıştık.”
Bu hikayeye küçük yaşlarımda çokça sarılmıştım. Annem paraşütle atlayacak kadar cesurdu… Babam ise annemi kurtaracak kadar kahramandı… Ne muhteşem bir tanışma hikayesiydi!
Halil Dayım, entelektüel bir karakterdi. Kitaba, okumaya değer verirdi. Fransızcası harikaydı. İlaç kutularındaki Fransızca içerikleri bile okuyup bize çevirdiğine tanıklığım vardı. İbrahim Dayım, hoş sohbet, küçükle küçük olmayı bilip hayata neşe katardı. Çocukluğumdaki bütün eğlenceli aktivitelerimin baş kahramanı İbrahim Dayımdı. Onun evi, eşi, çocukları yaşamın güzel yüzüydü. Fatoş Ablama düşkündüm. Bir de birlikte tiyatroya, müzikallere gitme halimiz vardı ki sormayın… Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Nevra Serezli’yi Devekuşu Kabare’de Emel Sayın, Şener Şen, Adile Naşit, Mehmet Ali Erbil ile Ayşen Gruda’yı Neşe-i Muhabbet’te gördüm. Dayım en çok Emel Sayın’ı severdi. Sonra bizimkiler de beni hiç kucağından düşürmeyen dayımın sevgisini buna bağlarlardı.
Tiyatro gösterilerinden çıktıktan sonra eve dönüş yolunda otomobilin içinde mutlaka sızmış olurduk. Çoğu kez babam ya da dayım beni kucaklar, eve çıkarırlardı. Bazen uyanık olduğum halde dayım kucağına alıp beni taşısın diye nazlanırdım. O zaman da dudağıma tükürük sürmekle tehdit ederdi ki bir an önce kalkıp eve çıkayım… Tükürük tehdidiyle yatağına giden çocuk Emel, efsunlu rüyalarında tiyatronun, sevginin büyüsünde uyurdu.
Çocukluğumda evde radyodan gelen seslere kulak kabartırdım çünkü o çok sevdiğim programlardan başka her an “Hayal Kolonyaları” reklamı çıkabilirdi ve dayım bana gülümserdi. Dayımın reklamı çıktığında bir heyecan dalgası alır başını giderdi bende…
Bugün sevgili dayım İbrahim Tellioğlu’nu yad etmek istedim çünkü ondan sevgiyi, hayattan keyif almayı, mutluluğun da mis gibi koktuğunu öğrenmiştim… Dayımdan bana yaşamımda değerlendirmem için kalan miras bunlardı. Teşekkür ederim.
Dayım, kız kardeşlerine ve yeğenlerine sevgiyle bağlanmıştı bir kere. Her fırsat bulduğunda fotoğraf karesinde sonsuzluğa bir imza bırakmak istemiş gibi geliyor bana. 1957 yılında yaşadığı Manisa’nın Turgutlu Kasabası’nda kardeşini ve yeğenlerini toplayıp fotoğraf stüdyosunda geleceğe sevgisinin izini bırakmıştı. (üst soldan sağa) Küçük kız kardeşi, annem Selma Tellioğlu, dayım İbrahim Tellioğlu, yeğeni Fatma Yüksel, (alt soldan sağa) yeğeni Sevgi Yüksel, Emine Yüksel. Dayım İbrahim Tellioğlu, 1957 yılında Singer dikiş makinelerinin satışını yapmakta ve öğrencilerin eğitimini sağlamaktaydı. Dayım İbrahim Bey, yengem Hatice Hanım, 1963’te Turgutlu’da evlenmişler. Büyük Dayım Halil Tellioğlu, kurduğu “Hayal Kremleri ve Kolonyaları” markasının standını İzmir Enternasyonal Fuar bünyesinde açmıştı. Küçük Dayım İbrahim Tellioğlu, ağabeyinin daveti üzerine İzmir’e gelmiş, “Hayal Kremleri ve Kolonyaları” markasında birlikte yol almaya başlamışlardı. 1966 yılı İzmir Enternasyonal Fuar’da annemle babamın ilk kez birbirlerini gördükleri stantta dayım İbrahim Tellioğlu. “Fuara gidip de atlıkarıncaya binmeden olur mu?” sorusunu 1976 yılının Ağustos’unda sormuşum, kardeşimle birlikte pozumu da vermeye çalışmışım.