Orhan Beşikçinin şu anda bu sitede yayında olan “İspat ediniz nasıl zengin oldunuz?” başlıklı yazısını okudunuz mu?
Okumadıysanız, sonuna bakmadan, baştan başlayın okumaya…
O yazı azgın işgalcilerin katlettiği Hasan Tahsinin 3 Mayıs 1919da yazdığı bir yazı. Oysa okurken 2012de yaşadığınızın farkında olarak “doğru yahu” diyorsunuz. Çünkü yazının içeriğini alın ve bugünün Türkiyesi ile İzmirine koyun olsun bitsin… Eksik olan sadece isimler değil mi?
Demek ki neymiş?
1919 ile 2012 arasında “değişmeyen” bir şeyler de varmış işte…
Tevfik Fikretin 1910larda yazdığı “Han-ı Yağmayı” bugünün gerçeklerinden ayrı tutabilir miyiz? İşin içine “menfaat” girince ne parti ayrılığı kalıyor ortada ne de düşünce… Bir bakıyorsunuz en hakiki sağcıyla ne muhteşem solcu “müştereği” yakalamış vesselam…
Eskiden öfke duyuyordum şimdilerdeyse sadece “hayırlı işleeeeer” diyorum inanın…
Çünkü çare yok, önleyemiyorsun da…
Teşhir edip şöyle kanıtlarıyla “oyun dışı da” yapamıyorsun…
Ne uğraşacağım değil mi?
Şu İzmirin 1800lerden bugüne 10 yıllık dilimlerde gerçekten incelemeye, araştırmaya kalkışsak ya ruh hastası olup tımarhaneye kapak atarız ya da gelir birileri haybeden bir sebeple kafamıza sıkar vallahi…
Çünkü memleketin dünü beni bugünü bizi yakar yahu!
Geçen yazılardan birinde “tufeyli” dedim ki sormayın…
Meğer bilinmezmiş bu “tufeyli” sürüsü… Oysa bilinmediğini bilmeliydim, zira bilinseydi “tufeyliler” bu kadar “adam” yerine konur muydu efkâr-ı umumiye nazarında a dostlar?
Sakince düşünün mesela…
EXPO tantanası kaç muhterem arasında geçiyor?
Hani ya tüm İzmiri ilgilendiriyordu?
Geçin efendim, geçin… Ne beni kandırın ne de kendinizi…
EXPO falan kuyruklu bahane asıl “şahane” olan İnciraltı ki sormayın yine, öyle ikbale erecekler ki bu dünyada…
Oooof ki of ve de maşaallah en kralından…
“Muhteremler meclisi” ziyadesiyle kulaklarımızı çınlatıp, hem tutturdukları kayıtların deşifrelerine bakar hem de söylenirlermiş “yahu kaç kişiyi etkileyebilir ki Allahın varoş yalakası?”
Eyvallah ki eyvallah…
Demek boşuna geçmemiş İzmirde hayatımız…
İstediğimiz makam ve mertebeyi bahşetmişler bana… Lakin onların “varoş” dediği İzmirin harbi Türk ve İslam mahalleleridir ki, çoğunun kafasına taş düştüğünden olacak, kendi atalarının doğdukları yerleri de “varoş” sanmaktadırlar, ne yazık!
Ben “boş veriyorum” siz de öyle yapın… Belki en doğrusu budur.
Benim ömrüm Buca SSKda başlamış ve nasip olursa Paşaköprüsünde bitecek. Lakin Buca ile Paşaköprü arasında geçecek zamanda en azından “doğrulara yalan, yalanlara da doğru” demediğime şükrediyorum. Kimliğimin ve nereden geldiğimin de farkındayım çok şükür…
Ama yine de üzülüyorum ve sürekli sorup duruyorum kendime…
Çıktığı yumurtanın kabuğunu beğenmeyen, mevcudiyetlerini borçlu oldukları mahallelere “varoş” diyenlerle daha ne kadar yürüyeceğiz ki? Her cins ve cibiliyette ve de sürekli “değiş tonton” modunda yaşayarak sabahtan öğlene, öğleden akşama “değişerek” sadece kendi ikbali için tufeyliliğe yapışanlar daha ne kadar ahkâm kesecekler kendilerinde hiçbir zaman olmayan “ahlak ve onur” için?
3 Mayıs 1919da yazılanları ben de bugün soruyorum yanıt alamayacağımı bile bile…
3 Mayıstan sadece 12 gün sonra “ahlak ve onur” adına hayatını veren o satırların sahibini biz bugün haykırarak anıyoruz ama galiba sorusuna muhatap olanları bilmiyoruz…
Onlar galiba “kahpece yaşadı ve kahpece çekip gitti” kirlettikleri bu dünyadan…
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.