Üç gündür İzmir’in kültür tarihine ilişkin yeni bir yolculuğa giriştim. Son yıllarda İzmir ve Osmanlı musevi tarihi üstüne yazdığı makaleleriyle, kitaplarıyla hepimizi aydınlatan Siren Bora’nın “Birinci Juderia / İzmir’in Eski Yahudi Mahallesi” * araştırmasını heyecanlanarak okuyorum. Osmanlı’nın millet düzeninde, İstanbul’dan sonra, yüzyıllarca Müslüman Türklerle birlikte Rumların, Ermenilerin, Museviler’in bir arada yaşadığı İzmir’de, Musevilerin ilk yerleşimlerini, İzmir tahrir ve cizye defterlerindeki kayıtlardan okumak bu yolcuğu daha bir çekici kılıyor. İzmir’in tarihine, Yahudi yerleşimlerinin oluşturduğu mahallelerden bakarak yapılan bir yolculuk. İlk kez bir tarihsel incelemede, mahalle ölçeğinin temel alındığı bir yapıtla karşı karşıyayım. Değerli yazarın bu yolculuğa, “Karataş Hastanesi ve Çevresinde Yahudi İzleri” (İzBB Kent Kitaplığı-2015) yapıtıyla başladığını, “Karataş Yahudi Mahallesinin”,”İkinci Juderia”nın İzmir’deki tarihsel önemini bizlere daha önce anlattığını da vurgulamalıyım.
Birden Turgutlu’da geçen çocukluk yıllarımın yaz aylarına gidiyorum. Anneannemin yanında, bağ bozumunu geçirdiğimiz, pekmez ve köfter yaptığımız, üzüm kuruttuğumuz güzel günler. Sokağımız Boşnakça’dan Arnavutça’ya, Rumca’ya, vb. farklı dillerin konuşulduğu, bu topraklara farklı tarihlerde gelmiş “mübadiller, göçmenler” sokağı. Evimizden biraz uzakta, Yako Bencuya’nın pamuk ve un fabrikasına değin arkadaşlarımla gidip kaybolduğumuz, anneannemin sokak sokak gezip beni aradığı çocukluk günlerim. Yahudi ve musevi sözcüklerini, yanılmıyorsam ilk kez, ortaokul öğrencisi olduğum o yıl duydum, öğrendim. Annemle pazardan geliyoruz. Yolumuzun üstünde, annemin yaşlı bir kadına selam verip konuşmasını çok silik bir fotoğraf gibi anımsıyorum. Annemin, “Hâlâ çalışıyor musun?” sorusuna, “Benim sermayem bitti kızım” deyişini, “Sen iyi bir terzisin” övgüsüne, “Benim sermayem gözümdü kızım, ellerimdi, artık onlar iş görmüyor” yanıtını, bugün içim titreyerek yazıyorum. “Kim bu kadın?” diye anneme sorunca da “Genç kızlığımda elbiselerimi, düğünümde gelinliğimi diken, ünlü Yahudi terzisi” yanıtı, bugün gibi belleğimde. Terzinin adı mı?…
İzmir’de yedi Yahudi mahallesi…
Beş ana bölümden oluşan yapıtın akıcı anlatımında, bir okur olarak sizi kendine çeken sözcüklerin, başlıkların peşine takılıyorsunuz: Tahrir, Yahudi göçleri, Juderia, cizye defterlerindeki vergi mükellefi Yahudiler, Havra Sokağı, sinagoglar, yedi Yahudi mahallesi. Antik dönemden beri İzmir’de yaşadığını bildiğimiz Yahudiler’in, Osmanlı yönetiminin “ilk tahrir” (1528-29) ve “ikinci tahrir” (1575-76) kayıtlarında, varlıklarıyla karşılaşmıyoruz. Ancak Siren Bora, Türkler’in İzmir’i aldıkları (1426) günlerde, toplam bin kişinin yaşadığı bu küçük liman kasabasında Musevîlerin de yaşadığını, bunun kanıtı olarak bir sinagoglarının olduğunu, bu dinsel yapıyı da Türkler’in camiye çevirdiklerine yönelik bilgileri paylaşıyor bizimle (ss.38-39).
Manisa’dan, Tire’den, Portekiz’den, Selanik’ten gelip İzmir’e yerleşen, büyük çoğunluğu eğitimsiz, çok fakir bir “millet” olan Museviler’in, özellikle 19. Yüzyıl’da Aziziye Koleji’yle başlayan Alliance İsraéllite Universelle ile hız kazanan eğitim, öğretim çalışmaları, bu toplumu hızla değiştirir. Açılan ziraat okullarından hasta-hanelere, Yahudihanelere, yetimhanelere, İzmir’de hemen hiç bitmeyen salgın hastalıklardan korunma amaçlı, karantina evleri Lazarettolara. İzmir ticaret yaşamında etkin olmuş Yahudiler’in yanında farklı meslekleri sürdüren, Yahudiler’in dünyasına, İkiçeşmelik ve çevresini saran, yedi mahalleyi anlatırken belgeleriyle, ekleriyle, bizleri yeni bilgilerle donatan bir örnek araştırma okuduğum kitap. İzmir’in kültürel tarihine yaptığı katkılar için, emekleri için Siren Bora kardeşimi alkışlarla karşılıyorum.
1641 ve 1775 yıllarına ait “Yahudi tâifesi”ni gösteren cizye defterleri örneklerinden İzmir’in 1896 yılını aktaran Fransızca Yıllığı’ndaki [İndicateur] “Yahudi meslek sahipleri” listesine, haritalardan Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne, Alliance İsraéllite Universelle ve Sinagog arşiv belgelerine, fotoğraflara, ilk kez gördüğüm, 1913 yılında çizilen, İzmir’in mahallelerini, sokaklarını gösteren Ernest Bon haritasına, bir bilgi kaynağı elimizdeki çalışma.
İsrail devletinin kuruluşuyla (1948), bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Yahudiler’in, özellikle genç nüfusun, İsrail’e göç ettiğini biliyoruz. İspanya’dan /Portekiz’den kaçarak 1492’de Osmanlı’ya sığınan, Selanik’e, İstanbul’a, İzmir’e ve çevrelerine yerleşen, bu topraklara kültürleriyle renk veren Museviler, 450 yıl sonra Tire’den, Manisa’dan, İzmir’den, İstanbul’dan vb. İsrail’e gidenler sonrası, bugün ülkemizde / İzmir’de, en azı 100-150 yıllık İzmirli olan, çok az Musevi yurttaşımız yaşıyor. Türkiye Cumhuriyet’ine, Mustafa Kemal’e, bilime, çağdaşlığa gönülden bağlı, bizimle kader birliği yapan Yahudi kökenli yurttaşlarımızın bu topraklardaki tarihlerine, yazarının tanımıyla “canlı bir organizma olarak gördüğü mahalle” ölçeğinden bakan bu araştırmayı, tarih sever okurlarımızın okumalarını salık veriyorum.
“Birinci Juderia / İzmir’in Eski Yahudi Mahallesi” kitabını masamın üstüne bırakıyorum. Kitabı ilk okuma olarak bitirsem de İzmir üstüne çalışırken kafamdaki sorular çoğaldıkça, Birinci Juderia’yı veİkinci Juderia’yı yeniden okuyacağım. Örneğin daha şimdiden, kişi adlarından yer adlarına, yeni sorular beni rahatsız ediyor bile!.. Merak bu ya, dünyanın en zengin ailesi Rothschildler’in soyundan bugün İzmir’de yaşayan kimse var mı? Ve büyülü Sason sözcüğü. Biliyorsunuz elbette, şimdi Batman’ın bir ilçesi, kökeni İbranice olan Sason ve dağları! Bir dilde, geçmişle kurulan bağın, dilbilimsel açıdan çok güzel bir örneği bence… İzmir’de ve dünyanın birçok kentinde Sason soyadlı kişiler. Hz. İbrahim’i [Abraham], Urfa’yı, Harran’ı ve Sason’u düşünün. Bitmeyen Yahudi göçlerinin İzmir’e uzanan küçük bir noktası mı desem? Göçler bitmiyor ki… Biliyorum, toplumbilim açısından, dünyayı değiştiren, insanlığı değiştiren en büyük kuram, Göç Kuramı…
* Siren Bora, Birinci Juderia / İzmir’in Eski Yahudi Mahallesi, İstanbul, İzmir Musevi Cemaati Vakfı – Gözlem Gazetecilik Yayını, 2021.