Daha önce yazdım, yok bende öyle çiçek, böcek ve sıcak şarap yazıları…
Bilmem hangi Avrupa kentinden gözlem ayağında kompleks pompalaması da yok…
Ancak gündemin acayipliğine takılıp bu pazar günü iktidardan muhalefetten,validen müdürden, başkandan hastaneden de yazmak istemiyorum…
Hazır memlekette “alo Fatih” rüzgarı eserken, ben de bu pazar günü biraz “bizden” yazayım size.
Okuyun ama…
Okuyun, çünkü umudunuzu kesmeye başladığınız o kahrolası “medya” aleminin içinde onurlu duruşunu her ortamda göstermeye başlayan harbi gazetecilerden bahsedeceğim ki, onlar hem size hem bize tam bir umut…

Böyle çıktılar yola. İzmir basınının güzel gençleri “Genç Gazeteciler Platformu” ile geleceğine umut ışığı oldular bence.
İzmir’de dostluk temelini sarsmadan ama gazeteci rekabetinden de vazgeçmeden mesleklerine inançlarını birleştirdi genç gazeteciler.
Onlar gazeteciliğin gerçek neferleri biliyor musunuz?
İşlerine, evlerine otobüsle giderler, gelirler. Başları dik, kalpleri tertemizdir hepsinin. Leş gibi kirlenmiş bir dünyanın tertemiz melekleridir genç gazeteciler. Onlar mesleklerini kutsal ibadet gibi yaparlar. Soru sorarken, mikrofon tutarken, görüntü çekerken hep muhatapları olan okur ve izleyicilerinin takdiri vardır yüreklerinde amaç olarak. Onlar gazeteciliğin temelinden yaşarlar. Kartvizitlerinde de sadece “muhabir” yazar. Gazeteciliği yaşam amacı görürler, başka yerlere sıçramak için “araç” değil…
Sıkıntıları çoktur…
Ah bir se “tutan” olmasa, belki se dünyanın tüm kirli kötü adamlarını teşhir ederler ya…
Onlar için “ak” aktır “kara da kara… Ne sebeple olursa da olsun, aka kara, karaya ak demezler. Dayatmalara “emredersiniz” değil “hass….r” çekip, kalemlerinin onurunu “satarak” değil kırarak karşı çıkarlar.
1995’den 2002’ye kadar Kanal 1, EGE TV ve Yeni TV’de hep gencecik gazetecilerle çalıştım.
Hayır, çalışmadım, yaşadım!
Ekran günlerim başlayınca da, yayın ekiplerim hep genç meslektaşlarımdan oluştu. 2000’den sonra yoğunlaşan dejenerasyona rağmen, genç arkadaşlarımın hemen hepsi her şeye rağmen güzel işler yapıyorlar.
İzmir’de platform çatısı altında çıkardan, siyaset taraflılığından uzak, dostça, arkadaşça ve sadece meslekleri için bir araya gelen, genç ama yürekleri kocaman bu arkadaşlarımı Allah nazardan, şaşırmışların şerrinden, maddeye tapanların kötülüklerinden, içinde “adam” olmayan elbiselerin riyakarlıklarından korusun.
İzmir’de benim gibi artık “genç” olmayan gazetecilerin de bu gençlerin önünü tıkayan değil, açan olmaları gerekiyor.
Ne yazık ki İzmir’de de güvenirliği her geçen gün azalan ve medya denen çukurda debelenen basının, özellikle bu gençlerin o tertemiz yürekleriyle hak ettiği yere yükseleceğine inanıyorum.
İnanıyorum, çünkü inandığımı ben yaşadım…
İzmir’de çok güzel zamanlar yaşandı, neden yeniden yaşanmasın?
Ömrüm yettikçe, beynim çalıştıkça, kalemimle, nefesimle genç meslektaşlarımın emrindeyim. Hem de sıfatsız, sıradan ve dışarıdan gölge gibi…
…Ve ne yalan yazayım şimdi, emr-i hak vaki olduğunda da beni genç meslektaşlarımın omuzlarına gitmek isterim sonsuzluğa…

Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.