Kendi ikbalini bizim yok olmamızda görenlerin zulmünü her an yaşıyoruz.
Ve bu geçen sürede Kemeraltı önemli gündem konumuz oldu.
Yusuf Ziya Göksunun Vali, Halil Tataşın da Emniyet Müdürü rahmetli Ahmet Piriştinanın Büyükşehir, Erdal İzginin ise Konak Belediye Başkanı olduğu zamanlardan bu yana Kemeraltı bana hem yayın gündemi konusudur.
Sorunların nasıl artarak çoğaldığı zamanlardır bu zamanlar. Bazen zabıta ve polis el ele verdi ve ne yazık ki göstermelik çalışmalarla güya soruna neşter vurdu. Lakin sorun hiç bitmedi, tam tersi organizeleşti ve bu günlere geldi.
Ramazan Bayramı arife günü gördüklerimi buradan ve ekrandan paylaştım sizinle. Kızılayın kan toplama aracının girmesine izin verilmediği Konak Meydanına pis bir köfteci arabası girmişti o gün.

İzmir Valiliği ile İl Emniyet Müdürlüğünün arka ve yan sokakları
İzmir Büyükşehir Belediyesinin de karşı sokağı
Ve Kemeraltı bugün korkunç ve karanlık olma yolunda bu kurumların gözü önünde ilerliyor.
İzmirin yeni Valisi de Kemeraltı sorununun sadece Milliyet Egeden takip edildiğini zannedip cevap açıklama yapma zorunluluğunda hissetmiş kendini.
Ne güzel Bu da bir aşama, haydi hayırlısı mı demeliyim bilmiyorum?
Ve pek Sayın Vali açıklamasında mevzuat yönetimine işaret ederek, sorumluluğun da belediyede olduğuna vurgu yaparak biz desteğe hazırız demiş, lütfetmiş.
Kusura bakmasın Sayın Vali
Cumhuriyet yurttaşı sıfatımla diyorum ki kusura bakmasın. Zira açıklamasının hiçbir surette kıymet-i harbiyesi yok! Zabıta zaten çalışmıyor ve zabıtanın da zaten çalışma alanları farklı. Lakin Kemeraltında artık zabıta sorunundan çok asayiş sorunu var, yaşam güvencesi sorunu var, sahipsiz esnaf ve tüccarın umutsuzluğu var. Bunca olayı duymamış mı Vali Bey?
Duyup da sormamış mı ne oluyor diye Başkanlara, Emniyete falan?
Mevzuat dediğimiz Allah kelamı mıdır?
Mevzuat dediğimiz sadece bakmak ama görmemek midir?
Kusura bakmasın Sayın Vali
Kemeraltı konusunda anladık ki tıpkı Belediyeler gibi Valilik de sadece seyirci!
Tabip Odası Başkanının haykırışı!

Kamu hastanelerinin birer ticarethaneye dönüştüğünü, hastalara bile artık arsızca müşteri dendiğini biliyoruz ama sağlık personelinin, hem de devlet memuru sağlıkçıların bile sahipsiz olduğunu bu kadar net bilmiyorduk.
Ne diyeyim ki? Hasta sahipsiz, doktor sahipsiz, hastane de arena olmuş
Şifa uğruna kim kimi döverse, öyle mi? Peki tribünlerde kimler oturuyor seyirci? Onu da yukarıdaki satırlarda zaten söyledim.
Özgür Mikrofon?

Muhteşem!
Geleceklerin hepsi çok değerli insanlar, asla aksini düşünmem.
Ama içim cız etti.
İzmir medyası özgür değil mi? Sorunları yok mu?
Neyse bu hafta daha ayrıntılı yazacağım. Haydi, ben muhalifim muhterem İZFAŞın mesela akıl hocaları arasında İzmirden yok mu?
Geçtim
Herkes bir yana fuarda bu yıl özellikle bir kişinin konuşması gerekirdir?
Kim peki o? Bekleyin, belki yazarım!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.