Bazen ne diyeceğimizi bilemiyoruz!

– Baba nereye gitti? Benim sarı taksim yok ya, belki onu almaya gitmiştir…

Geçenlerde bir akşam, lazımlığına oturmuş tuvaletini yapan oğlum, yüzünü ellerinin arasına almış, dirseklerini de dizine dayamış bana soru imli bu cümleyi kurdu, gözlerini meraklı meraklı açarak…

Yüzümde hafif bir tebessüm.

– Hımm… Belki de… Ama sanmıyorum…

Gibi karmaşık, ne dediği belli olmayan, muğlak bir cevap verdim.

Zira, son zamanlarda ondan gelen böylesi beklenmedik salvolar artmaya başladı ve ben bazen hazırlıksız yakalanıyorum, ne diyeceğimi bilemiyorum.

Hatta bir keresinde ona laf yetiştirmeye çalışırken dilim dolanmış, “Çınar” yerine “Şınar” gibi laf çıkmıştı ağzımdan. Benim küçük dilbaz, son derece ciddi bir yüz ifadesiyle hemen düzeltmişti tabii:

– Şınar değil, Çınar!

Senin annen mannen yok mu!

Kayda değer o kadar lakırdıyı ardı ardına ediyor ki, “Dur, bunu aklımda tutayım, sonra yazayım, aman unutmayayım!” derken bir bakıyorum hoop aklımdan uçuvermiş söyledikleri. Sonra klavye başına oturunca hatırlamaya çalışıyorum, aynı şimdi yaptığım gibi…

Birkaç ay önce can arkadaşlarım Sezen, Ceren ve Füsun (tabii ki eşleri İbo, Ulaş ve Enver ile) Füsun’larda toplanmıştık. Ben her zamanki benim bıdığa yemek yedirme harbindeydim. Bir de üstüne üstlük balık vardı mönüde; Çınar için ne felaket! Füsun’un ikizleri (büyük) Çınar ve Nehir de katılıyordu benim çabalarıma… Onlara ses etmeyen minik, Sezen’in,

– Annen bana versin mi yemeğini?

sözüne ne yanıt verse beğenirsiniz:

– Senin annen mannen yok mu!

– !!!

Kaporta kapağı mı!

Geçen hafta annem ve babam bizdeydi. Gazetenin Türkiye çapında yayınlanan ekstra bir ilavesi için yapmam gereken işleri -diğer günler akşam kalamadığım için- annemlerin bizde olacağı birkaç akşamda toplamayı planlamıştım.

Çınar, malum bir araba tutkunu… Kamyon, kepçe, beton karar, cip, otomobil, çöp kamyonu, itfaiye aracı… Artık Allah ne verdiyse, aklına ne geldiyse onunla oyun kurar, oynar, “Oynayalım” der, hatta evdeki filo yetmez, yenilerini ister…

Babam da emekli bir şoför olduğu için dilinden, heyecanından çok iyi anlıyor onun. Dedesini buldu mu araba oynamanın keyfine doyamıyor. Hiç gitmesinler istiyor.

Dedesi ona yeni yeni terimler öğretmiş arabalarla ilgili. Geçen akşam ben yine ona galiba bir şeyler yedirmeye çalışırken o, eline, tüm kapılarını açtığı kırmızı Toyota cipini almış, şöyle dedi:

– Ben kaborta kapağı açılan arabaları seviyorum!

– !!!

O “kaborta”nın “kaporta” olduğunu beynim otomatikman düzeltmiş olsa da şoke olmuş gözlerle baktım çocuğuma, “Kaporta da ne!” diye sorarak… Çınar durur mu; hemen bana açıklamaya girişti. Sonra arkadan, hangi arabaların motorlarının önde, hangilerinin arkada olduğu açıklamaları geldi.

Bu beni anlamıyor ya!

Bilmiş sözlerinde olduğu gibi isteklerinin de ardı arkası gelmiyor, Çınar’ımın. Annesi yetişmekte zorlanıyor haliyle.

Ne yalan söyleyeyim; işlerimi yetiştirmek, yayıntıları yerlerine kaldırmak, bulaşıkları toparlamak, yemeği rayına koymak, makineye çamaşır koymak ve daha bir milyon tane iş için oradan oraya koşturduğum zamanlarda,

“Annesi, oynayalım mı? Vosvogen servis minibüsüm nerde? Legolarımı verir misin?” gibi sonu gelmeyen soru imli isteklerini hemen yanıtlayamıyorum bazen…

O zaman, koridorun bir ucundaki salonda bir küçük dev adam, kendi kendine şöyle söyleniyor:

– Bu beni anlamıyor ya!

Hele bir de bu sözüne güldüğümü duyarsa, işte o zaman yandı gülüm keten helva! 🙂

– Gülme, kızarım bak! Ben konuşurken sen niye konuşuyorsun?

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın