Diyabette mucize sensin, istersen yenersin!

Diyabet, insülin direnci, şeker intoleransı, glikoz düzeyi günlük yaşamda artık daha fazla karşımıza çıkan kavramlar. Giderek daha fazla bir şekilde tanıdıklarımızın ve hatta çocuklarımızın şeker hastası olduğunu ya da şekere bağlı sorunlar yaşadığını duyuyoruz. Görme yeteneğini kaybedenler, ayaklarındaki yaralar nedeniyle uzuvlarını yitirenleri duymak bizi harekete geçiriyor mu peki? Bu sorunun yanıtı genellikle olumsuz oluyor.

Sevdiklerimizin sıkıntılarını duyunca üzülüyor ama şekerli besinler tüketmekten, gazlı içecekler içmekten, karbonhidratı yüksek besinler yemekten, kızartmalardan uzak duramıyor, yürümeden hareket etmeden bir hap alıp, mucizevi bir şekilde kilolarımızın gitmesini bekliyoruz. Ne yazık ki, böyle bir mucizenin olmadığını hastalık kapımıza geldiğinde fark ediyoruz.

Dünya Sağlık Örgütü sıklığı giderek artan diyabet için “salgın” kavramını kullanıyor artık. Oysa doğru beslenme ve hareketle önlenebilen bir hastalık olan diyabet için doktorlar bize her fırsatta, “Herşey senin elinde. Bu hastalıkta mucize sensin!” diyorlar.

Haydi “diyabet okulu”na

Toplumda diyabete olan farkındalığı artırmak, gelecek nesilleri diyabetten korumak, diyabetin yaratacağı olumsuzlukları önlemek amacıyla, İzmir Katip Çelebi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde önemli bir çalışma başladı. “Diyabet okulu” adı verilen, ilk kez Temmuz ayında, yaz döneminde gerçekleşen ve üç gruba verilen eğitim, 3 Ekim 2016 günü yeniden başladı.

Yıl boyunca sürdürülmesi planlanan eğitimler haftada dört gün 20’şer kişilik gruplara verilecek. Eğitime katılabilmek için hastanenin “endokrin” bölümüne bir kez muayene olmak gerekiyor. Bu eğitimi almak için mutlaka diyabetli olmak da gerekmiyor. İnsülin direnci olan, ailesinde şeker hastalığı bulunan kişiler de bu eğitime katılabiliyor. Diyabet okulunda öğrencilere, diyabette tıbbi beslenme tedavisi veriliyor, diyabetle nasıl baş edileceği öğretiliyor.

Diyabet okulunda eğitimler Doç. Dr. Gonca Örük, Beslenme Uzmanı Diyetisyen Nesil Gören Atalay, Uzman Dr. Esin Kılıçaslan, Fizyoterapist Hülya Atalay ve diyabet hemşireleri Sevil İşli, Nigar Özen, Nihal Alikalfa ve Aysema Ünsal tarafından veriliyor.

Eğitime ben de katıldım

Güney Bölgesi Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreterliği’nce İzmir Katip Çelebi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin AMATEM Binası’nda verilen eğitimlere ben de katıldım. Başta annem olmak üzere ailemde diyabetli bireyler olduğu için konuya uzak değilim. Risk grubunda olunca, özellikle annemin baskısıyla programa katılmaya karar verdim. Daha ilk dersten itibaren “İyi ki de katılmışım” dedim. Doğru bildiğimiz, internetten, televizyondan duyduğumuz yanlışları öğrenince şaşırdım açıkçası. İlk gün aldığımız bilgileri sizlerle de paylaşmak istedim.

Program gereği diyabette tıbbi beslenme tedavisi, insülin tedavisi ve diyabette insülin dışında kan şekerini düzenleyici ilaçlar, diyabetin akut ve kronik komplikasyonları, diyabette psikiyatrik yaklaşım, diyabetle yaşam, diyabette fiziksel aktivite ve egzersiz konularında eğitim verileceğini biliyordum. Bu eğitimlere diyabetli bireylerin ayak duyu muayeneleri, tansiyon, boy, kilo ölçümleri de eklenmişti.

Hastanede görevli Endokrin Uzmanı Doç. Dr. Gonca Örük’ün diyabete ilişkin anlatımlarıyla başladı eğitim. Doç. Dr. Örük, “Bize gelen tüm hastalar insülin direncini soruyor ama ne yazık ki yapılması gerekeni yapmıyor” diye başladı sözlerine. Şeker deyince sadece “şuruplu tatlı” anlaşılmaması gerektiğini söyledi, çoğu gıdada farkında olmadan şeker tükettiğimize değindi. Glikozu depolamayan tek organın beyin olduğunu, fazla glikozun karaciğerde yağa dönüşüp şişmanlamaya yol açtığını anlatan Doç. Dr. Gonca Örük, yaşadıkları deneyimlerden de örnekler verdi.

Doç. Dr. Örük, “Bize gelen hastaların elinde genelde açlık şekeri ölçümlerini görüyoruz. Oysa tokluk şekeri de açlık şekeri kadar önemli. Tokluk kan şekeri bize hastanın kalp rahatsızlığına ilişkin önemli ipucu veriyor” derken, bel çevresindeki yağlanmaya da dikkat çekti. “Vücut ağırlığının yüzde 5-7 arasında azalması hastalığın ortaya çıkmasını engelliyor” diyen Doç. Dr. Gonca Örük, hastaların diyetine uyup doğru beslenmesi ve kilo vermesi durumunda hipoglisemi sorunundan da kurtulabileceği bilgisini paylaştı.

Mesleğe başladığında diyabet görülme sıklığının yüzde 7. 2 olduğunu belirten Doç. Dr. Örük, “2010 yılında uzman olduğumda bu rakamlar iki katına çıktı. Yüzde 13. 7’ye vardı” derken diyabeti engellemek için “yürümek, doğru beslenme, eğitim ve ilaç kullanımının önemine değindi. Açlık kan şekerinde hedefin 70-120 miligram/desilitre, iki saat sonra ölçülen tokluk kan şekerinin 140-160 miligram/desilitre, üç aylık kan şekeri düzeyinin ise 6,5 olması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Örük, “Diyabet iyi tedavi edilmezse kalp, böbrek, tansiyon, nöropati, göz dibi kanaması, ayakta yaralar gibi sorunlar gerçekleşebilir. Diyabet eşittir damar hastalığı diyebiliriz. O nedenle diyabetlilerin kesinlikle sigara içmemesi gerek” bilgisini paylaştı.

Duy da inanma

Diyetisyen Nesil Gören Atalay, ilk gün eğitiminde diyabette büyük önem taşıyan beslenme konusunda bilgilendirdi. Atalay’ın anlattıkları “duy da inanma” tarzındaydı. Meslek yaşamı boyunca şekeri düşürmek için hastaların ilacın yanı sıra çok ilginç yöntemler uyguladığına dikkat çeken Atalay şu görüşleri dile getirdi:

“Şekeri düşürmek için tarçın, limonlu yoğurt, çörek otu, zeytin yaprağı ya da baharatlar işe yaramaz. Bunları kullanıp karaciğerinizi yormayın. Bu hastalıkta mucize sizsiniz. Direksiyona kendiniz geçerek hastalığı yenebilirsiniz ya da ilerlemesini önleyebilirsiniz. İlaçlarınızı doğru kullanın, doğru beslenin, ara ve ana öğününüzü atlamayın, hareketinizi düzenli yapın. En az 3 litre suyunuzu için. Vücudunuz bu soruna mutlaka doğru cevabı verecektir. Her duyduğunuza da inanmayın lütfen. ”

Diyabet hastaları için doğru beslenmenin çok önemli olduğuna değinen Diyetisyen Nesil Gören Atalay, “Evlerinizde bir dijital terazi olsun. Herkesin ölçüye yaklaşımı farklı. Ama gramajını doğru ölçerseniz doğru da beslenirsiniz. Eğer mümkünse bir de cep terazisi edinin. Doğru miktarda yediğinizde sonuç aldığınızı göreceksiniz” dedi.

Günlük tüketilen posa (lif) miktarını artırmak için meyve suyu yerine meyve (hatta kabuklu) yenmesi gerektiğini belirten Atalay, “Bir bardak nar suyu içtiğinizde 12 porsiyon meyve yemiş olursunuz. Vücut yakamadığı enerjiyi yağa dönüştürecektir” uyarısında bulundu.

Türk halkının yemeklerde tuzu çok fazla tükettiğini de belirten Diyetisyen Nesil Atalay, “Günlük tuz tüketimimiz 1 çay kaşığı iken biz 18 gram kullanıyoruz. Japonya’dan sonra en fazla tuz tüketen toplumuz. Tuzu azalttığınızda ödeminiz de azalacak. Ayrıca tuz tüm gazlı içeceklerde de bulunuyor. Ev salçası da aynı şekilde çok tuzlu. Turşu yine öyle. Bunlara dikkat etmemiz gerek” dedi.

İdeal kiloya ulaşırken kızartmaların yaşamımızdan çıkartılması gerektiğini anlatan Atalay, bel çevresindeki yağlanmaya da değindi. Kadınlarda bel genişliğinin 80 santim, erkeklerde 94 santimin altında olması gerektiğini belirten Nesil Gören Atalay, “Diyabetik ve light ürünleri alırken etiketlerini mutlaka okuyun. Ama sadece şeker kısmına değil yağ ve karbonhidrat değerine de bakın. Ürünün light olması yağının düşük olması anlamına gelmez” bilgisini paylaştı.

Zöhre Buran (52): “Şeker olduğumu öğrendiğimde 30 yaşındaydım. İlaç kullanıyorum. Anne babamda da var şeker, sürekli kontrole geliyordum. Ama bu okulu hastanenin endokrin servisine gelince öğrendim. Bugün aldığım eğitimden mutlu oldum. Beslenmeme dikkat ediyordum ama yürüyüşün bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Düzenli yürümüyordum. Özellikle günlere giden kadınların yemesine daha dikkat etmesi gerek. Bu okulu herkese öneririm. Aldığım bilgileri çevremdekilere de anlatacağım.

Hasan Hüseyin Akıncı (49): Şeker hastası olduğumu 41 yaşımda iken öğrendim. Tip 2 benim şekerim. Ailemde yok, benim hastalığım tahlillerde ortaya çıktı. İnsülin kullanıyorum. Farklı hastanelere gidiyordum ama burada endokrin servisine gelince eğitim programını öğrendim. Bugünkü eğitim çok önemliydi. Bilmediğimiz çok şey varmış. Meyve suyu yerine meyvenin kendisini yememiz gerektiğini öğrendim. Ayrıca markette paketli ürünlerin arkasında karbonhidrat ve yağa da bakmamız gerekiyormuş. Buraya gelmek için şeker hastası olmaya gerek yok. Herkes bu eğitimden yararlanmalı, çünkü önemli bilgiler paylaşılıyor.

Arife Gülpamuk (55): Ben 12 senedir şeker hastasıyım. İnsüline yeni geçtim. Yürüyüş çok önemliymiş, ben fazla yürümüyordum. Şekerimi düşürmek için ilaçların yanında bitkisel tedaviyi denedim. Tarçın, zeytin yaprağı içtim, yoğurda limon sıkıp uzun süre yedim. Ama hiçbiri şekerimi düşürmedi. Hatta karaciğerim de rahatsızlandı bu yüzden. Bunları artık tüketmeyeceğim ve herkese de söyleyeceğim. Burada sağlığımız için önemli bilgiler veriyorlar. Yürüyüş konusunun önemini de bilmiyordum, burada öğrendim.

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın