Köy kahvaltısı Sezerden
Sındırgı diye yola çıkmıştık fakat, arkadaşımız Sezer kahvaltıyı doğup büyüdüğü Kocasinan köyünde yapmamız konusunda ısrar edince onu kıramadık. Kocasinan köyü, Sındırgıdan sonra Bigadiç yolu üzerinde, Alevi yurttaşların yaşadığı sıcak, sevimli bir orman köyü. Ev yapımı incir ve çilek reçellerinin yanında annesinin yaptığı taze peynir ile bahçeden yeni koparılmış, domates, salatalık ve kavun eşliğinde kahvaltımızı ettik. Kahvaltıdan sonra Sındırgı Belediyesinin yenilediği, üstünü kapadığı cıvıl cıvıl pazaryerinden alışveriş yaptık. Gölcüke doğru yola koyulduk.
Asırlık karaçamlar çatımız oldu
Kaplıcalarıyla ünlü bu bölgede Eynaldan sonra yeni tesisler de hizmete girmiş. Bu bölgenin geleceği kaplıcalarda, hem termal turizm hem de seracılık önemli ölçüde gelişmiş, yeni yatırımlar ile büyümeye de devam edecek gibi görünüyor. Gölcük mesire alanına ulaştığımızda havanın sıcaklığı hepimizi bunalttı. Çadır kuracağımız alanı belirlemek için birkaç tur attık, sonunda gölün girişinde asırlık iki karaçam ağacının altına kurmaya karar verdik. Son dönemdeki yağışlar göle ayrı bir renk katan ahşap iskelenin yıkılmasına neden olmuş, yerine yenisini yapmadıkları için sanki gölde bir şey bir eksikmiş gibi geliyor insana.
Gölcük çöpten kurtulmalı
Yine de karaçam ormanının tam göbeğindeymiş hissi veren yemyeşil ortam. Şehir gürültüsünden, korna seslerinden, sirenlerden, kavga gürültüden uzak bir ortam, iki günlük de olsa nefes aldık. Yalnız geçen gelişimize göre ortamın kötüye gittiğini gördük. Simav-Gölcük tam bir çöplük olmuş, aklınıza gelen her türlü çöp yerlerde, yollarda, ağaç diplerinde, naylonlar, kağıtlar, ıslak mendil atıkları, kömür tozları manzara dayanılır gibi değil ve bu insanlar bu çöplerine arasında gayet keyifle piknik yapıyorlar, namazlarını kılıyorlar. Biz çocukluğumuzda Temizlik imandan gelir diye öğrendik ama! Sahipsiz kalmış Gölcük mesire alanı yazık! Bir de kendini bilmezler yeni bir oyun çıkarmışlar: Asırlık karaçamlara kurşun Yaklaşık 700 yıldır her türlü doğa koşuluna karşı mücadele etmiş asırlık karaçam ağacına kurşun sıkan ve onun yaşamasına yedi yüz yıl sonra müdahale eden beyinlere ne demeli!
Temizliği biz yaptık
Çadırlarımızı kuracağımız alanın temizliğini yaptık, ortada bir tek sigara izmariti bile bırakmadık. Asırlık karaçamların altına kurulan beş çadır gelip geçenlerin ilgi odağı oldu. Güneş çekilip yerini soğuk havaya bırakınca gölde, karaçam ağaçları ile baş başa kaldık. Kamp ateşinde tavuk ve köfteyi pişirip birer kadeh de rakı içtikten sonra keyfimiz yerine geldi. İlerleyen saatlerde sıcak sohbete daldığımızdan havanın iyice soğumaya başladığını ve dışarıda durmanın mümkün olmadığını anlayınca çadırlarımıza çekildik.
Yıldızlar sanki oynaşıyor
Gecenin ortasında başımı çadırdan dışarı çıkardığımda milyonlarca yıldızın sanki bana göz kırptığını sandım. Hemen dışarı çıktım, şehir ışıklarından uzak olması nedeniyle bütün yıldızların gökte oynaştığı hissine kapıldım. Soğuk havaya karşın dakikalarca gökyüzünü izledim, saymak mümkün olsaydı diye düşündüm. Çadırlara baktım. Hürol Dağdelen, Aykut Fırat, Sezer Altan ve Engin Yavuz derin uykudalar. Onlara seslenmek istedim, bu güzelliği kaçırmamaları için, bölmek istemedim tatlı uykularını
Altıda ayaktayım
Sabah saat altıda kalktım, sıkı bir şekilde giyindikten sonra tüm arkadaşların uyuduğu bir saatte çalı çırpı topladım, kamp ateşini canlandırmak için. Ateş iyice yanmaya başladığında arkadaşlara seslendim ve kahvaltıyı hazırladım. Onlar fotoğraf çekmek için göl çevresini dolaşırlarken ben hem çay demledim, hem de Afyon Cumhuriyet sucuğunu tavada pişirdim. Masamız Sezer Altanın getirdiği beş altı çeşit peynir, domates, salatalık ve Sındırgının köy ekmeğiyle bir anda renklendi.
Çadırımın son kampı
Kahvaltının ardından Hürol ile birlikte gölün çevresini turladık, bol bol fotoğraf çektik, güneşin de uygun ortam yarattığı güzellikleri objektifimize doldurduk. Ve en zor bölüme geldik, çadırları toplamak hep hüzünlü ya! On yıldır kullandığım çadırımın da son kampı oldu. Artık iyice eskidiği için çubukları kırıldı, yırtıkları çoğaldı, ben de onu kamp ateşine attım, birkaç dakika bizi ısıttı, sabah ayazında Toplandık yola koyulduk, Eynal kaplıcalarına uğradık, kadın ve erkek diye günlere ayrılmış. Eşinizle geldiğinizde bir gün o girecek bir gün siz gireceksiniz. Kadın ayrı erkek ayrı, birlikte girmek yasak!
Helva ve kuru fasulye
Simava doğru giderken, seraların iyice çoğaldığını çok geniş bir alana yayıldığını gördüm, iyi bir gelişme, seracılıkta, sıcak termal suyu değerlendiriyorlar. Her zaman olduğu gibi geleneksel alışverişimizi yaptık Simavdan, helva ve o yöreye özgü kuru fasulye. Depremin ardından Simavda pek eski bina kalmadı, gittikçe betonlaşıyor, yeni binalar, iş merkezleri, apartmanlar, yine de Anadolu kasaba havasını yitirmemiş ender ilçelerden. Hiç olmazsa kırmızı kiremitli çatıları duruyor
Geri dönüşte Sındırgıda Ilıcalı Kaplıcasına (Emender) uğradık. Belediye Başkanvekili Tuna Demir öğle yemeğinde bize ev sahipliği yaptı, tesisleri gezdirdi, tesisin kuruluş öyküsünü anlattı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan tesiste üç havuz var, 67 yatak kapasiteli ve 28 oda bulunuyor, ormanın içinde kurulmuş muhteşem komple termal sosyal bir tesis.
Sındırgı termal merkezi oluyor
Termal kaplıcaları ile her derde deva olan Sındırgı, son yıllarda yapılan yatırımlar ve art arda hizmete giren tesislerle yabancı turistlerin de göz bebeği olmuş. Balıkesir’in en eski yerleşim yerlerinden biri olan Sındırgı, termal turizmde adından söz ettiriyor. Dünyaca ünlü Emender ve Hisaralan kaplıcalarının yanı sıra özel bir şirketin kurduğu Obam ve 22 bin aileyi hitap eden Laguna devre mülk sistemiyle dikkat çeken ilçede çok yakın zamanda 280 konutluk termal evler de hayata geçecek. 13 bin nüfuslu Sındırgı’yı termal turizmde bölgenin lideri konumuna getirecek gibi görünüyor.
Mini konser
Bu gezide Sezerin eline düştük ya! Yemeğin ardından bizi bırakmadı. Tekrar düştük yollara Kocasinan köyüne. Köyün ortasında Sındırgı Belediyesi tarafından yapılan çınar ağaçlarıyla kaplı kocaman bir parkta vatandaşlarla buluştuk. Dertlerini, sıkıntılarını dinledik. Bize bir de sürpriz yaptılar. 60 yıldır köyün ve o bölgenin usta iki zurnacısı ve davulcusu meydanda mini bir konser sundu. Pek keyifliydi, Emir Özkurt, Selim Özkurt ve Cuma Sert, üç ustayı ayakta alkışladık.
Dönüş yolculuğu; Sındırgı, Kertilde kahvehane sahibi yılların Veli Amcasına selam, çam ormanlarıyla kaplı virajlı yollardan Akhisar, yanmış ormanlarını üzülerek izlediğimiz Manisa yoluyla İzmir, bir başka gezinin hayalleri ve yeni bir çadır.







































Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.