Mekânı cennet olsun bir de Fevzi Yılmaz vardı. O da yaz derdi. Kızsam da, tartışsam da Fevzi Yılmazla… Uzun süren ayrılıklarımıza rağmen, bir gün pat diye telefon eder Daha ne kadar birader derdi… Bu hafta bekliyorum yazını!
Yazardım ben de…
Bu hafta Fevzinin gidişinin yıldönümü!
Perşembe günü kabrinin başında anacağız inşallah. Gerçi arada yalnız giderim ben de, bu yıl bakalım kimler olacak, kimler olmayacak… Ama bugünlerde hep aklımda Fevzi Yılmaz. Yerel seçimlerin yaklaşması bir yana, eğer şimdi hayatta olsaydı ve sürece baksaydı neler söylerdi, neler yazardı tahmin edebiliyorum inanın.
Ülkemizin yürüdüğü bu ilginç süreci nasıl okuyacağız henüz belli değil. Herkes kendince değerlendirme yapıyor. Ancak bence bu direnişin en güzel yansıması, ayrımsız herkesin yüksek sesle paylaşması düşüncesini. Sokakta bir şekilde tanış olduğumuz hemen herkes önce neler oluyor? diye soruyor sonra da kendi düşüncesini söyleyiveriyor.
Taksim Gezi Direnişi kabul etsek de etmesek de tribünlerdeki seyirciyi oyuna kattı ki, bu 12 Eylül darbe amaçlarına tamamen aykırıydı. Siyasi partilerin üzerinde, kendine STK diyen o salon örgütlenmelerinin dışında ve halkın hemen her kesiminin dahil olduğu muhteşem bir oluşum…
Ancak ne yazık ki acı duyduğumuz olaylara da tanık olduk. Ölümler, gazlamalar, dayaklar, polisin emirle vandallığı, kimliği bence hala belirsiz kişilerin Hitler ve Mussoliniye rahmet okutan sopalı halleri, küfürler, hakaretler, kraldan çok kralcılıklar, sermayenin yer yer panik ve korkusu…
Ancak ne var ki olumsuzluklarına rağmen yeniden tartışıyoruz, yeniden yüksek sesle konuşuyoruz, yeniden bir araya geliyoruz, dayanışmayı paylaşmayı yeniden keşfediyoruz.
Amaaaa!
Ama bu olay gazeteciliği de fark ettirdi… Medya denen o aşağılık yaratığın kandırıkçılığını ortaya çıkardı çok şükür. Basını tasfiye eden o içi boş, maddeci medyanın ne menem bir rezillik olduğunu anladı artık tribünler!
Ve bu süreç belki de medyanın kahrolmasına, basının yeniden yükselmesine yol açacak…

Bir daha söylüyorum ki sıkıldım…
Gazetecilik gerçekten zorlaştı. Mış gibi yapmaksa çok kolay… Taraf olmadan haber yapmak, eleştiri hakkını dibine kadar kullanmak çok zor. Ne söylesek, ne yazsak, ne ortaya çıkarsak hemen devreye o kahrolası kibir ve para sahipleri giriyor.
Hafta içi her sabah iki saat konuşuyorum. İnanın özgürüm, ne baskı görüyorum ne müdahale… Ama yetmiyor bana… Çünkü İzmirde 1995ten beri yerel basının içindeyim. Hatalarımla, yanlışlarımla hep yaşadım ve tanık oldum. Yerel gazeteleri söyleyemem, onları değerlendirmek haddimi aşar. Ancak televizyonlarının her saniye dibe gidişini kahrolarak izliyorum.
Başladım yazmaya… Gelecek hafta daha derinlere ineceğim izninizle. Bazı örnekler vereceğim. Kendime bir tarih seçtim, becerebilirsem o tarihte mesleği de tamamen bırakacağım. Yaşamak istediğim bir süreç kaldı… Kafanız karıştı biliyorum, hayatımın sonuna kadar direneceğim ama göstermelik direnmelerin egemenlikleri beni deli ediyor.
Haftaya buluşuruz, hafta bu köşede harbi isyan var!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.