Sanki 2013 değil de 10 Ağustos 1920…
Sanki bir darbe daha aldık da beyinlerimize, sapla samanı da karıştırıp, şaşkınlığın ve cahilliğin doruğunda en kibirli, en nemelazımcı en bananeci tavırlarımızla, toprak atında kefensiz yatanlardan da utanmadan, tarihten de çekinmeden yürüyoruz.
Barış dediler de elbette demiştim…
Barış güzel kelime…
Kahrolsun savaş… İnsan öldürenin canı cehenneme, düşünenin de, hatta yaşarken bile cehennemi yaşasın, iki yakası bir araya gelmesin. Hele savaştan para kazanmayı hedefleyenler bir damla suya, bir dilim ekmeğe muhtaç olsunlar inşallah.
Lakin bu nedir bana söyleyin…
Adam dağdan iletmiş şartlarını…
Hani sanki bir meydan muharebesi yaptık da yenildik…
Ama yok… Tarihte savaş meydanlarında yenildiğimiz pek azdır… Bizim derdimiz masalarda kaybetmek ki alın size dağda bir masa…
Sanki Çanakkale destanını yeniden yazmışız da Mondrosta imzaya zorlanıyoruz kahpece…
Sanki Wilson hortlamış da Sevri yeniden sürmüş küstahça önümüze…
Bakar mısınız şu sözlere:
Kürt halkı, yüz yıllık inkâr siyasetine karşı tüm parçalarda destansı bir direniş sergilemiş, ağır bedeller ödemiş, tarihe adını yazdıran kahraman şehitler vermiştir. Bugün artık Kürt sorununun çözümü ve yeni bir sürecin zamanı gelmiştir.
Haklı ama değil mi?
Onca ağayı, şeyhi, şıhı, beyi TC bela etti Kürtlerin başına, Mustafa Kemalin en büyük amacı da toprak reformu değildi…
Öyle ya Kandil nutkuna kadar Kürtler ne Türkiyede ne de İzmirde bir şey olamıyorlardı. İşadamı, belediye meclis üyesi, milletvekili olamıyorlardı. Otobüslerde, sinemalarda ikinci sınıf muamele görüp hatta kollarına da Kürt olduklarını gösteren bir şeyler takıyorlardı değil mi?
Kürt işadamı, Kürt siyasetçi yok mu?
Kürt bölgesi olmamasına rağmen İzmirde belediye meclislerinde, ticaret odasında, sanayi odasında, esnaf birliğindeki Kürt yurttaşlar çıkıp iki kelam neden etmezler yahu?
Bu karanlık yolda bilmediğimiz çok şey var…
Akil tiyatrosu da fiyasko…
Mağlup mu oldu Türkiye Cumhuriyeti terör karşısında, yenildik de o yüzden mi dağdan şartlar koşuluyor devlete, millete, orduya, polise?
Bilmediğimiz, anlatılmayan çok şey var, inandım buna!
Üstelik bu karanlık yolda barış gibi en temiz, en doğru, en insani kelimelerden biri de harcanıyor göz göre göre.
Allah cümlemize akıl fikir versin, aramızda ıslaha muhtaçlar artıyor ki onları da ıslah etsin inşallah!
(devam edeceğim)
Al sana EXPO!<-b>
EXPO için çalışmalar sürüyor diyorlar. Diplomatik düzeyde nasıl gidiyor bilemem ama halkla ilişkilerin yerlerde süründüğünü anketle de ispatladılar. EXPO adına karaoke partisi düzenlemeyi iş sayan sivri zekâlıyı görsem iki çift laf edeceğim. İzmire getirilmesi için bunca uğraş veriliyor bunca para harcanıyor ama ne gariptir EXPOnun yapılacağı kent bundan bihaber. Alın size tesadüfen rastladığım bir görüntü. İzmir Valiliğinin tarihi binasının iki tarafına ince uzun EXPO bayrakları asılmış. Bir tane de belediye binasına. Lakin Valilik binasına asılanların hali içler acısı. Durup birinin resmini çekebildim. Konak meydanı gibi bir yerde onca mevki makam sahibinin, Vali beye yakın bunca zevatın bulunduğunu düşününce içim acıyor. Maaşla EXPO çalışanı olanların ne kadar samimi olduklarını da o bayraklara bakınca anlayabiliyorum. Haydi, anladık, vatandaşa bilgi verip onu bu çalışmalara çekmiyorsunuz, bari Vali Beye haksızlık etmeyin yahu! Güvercin pislikleri, yırtıklar, ne EXPO ruhuna ne de bayrağına yakışmıyor.
O güler yüz!
Tanıdığım, tanıdığıma pişman olmadığım meslektaşlarımdandı… İzmire döndüğüm 1993de ilk tanıştığım canlardandı. Sonra Abdül Baturla Narlıdere Belediyesi günleri. Sonra hasta oldu. Sonra da…
En son Yeşilyurtta karşılaşmıştık. İyiydi, yine gülümsüyordu. Sözleşmiştik.
Ama olmadı… Ölüm işte… Nizamettin Bedir öldü. Kaybettik. Böyle sıcak bir günde de Fevzi Yılmazı kaybetmiştik. Ooof canım sıkılıyor!
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.