Bir sanat kurumunun, oyun seçiminden sanatsal tavrına belirleyici olan yönetim kadrolarını bürokratlarla doldurmak bir yana, özerk kurumsal yapı, belediyeye bağlı bir şube müdürlüğüne dönüştürülmek istenmektedir.
Kuşkusuz bu davranışın temelinde, estetik kaygılar yatmamaktadır. Bu durum, daha önce söylediğimiz gibi, maden ocağına kelebek avcısı sokmaya benzemektedir. İşte bu nedenle de, sözcüğün tam anlamıyla, abesle iştigaldir. Belediye tarafından yapılan açıklamaya gelince, gerçekten yürek paralayıcıdır. Oyunların niteliksizliğinden, izleyici sayısındaki düşüşe kadar gerekçelerle yüklü açıklamada, kamuoyunun sanat beklentileri mealindeki tümce, her şeyi yeterince açıklamaktadır.
Bir hakkı teslim etmeliyiz ki, önce ortam yaratıp, peşinden harekete geçme taktiği, bu gelişmede de ustalıkla uygulanmıştır. Kimi oyunlar özelinde kurum, belki de hayatlarında ilk kez tiyatro sözcüğünü yazılarında kullananlar tarafından sakız edilmiş, hedef gösterilmiş, bugünlere ulaşılması için giderek ağırlaşan bir saldırı başlatılmıştır.
Yapılanlar karşısında, İBŞTnin yönetim kadroları, başta Genel Sanat Yönetmeni olmak üzere istifa etmiş, sanatçıları kamuoyuna seslerini duyurmak için girişimlere başlamış, mesleki demokratik kitle örgütleri bildiriler yayınlamıştır. Bireysel anlamda, bu satırların yazarı da, bu vahim girişimden vaz geçilmediği sürece, oyunlarının İBŞT tarafından sahnelenemeyeceğini duyurmuş bulunmaktadır.
Özetle, İBŞT özelinden hareketle, kültür ve sanat alanına dair yoğun ve kıyasıya yaşanacak kaotik bir süreç, başlamış bulunmaktadır. Gelişmeleri hep birlikte izleyeceğiz. Biz şimdilik, farklı bir açıdan konuya yaklaşmaya çalışacağız.
Yazılanları, yaşananları okuyup izledikçe, bu haberin İzmiri ilgilendirip ilgilendirmediğini düşündük.
Öyle ya, bizim bir Şehir Tiyatromuz yok. Belediyelerdeki amatör girişimlerin kapısına öyle yazılması, kimi işlerin alkışı sonuna dek hak etmesi,bu yapılanmaların Şehir Tiyatrosu olduğunu göstermez. Büyükşehir niteliği taşıyan bir kentte böylesi tiyatrolara, en iyi niyetli yaklaşımla ancak Belediye Tiyatroları diyebiliriz. Kuşkusuz, özellikle gençleri yoz yobaz arabesk kirlilikten uzaklaştırıp, sanatla ilişkilendiren bu çalışmalar, öncelikle takdir edilmelidir. Ama yetmez ve konuşulması gerekenlerin üstünü artık örtemez ve erteletemez. İsterseniz konuyu bir uygun zamanda, kadrodan bütçeye, ücretlerden alt ve üst yapılanmaya uzun ve derin biçimde tartışırız. O zaman daha iyi anlarız, bu yapılanmalar Şehir Tiyatrosu adlandırmasını hak ediyor mu, hak etmiyor mu?
Henüz konuşulmayan, görmezden gelinen, kes-yapıştır yöntemiyle haberleştirilen çalışmaların altında yatan gerçekleri de, kuşkusuz bir gün birileri, dürüst, nesnel, mesleki sorumluluk ve bakış açısıyla yazacaktır. Derdimiz, falan başkanın tavrına bağlı ve başka bir başkan gelince kolaylıkla ortadan kaldırılacak girişimler değil, kurumsallaşmadır. Şimdilik geçelim ve konudan kopmayalım.
İBŞT vakası, İzmiri ilgilendirir mi? Soru bu.
Bir zihniyetin, yalnızca bir kenti ya da kurumu değil, topyekun bir ülkeyi belirlemeye çalışan politika ve uygulamaları, elbette bizi de ilgilendirir diyorsak ki demek zorundayız, elbette bu haber bizi ve kentimizi de ilgilendirir. İyi ama her gelişme, eleştiri kadar kendimize de bakmayı zorunlu kılmaz mı? Bulunduğumuz yeri bize göstermez mi? Öyle olması gerekmez mi? Fazla sıkmamaya çalışarak, durumumuza bakalım.
İzmirde Şehir Tiyatrosu isteyenler kadar, Belediyelerin görevi tiyatro kurmak değil, kentteki tiyatroları desteklemektir diyenler, kendiliğinden bu tartışmanın dışında kalacaklardır. İzmir için böyle düşünenlerin, İstanbul için düşünce üretmeleri, en azından gereksiz ve anlamsızdır.
Kaldı ki, İzmirde özel ve profesyonel, yani yasaların gereklerini yerine getirerek, çalışanlarının ücretlerini ve sosyal güvenliklerini karşılayarak, bir meslek dalına uygun biçimde yapılanarak varlıklarını koruyan, kaç topluluğumuz vardır? Bu topluluklara, yerel yönetimlerin bakışı nasıldır? Söz gelimi, bu yılın İzmir Tiyatro Günlerinde, İzmirden kaç özel- profesyonel topluluğa yer verilmiştir? İşte bu sorulara yanıt aramaya ve örnek vermeye başladığımızda, gerçeklerden konuşuyor olacağız. Belediyeler tiyatro kurmamalı, tiyatro girişimlerine destek olmalıdır mealinde düşünen arkadaşlarımız, bu yüzleşmeye olanak sağlayarak, aslında iyi bir iş yapmaktadır.
Cumhuriyet dönemi boyunca, İzmirde bir kaç Şehir Tiyatrosu girişiminin, başarısızlıkla sonuçlandığı malumumuzdur. Neden?
İşin ehli olması gerekenlerin başarısızlığından mı? Yoksa ehil olmak ne, hiç bilmedikleri bir alana burnunu sokanların, bürokratların vb. tavrı yüzünden mi? Kurumsal lokomotiflik bir yana bırakılıp, kişilere bağlı başarı peşine düşüldüğünden mi? Kentteki ilgili akademik kurumların, yerel yönetimlere; tiyatro işletmeciliğinden yapılanma modellerine, hayatta karşılık bulacak bilgi-belge-birikim servisinde bulunamamasından mı? Mekansızlık, zamansızlık, parasızlık mı? Kentte, kentlide ve bu girişime zemin hazırlayacaklarda Şehir Tiyatrosuna dair ortak algı yaratılamaması mı? Nihayet, bu girişimlerin neden başarısızlıkla sonuçlandığı, hiçbir zaman tartışılmadığı için midir, İzmirin Şehir Tiyatrosuzluğu?
İşbu ahval içinde, bu kentin duayenleri, kanaat önderleri, kurumları, aydınları, sanatçıları, basını, yerel yönetimleri, sanatsal kültürel örgütlenmeleri, dernekleri vakıfları temsilcilikleri, kısaca İzmir, İBŞT kaynaklı bu haberi nasıl okuyabilir, tartışabilir, çıkarımlarda bulunabilir?
Haber dallanıp budaklanacak kuşkusuz, yeni başlıklar, kulvarlar ve tepkiler birbirini izleyecek.
Biz de şimdilik nokta koyacağımız bu soruyu, kentimize olan ve kimse tarafından sorgulanamaz aşkımızla, sormayı ve örneklendirmeyi sürdüreceğiz.
İBŞTnin başına açılmaya çalışılan sorunlar ve bunlara dair haberler, bizi gerçekten ilgilendiriyor mu? Niye ve nasıl?
Biz derken, öncelikle kimleri kast ettiğimiz, herhalde yeterince açıktır. Şehir Tiyatrosunu kuramayan ve yaşatamayan bir kent, başka bir kentin Şehir Tiyatrosuna dair ne düşünebilir, önerebilir, tavır oluşturabilir?
Umarım, İzmirin başında ne dertler varken, kalkıp nelerle uğraştığımıza dair ahkam kesilmez. Olursa yanıtımız hazırdır: Biz o dertlerin yaşandığı yerlerdeyiz. Ama sizi neden oralarda göremiyoruz? 5 Haziranda Bayraklıya buyurunuz. Adaletin vereceği muştuları beklerken, o uzun saatlerde, hiç olmazsa bu konuyu konuşuruz.
Bir yanıt bırakın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.