Köşeli jetonlar, ya da…

Haftalık olmuyor… Her gün de olmuyor… Ne yapmalıyım peki?

Sanırım “Kent Yaşam” yazılarını haftada iki kez güncellemeliyim.

Her gün ekranda iki saat boyunca söyleşen bir gazeteci olarak, iş kaleme dökmeğe gelince haftada bir gerçekten olmuyor…

Aklımdan geçen Pazartesi ve Çarşamba güncellemeleri. Lakin Hüseyin kardeşime de sormalıyım ki, şu anda sanırım sordum.

Gündem hem ulusal hem de kentsel düzeyde karmakarışık…

Karmakarışık olduğu kadar da kuşkulu ve esrarengiz…

Kısa kısa geçip sizin düşüncelerinizi de alıp, haftanın ikinci yarısında dikkatle değerlendirmeyi tasarlıyorum beynimden. Yazıyı okuyan ve beğenen ya da beğenmeyen her okurum bir cümlecik düşüncesini bildirse ne şahane olur benim için…

Televizyonda da yaptığım bu…

Öyle “uzaktan kumandalı” yayıncılığa uygun olmadığımdan sabah çok erken saatte belirliyorum gündemi ve soruyorum yayının ilk dakikalarında. Öyle farklı karşılıklar geliyor ki… Zaman zaman da söylüyorum “halkım insanlarının kaygısı, beklentisi takdir ve tenkitleriyle efendilerin ki birbiriyle örtüşmüyor!”

Neyse, ne yapıyoruz hep birlikte bu aralar?

12 Eylül ile “hesaplaşıyoruz” değil mi?

İş yargının elinde lakin inanın tırsıyorum. Tırsıyorum çünkü “zamane yargısı” hakkında ne şekilde olursa olsun kelam edilemiyor. Mesela benim rahmetli babam 12 Eylül hareketini desteklemişti. Rahmetli anneannem de her gün Evren Paşa’ya hayır dualar okurdu. Hatta hem babam hem annem hem de anneannem 12 Eylül anayasasına “evet” demişti. Ki bugün de hala “kullandığımız” anayasa ile yönetmelikler falan hep “12 Eylül ürünü”…

Peki Evren Paşa ile Tahsin Paşa “12 Eylül yaptıkları için” zindanlara atılırsa benim rahmetli babam, rahmetli anneannem ve 73 yaşındaki anam “yardım ve yataklıktan” ceza alır mı acaba?

Haydi babam ve anneannem mezarlarında…

Ya annem?

Gel de tırsma…

Kaldı ki bendenizin de zamanında Evren Paşa’ya yazdığım bir “imdat” mektubu var. Haksızca elendiğim astsubay hazırlama okulu nedeniyle beni eleyen “tabip yüzbaşıyı” kendi el yazımla Evren Paşa’ma şikayet etmiştim. Orta sonda falandım…

Ben size deyivereyim…

Yüzsüzlüğün, arsızlığın, riyakârlığın, vefasızlığın bu kadar rahat yapılabilmesi bir tek şeye bağlı. Demek ki hep birlikle “köşeli jeton” kullanıyoruz. Ya da hepimize “büyü” yaptılar Pentagon civarlarından…

12 Eylül neden yapıldı, öncesinde neden ortalık kan gölüne dönmüştü, onca katliam nasıl ve kimlerin yönlendirmesiyle yapıldı, o dönemki küresel tezgâhlar da ne üretiliyordu, neden 12 Eylül olunca ABD’liler “Bizim çocuklar yapmış” diye keyif puroları tüttürdüler, paşalara “Darbe yapın” diyen, darbeden sonra da “Ah ne güzel geldiniz de bu sendikaların canına okudunuz” diye mektup yazan “koç gibi” işadamlarımız kimlerdi?

Bu soruların yanıtlamadan, 12 Eylül öncesini iyice tahlil etmeden nasıl “hesaplaşma” olur ki?

12 Eylül yönetimi “icraatlarını” aslanlar gibi “halka sormuşlar” ve “onay da” almışlar ya?

Peki “hesaplaşma” için de halka gitmek gerekmez mi?

Neyse bakın da mevcut siyasal durumunu 12 Eylül’e borçlu her cins ve cibilliyettekileri yazmadım…

Dedim ya iş yargıda… Mezardaki yakınlarım bile rahatsız…

Sonra ben öyle “tanınmış” biri de değilim. Vallahi ben daha yolda “harcanırım” sizin de “tıkınız” çıkmaz…

Kısa kısa…

• 19 Mayıs’ın durumunu tartışıyoruz değil mi? Yahu 30 senedir nasıl kutluyorduk biz “ulusal günleri” bir düşünün. 12 Eylül sonrası hepsi sulanmamış mıydı? Kaldı ki okullardaki mevcut “eğitimsizlik politikaları” taa Özal’a dayanır ve tüm “eğitimsizlik politikalarının” sonuçları bugün belediye otobüslerinde bile hissediliyor… Bu bayramların bu hale getirilmesine ses çıkarmayanların bugün 12 Eylül ürünü 1981 tarihli “yönetmeliği” bilmeden tantana etmelerini anlayamıyorum.

• 19 Mayıs derken memleketin öz tohumlarına “eroin muamelesi” yapılıyor da haberimiz yok. Bu konu çok mühim… Elin GDO’cu küresel şeytanları bizim tohumlara el atmış da haberimiz yok. Hele muhalefet vekillerinin haberinin bile olmayışını ibret ve dehşetle karşılıyorum.

• Belediye Başkan Kocaoğlu ile Milletvekili Susam “barışmış”…. Milletin gözlerinin önünde “küsenlerin” milletin gözünden uzak ve eski çağ “aristokrat ritüellerini andıran” bir şekilde “törensel” barışmalarını ben anlıyorum da “anlam” veremiyorum. Demek ki İzmir’de halkçılık “beyaz eldiven” giymiş…

• Rauf Denktaş rahmetli oldu. Gerçek bir bağımsızlık önderi ve “bağımsız” bir cumhurbaşkanıydı… Onun ölümüyle Rum tarafı da medyasıyla nasıl ruhsuz ve şeytani olduğunu gösterdi çok şükür…

Related Images:


Yayımlandı

kategorisi

yazarı:

Etiketler:

Yorumlar

Bir cevap yazın