Giyimimiz kuşamımız, kendimize özenimiz yüzeysel.
Zevklerimiz, gezmelerimiz, eğlenmelerimiz, gülmelerimiz yüzeysel…
Geçimimizi sağladığımız işe sarılmamız yüzeysel, ülkemizde olanı biteni izlememiz yüzeysel. Akrabalık ilişkilerimiz, arkadaşlık ilişkilerimiz yüzeysel…
Gündemimiz, muhabbetimiz yüzeysel. Kahrolmalarımız yüzeysel, hasretimiz yüzeysel… Sevgimiz yüzeysel, aşkımız yüzeysel!
Kimseyi suçladığım yok ama görünen köy kılavuz istemiyor! Sahi bu köy size nasıl görünüyor ama? Çok hızlı, çok yüzeysel yaşamıyor muyuz biz bu hayatı?
Ne çok şey oluyor dünyamızda, ne çok gündem maddesi (!) var meclisimizin… Ne çok kutlamalar, ne çok cinayetler, ne çok adaletsizlikler, ne çok savaşlar…
Gazeteler, televizyonlar yetmedi; facebooklar, twitter’ler yağlıyor tabanlarımızı hızlı koşmaya… Hayata bakış çapımız televizyon ekranın çapından da, bilgisayardan da küçüle küçüle “cep”e sığarken, seyrettiğimiz hayata yetişmek bu kadar mı zor, bu kadar mı zahmetli olur?
Bu kadar mı her şey bizim dışımızda, bize rağmen akar, akar gider?
Yapıp ettiklerimizi, ne olup ne bittiğini durup düşünmeye zaman yok mu diyeceğiz? Zaman yok mu derinlemesine, içimize sindire sindire yaşamaya, hayatı anlamaya, sevdiklerimizle gülüp eğlenmeye, kaybettiklerimizin yasını tutmaya?
Seyretmekten, “sürü”klenip gitmekten usandım…
Gündemimizi belirleyenlere isyanım var! “Yaşamak bir ağaç gibi hür /ve bir orman gibi kardeşçesine” demiş şair!
Ben hür bir ağaç olmak istiyorum. Dallarımı gökyüzüne, köklerimi toprağın derinliklerine sürmek istiyorum.
Bir cevap yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.