Sinirlenmedim ama üzüldüm…
Adının önünde makam, rütbe adı olan ülkem insanları geçti gözlerimin önünden sonra…
Adının önünde makam, rütbe yazan ülkem insanlarının, biz adlarının önünde sadece “vatandaş” yazan insanlara oynadıkları “organize” oyunun ne zaman sona ereceğini düşündüm durdum gece boyu…
Sonra isimler…
Değişik ve birbirinden farklı isimler…
Abdullah Gül, Cemil Çiçek, Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, Fethullah Gülen, Bülent Arınç, Hakan Fidan, Selahattin Demirtaş, Haşim Kılıç, Necdet Özel, Metin Feyzioğlu, Binali Yıldırım, Efkan Ala, Mehmet Görmez…
Aklımdan geçenlerin sadece bir kısmı bu isimler…
Cumartesi akşam “ana haber bültenleri” arasında dolaşırken tehlikeli, çok tehlikeli bir gerçek fark ettim desem?

Başbakan “seçilmiş gazetecilere” savcılardan “dert yanarken” dün “savcı” olduğunu iddia etmemiş miydi?
Dün “cemaat” denilen toplulukla “dostken” olanlar unutuldu mu ki, bugün “cemaat” düşman olunca görülsün “gerçekler”?
Metin Feyzioğlu dün de aynı şeyleri söyleyip “tepki” görürken bugün Başbakan’ın görüşme ihtiyacının sebeb-i hikmeti kime düşmanlık, kiminle dostluk?
Ya dün Başbakan’ın “savcılık” yapmasına, Ergenekon sürecindeki olan bitene ve yargısal garabete tepki gösterirken, bugün Başbakanın “ret ettiğini” kabul etmek acaba CHP liderinin “düşmanlık ve dostluk” kriterlerini koyar mı ortaya?
Bir vatandaş olarak bir çift sözüm var da kim anlaya, kimin yüreği sızlaya?
Tarihte “düşmanımın düşmanı dostumdur” düşüncesinin nasıl felaketlere sebep olduğu unutuldu mu yani?

Yanlış, yanlışla doğrulanmaz…
Not: Binali Yıldırım da “kaplumbağa” modasına takılmış. Direksiyona geçer geçmez bir “kaplumbağa” kelamı da ondan çıktı. Yarın Binali Yıldırım’ın çınlatacağım kulaklarını, kargalar çok kızacak ya, ne edeyim ki huyum kurusun!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.