Son günlerde sıkça karşılaşıyorum bu taraflısın sözüyle.
Aslında söz de değil, resmen doğrudan suçlama, itham boyutunda. Daha çok da Twitter marifetiyle.
Geçen akşam saldırı yaşadım mesela…
Aman Allahım belki on dakikada on ayrı zavallı…
Zavallı diyorum özellikle. Alenen cahil bir maşa, tetikçi. Hem sefil hem zavallı!
Bana ölümü hatırlattı zavallı…
Belki özel yetiştirilmiş biri. Belki de bana ve benim gibi düşünenlere cahilce saldırsın diye para da alıyor bir yerlerden…
Bakın ne yazdı bana: Ölüm var ölüm, ölüp gittiğinde seni ne Atatürk ne Kocaoğlu kurtaramayacak, kendine gel saçın bembeyaz.
Ne denir ki bu zavallıya Allah ıslah etsin demekten başka?
Üstelik adı da yok. Adı bir acayip…
Fotoğraf yerine de MİT müsteşarınınkini koymuş.
MİT logosunu falan… Korkutacak böylece beni ya
Bana taraflısın diyenler bilgiyle gelseler ne ala, ama hep küfü hep hakaret…
Küfür ve hakaretle savunulanlar mutlu mu acaba?
İktidardaki partiyi güya savunanların o küfürlü, hakaretli, tehditli mesajlarından mutlu oluyor mudur ki Başbakan?
Süleyman Soylu efendinin dedikleri mi bu küfür eden tipler?
Oysa barika-i hakikat, müsademe-i efkardan doğuyor… Gerçeğin ışığı, fikirlerin tartışılmasından doğuyor yani.
Bunca yolsuzluk iddiası neden böylesine dalgalandı diye düşünmüyor AKP?
Çünkü sefalet diz boyu. Bir grup var sürekli büyüyor… Türkiyede dört yıllık fakülte bitirip, üzerine master, doktora yapıp işsiz kalan ya da asgari ücret köleliğine eyvallah demek zorunda olan kaç genç var? İşte bu yüzdendir, gencecik siyasetçi oğullarının, kızlarının o yaşlarında abad olmalarındaki şüphelerdir bugün tepkiyi diri tutan. Türkiyedeki işsizliği gerçekte kim merak ediyor ki?
Paralel bir şeyler arıyorsanız siz vergi sistemine, seçim sistemine, siyasal partiler sistemine, eğitim ve sağlık sistemine, ihale sistemine ve tabii ki anayasanın haline bakın. Haşhaşi arıyorsanız, sizi Twitterde küfürle, tehditle savunmaya çalışan cahil zavallılara bakın!
Sapla samanın bu kadar karıştı(rıldı)ğı süreçte hangi taraf diğerinden daha kutsaldır sizce?
Bence tek bir taraf var o da sokak ve halk! Çünkü gerçek de hatta yalan da, doğru da ve yanlış da sokakta ve halkta, yeter ki kalbimiz ve vicdanımız tertemiz olsun, yeter ki hata, günah ve yanlışlarımızı da sahiplenebilelim.

Bilmeyenler bilenlere, duymayanlar duyanlara söylesin.
Ben 1919 1938 tarafındayım…
Ben yurdun dört bir yanını demir ağlarla örenleri inkâr etmeyenlerin tarafıyım…
Ben asgari ücretle, taşeron şeytanlarla, çılgın müteahhitlerle sömürülen canların tarafıyım…
Bana telefon edip onu söyle, bunu söyleme ya da onu yaz bu yazma diyecek olanın alnını karışlayacak tarafım…
Ben tarafım… Benim tarafımda olunca şükür, olmayınca sabır vardır…
Benim tarafımda ekmek yediği ele ihanet etmemek, medeti başka yerlerde aramak yoktur…
Ve benim tarafım insandır… Velev ki şeytana uymaya!
Gönüllü oldum

Çakabey çok özel bir gemiymiş. Aslında vapur da diyebilir miyiz bilmiyorum.
Özellikle malzemesi açısından çok özelmiş. Tasarrufluymuş da… Aman Allah kaza, bela vermesin de tez zamanda konforunu İzmirlilere yaşatsın Çakabey… Çakabey gibi çok önemli bir ismi taşıyacak bu gemi uğurlar getirsin İzmirimize.
İçinde dolaştım durdum…
Bol bol da dedikodu yaptım, dinledim. Sürekli konuştum yine yani…
Tam üşüdüm diyecektim ki…
O sıcacık gülümsemeleri fark ettim…
Hepsi de aydınlık yüzlü, temiz ve altın yürekli çocuklar…
Yürekleri İzmir için atıyor, hep tebessüm, hep sıcak yaklaşım.
Bence Aziz Kocaoğlu bu gençlerle çok, daha çok birlikte olmalı. Çünkü ne riya var ne farklı beklenti bu çocuklarda.
Martılar mı diyorlarmış kendilerine?

Martı…
Özgürlük ve samimiyet! Tam gençlerin havası…
Zaten derdimiz de özgürlük daha çok özgürlük değil mi?
İmza attım… Gönüllü oldum İzmirime…
Ama bir farkla… Ben İzmir Gönüllüsü gençlere gönüllü oldum…
Gençlik gelecektir değil mi? Tamam, ben de geleceğin emrindeyim o halde!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.