Bakla yetişen tarlaların yerinde, kalenin sırtları bir anda kaçak yapılarla sarıldı…
Çocukluğum Tepecik semtinde geçti, orada doğdum büyüdüm. Annem de Tepecikte doğmuş. Anneannem ve dedem de İştipten göç edip doğru aynı semte gelip yerleşmişler. Eşrefpaşa Hastanesinin karşısındaki 1145 Sokakta yaşadım üniversiteyi bitirene kadar. Apartman nedir bilmezdik. Semt tek katlı evler ile doluydu. Hala da öyle, ancak çok bakımsız kaldı. O yıllarda sokağın ucundan başımızı kaldırıp baktığımızda Kadifekaleyi tüm ihtişamı ile görmek mümkündü. Her sabah katırların sırtında sebze ve meyve getiren manavların Kalenin bakla seslenişleri hala kulaklarımdadır. O yıllarda kale ve bakla kelimeleri benim için bir anlam ifade etmiyordu. Çocuk aklımla yorumlar yapardım, Kalede bakla nasıl yetişir? diye, gidip görmek hiç aklıma gelmemiş nedense. Daha sonraki yıllarda, Kalenin bakla seslenişleri kesildi.
Kalenin taşlarından temel

O yıllarda yoğun bir göç alan İzmirde gecekondudan da nasibini aldı, bakla yetişen tarlaların yerine kalenin sırtları bir anda yapılar ile donatıldı, hatta kalenin içine bile onlarca kaçak bina inşa edildi. Kaleyi ziyarete gelen turistler bu evlere şaşkınlıkla bakardı. Ben de o dönemde Nasıl izin verdiler? diye düşünürdüm. İşin içinde siyaset olunca, ne kültür ne sanat ne de tarih kalıyor. Hele eski denilince; Yık gitsin mantığı işliyor. Kalenin taşlarını temel yaptılar, çocukluğumda sokağın ucundan seyrettiğim kale küçüldükçe küçüldü ve gecekondulardan görünmez oldu. 2000li yıllara gelindiğinde İzmir Büyükşehir Belediyesinin yaşama geçirdiği proje ile büyük heyelanların yaşandığı bölge gecekondulardan ve diğer yapılardan arındırıldı. Kale yine muhteşem görüntüsüyle ortaya çıktı. Restorasyonun ardından tekrar eski görüntüsüne kavuşacak gibi görünüyor Kadifekale.
Yıkımları Piriştina başlattı

Ahmet Piriştinanin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yaptığı yıllarda Kadifekalenin içindeki yapıların yıkıldığı gün oradaydım. İçinde yaşayanları ikna etmek ve oradan çıkarmak için yıllarca mücadele verildi. Yıkım sırasında evlerin temellerinden çıkan binlerce yıllık kale taşlarını görünce oldukça hüzünlenmiştim. Kadifekalenin çevresinin bir gün tamamen yapılardan temizleneceğini ve Pagos Dağının tüm haşmetiyle ortaya çıkacağı günlerin en kısa sürede gelmesini diliyorum. Tüm bunlar olacak ama Kalenin bakla seslerini hiçbir zaman duyamayacağız.
Amazon kadınların hakimiyeti

M.Ö. 4. Yüzyılda kurulan kentte bugüne kadar varlıklarını sürdüren Helen, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait kalıntılar bulunuyor. İzmirin ve körfezin kuşbakışı seyir noktası olan Kadifekale, şehrin güneyinde 186 metre yükseklikteki bir tepe üzerindedir. Eski adı Pagos olan Kadifekalede yaşayan Amazon kadınlarının, dağın eteklerinden Meles Çayı kıyılarına indikleri, hakimiyetlerini uzun yıllar sürdürdükleri rivayet edilmektedir. Büyük İskenderin generallerinden Lysmachos tarafından yaptırılan kalede halen bu döneme ait kalıntılara rastlanmakta, Bizans dönemine ait sarnıçlar bulunmaktadır. Şu an ise bu kale yıkık bir durumdadır ve restorasyonu devam etmektedir. İzmir Büyükşehir Belediyesinin yürüttüğü bir proje ile turizme daha çok katkı sağlanmasına yönelik çalışılıyor. Helenistik ve Roma Dönemi kentinin akropolü. M. Ö. 334te Pagos Dağı eteklerinde bir tepe üzerinde bulunan kale Anadoluyu Pers egemenliğinden kurtaran Makedonya Kralı Büyük İskenderin isteği ile yapılmıştır. Bugün Kadifekale olarak adlandırılan Pogos Dağının adı antik kaynaklarca Grekçede Tepe anlamına geliyor.
İskender yeni şehri kuruyor

İskenderin Anadoluya çıkışı ve Pers egemenliğine son vermesi üzerine bölgede M. Ö. 334-133 arasında Helenistik dönem başlar. Helenler beraberlerinde kendi şehircilik anlayışlarına uygun şehirleşme projeleriyle gelirler. Helenlerin istedikleri Bayraklı Tepekulede sıkışmış olan Smyrna Kentinin yeniden inşa edilerek Efes, Bergama, Rodos, İskenderiye gibi zamanın ticarette ve liman işletmesinde ileri gitmiş şehirleri ile boy ölçüşebilecek bir şehir düzeyine erişmesidir. Böyle bir şehrin eski İzmirde kurulması hem konum ile hem de alanın küçüklüğü nedeniyle imkânsız olduğundan, İskender, bugün Kadifekale olarak bilinen Pagos Tepesi ve eteklerine yeni şehri kurmayı düşünür.
Efsaneye göre; İzmire gelen Büyük İskender, o zaman ormanla kaplı Pagos Tepesi denilen Kadifekalede Nemesis Kutsal alanında (İzmirliler çifte Nemesisi yani ikili su perisini kutsal sayarlardı) avlanırken bir ara ulu bir çınarın altında uykuya dalar, rüyasında gördüğü iki Nemesis, İskenderden yeni İzmir kentini uyuduğu tepenin eteklerinde kurmasını ister, uykusundan uyanan İskender, Klarosun Apollon kâhinine gördüğü rüyayı anlatarak fikrini sorar, kâhin rüyayı tek bir cümlede yorumlar: Kutsal Meles Çayı kenarındaki Pagos Tepesi eteklerinde yerleşecek İzmirliler, eskisinden dört kez daha mutlu olacaklardır.
İskenderin rüyası

Bu yeni İzmirin kuruluşunda İskenderin Pagos Tepesinde gördüğü rüyanın yorumuna dayanmak yerine, dönemin deniz ve karada gelişen ticari potansiyelinin gelişmesinin dayattığı zorunluluk nedeniyle burada kurulmuş olduğuna inanmak, günümüz için çok daha bilimsel bir yaklaşımdır. Nihayet, rakibi General Antiganosu M. Ö. 302de öldüren Lysimachos Yeni İzmirin kuruluşunu gerçekleştirir. Şehri Pagos tepesi ile i̇ç limana bakan yamaçlarda kurmaya başlar. Böylece 400 yıl önce Lidyalıların istilası ile yurtlarından edilen Meles Çayı etrafında küçük köysel yerleşimlerde yaşayan Homerosun hemşerisi İzmirliler, İzmire gelip yerleştiler. Smyrna, Kadifekalede ikinci kez kurulduktan sonra güçlü bir liman kenti olarak öne çıkmış. Helenistik, Roma ve Bizans dönemleri ile Ortaçağda Smyrna; diğer çağdaşı kentlerdeki gibi, akropol, tiyatro, stadion, bouleuterion, prytaneion, tapınaklar, su kemerleri, sur duvarları, geniş revaklı caddeleri ve tepeden denize doğru uzanan yapı adaları ile canlı bir ticaret ve liman kentiydi. Özellikle Roma Döneminde Küçük Asyanın en önemli kentlerinden birisiydi. O dönem Strabon Smyrnayı İonyanın en güzel kenti olarak anmıştır. Ancak kale Roma Döneminden sonra Ortaçağda Timur orduları tarafından tahrip edilmiş, bunu İzmirdeki 1668 depremi izlemiş.
Şehre şebeke suyu

Kadifekaleden günümüze yalnızca kalenin batısındaki 5 kulesi ile güneyindeki duvarlarının bir bölümü kalmıştır. Bunlara dayanarak kalenin uzunluğunun 6 kilometre olduğu ve sur duvarlarını destekleyen kulelerin 20-25 metre yüksekliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Kalenin bunun dışında kalan doğu ve kuzey kısımları tamamen yıkılmış durumdadır. Kale içerisinde ise bir dehliz ve su sarnıcı kalıntısı vardır. Zemin seviyesinin altındaki tonozlu yapılar ve sarnıçlar kalenin zenginliklerindendir. Aralık 1667 ve Mayıs 1668 de İzmiri ziyaret ettiği bilinen Fransız Robert De Dreux, Burada (Pagos) çok güzel bir sarnıç gördüm. Sarnıç tıpkı kiliseler gibi tonozlar üzerine inşa edilmiştir demiştir. Roma Döneminde yapılıp Bizans Çağında yenilenerek kullanıldığı sanılan bu yapıların önemi Smyrnanın su şebekesinin merkezini oluşturmasından antik kentin can damarı olmasından ileri gelmektedir. Buradaki sarnıçlara, Şirinyerdeki, su kemerleri yoluyla gelip biriken sular, künk ve kanalizasyon sistemleri ile kentin her yerine dağıtılıyormuş. Zira bu dağıtım ağının örneklerine Agora kazılarında da rastlanmıştır.
Restorasyon başladı

Kadifekalenin surlarının bir kısmının Çelebi Mehmet tarafından yıkıldığı bilinmektedir. Yalnızca doğu yönündeki surlardaki rektangonal (çok iri taşlar) parçalardan bir, iki adedi Basmane Garından Tilkilike uzanan ve Altınparka giden yolun başında bulunuyor. Tarihi Kadifekale bölgesinde yürütülen kazı çalışmaları sırasında, M.S. 2. Yüzyıla ait olduğu tahmin edilen kadın başı figürü ile İzmirdeki Türk-İslam dönemine ait ilk camilerden biri olduğu tahmin edilen yapı ortaya çıkarılmıştır. Kadifekale sur duvarları restorasyon çalışmalarına destek kazılarında, Dokuz Eylül Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından Güney sur duvarları bölümünde sürdürülen kazılara ek olarak yapılan çalışmalarda, 3 noktada kazı çalışması yapılmış ve cami yapısı ortaya çıkarılmıştır. Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy, Caminin kapısındaki bir kitabe de Evliya Çelebi tarafından okunmuş. 1308- 1309 tarihlerine ait olduğunu Evliya Çelebi bize ifade ediyor. Gerçekten elde ettiğimiz buluntularımız da bize bunu gösteriyor demiştir. Çalışmalarda, Bizans Sarnıcı içindeki dolgu temizlenmiştir. Kaledeki kazılarda Osmanlı dönemine ait seramik atölyesi buluntuları da elde edilmiş.
16 bin kişilik tiyatro

Yapılan kazılarda, İzmirin antik çağdan bugüne bir liman ve ticaret kenti olma özelliklerinin net bir şekilde ortaya çıkarılmasının yanı sıra son zamanlarda yapılan çalışmalarla genç Bizans döneminde ve beylikler döneminde İzmir Limanının ne kadar işlek olduğunu gösterir bulgular elde edilmiştir. Ayrıca kazılarda Saruhanoğlu Beyliğine ait iki sikke bulunmuş ve bu sikkeler, beylikler arasındaki ticaret ilişkilerini göstermesi açısından çok önemlidir. Çünkü İzmir, Aydınoğulları Beyliğine ait bir toprak parçası. Ayrıca, burada yine 13. Yüzyıldan Fransız sikkeleri elde edilmiştir ki bu da Bizans döneminde, henüz Türklerin bu bölgeye hâkim olmadığı süreçteki ticaret ilişkilerini açıklaması adına güzel bir veridir. Pagosta yer alan 16 bin kişilik tiyatronun, kuzeye bakan seyirci tribünü denize karşı romantik ve muhteşem bir manzara sunduğu ve 1638e kadar tiyatronun duvarlarının ayakta olduğu bilinmektedir.
Tiyatro tamamlandığında, Altınpark projesi yaşama geçirildiğinde Agora ile bir bütünlük sağlandığında; tarihi Kemeraltı Çarşısı, Saat Kulesi ve Birinci Kordona kadar uzanan bir aks içinde yerli ve yabancı turistlerin vazgeçemeyecekleri bir tarihi ve turistik zincir oluşturulacak.
Fotoğraflar : Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM)Related Images:
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.